Ömer Abdülaziz'in hilafet zamanında
Bizans’la ordusunun bir savaşı anında
Yirmi mücahit asker esir düştü kafire
Ondan sonra ne oldu şerh edeyim sizlere
Kayser görmek istemiş Müminleri yakından
Nasıl Müminler gelir dev ordunun hakkından
Hayalinde dev gibi insanlar sanıyordu
Ok geçmez kılıç kesmez öyle inanıyordu
Esirler getirildi ona haber verdiler
Hepsi elleri bağlı huzuruna girdiler
Taaccüp eden kayser şaşırır bu olaya
Rütbeli paşasını hemen alır alaya
Hayır bunlar olamaz hepsi zayıf ve cılız
Ayrıca komutanı küçümser galiz, galiz
Bunlar mıdır İran’ı Turanı yakıp yıkan
Bunlar mı her savaşta her sefer galip çıkan?
İşte karşısındalar hepsi kadere razı
Elleri bağlı durur o yirmi şanlı gazi
Kalpleri iman dolu ne hüzün var ne keder
Aynı ağızdan derler hepsi Allahu-ekber
Bir gaziyi dikerler karşısına kayserin
Kayser suale başlar der ki adın ne senin
-Adım Abdullah benim buyur ne soracaksın
Biliyorum sen benim başımı vuracaksın
-Kayser der dininden dön seni vali atarım
Kendime vezir edip çıvarımda tutarım
İstediğin mal olsun, para olsun kız olsun
Şu an ki eleminin yerini sefa bulsun!
Aksine kestiririm kafanı o ensenden
Akıllı cevabını bekliyorum ben senden
Abdullah cevap verdi bakarak suratına
Dedi dinimden dönmem bu dünya hayatına
Bizlere ölüm yoktur Mümin olarak ölsek
Bin ölüme razıyız dünyaya bin kez gelsek
Kuranımız diyor ki şehitler asla ölmez
Müminler böyle bilir gayrisi bunu bilmez
Dinim mukabilinde bana vereceklerin
Hepsi de geçicidir boşadır emeklerin
Allah bana ebedi cenneti ihsan eder
Orada ne korku var ne hüzün var ne keder
İstemem sizin olsun vereceklerin boştur
Rabbimin ihsanları daha çok daha hoştur
Allah bana huriler çok nimetler verecek
Onun yolunda ölen cennetine girecek
Tarih sayfalarından acıklı bir hikaye
Maksadım şiir idi yoktu başka bir gaye!
Şair Mikdat Bal