İLTİFATNAME
- Şimdi diyorum, bir kelebek havalansa da yârin penceresine doğru uçsa
açık pencereden içeri girse omzuna konsa ve bir busecik konduruverse omzunun üstüne.
- Sendeki fantaziye bak Allah aşkına!
- Ne kadar masumca bir arzu bu, lütfen saygı göster. Hiç değilse dövmüyorum sevdiğimi.
- Göndermede bulundun, zekiceydi. Alkışşşşş...
- Yok kelebekten vazgeçtim, bu buse bir günlük olmamalı... O zaman şöyle diyeyim: Şimdi hafiften bir rüzgar esse öpücüğümü alıp gitse yârin olduğu yere yanağına konduruverse... Ne kadar da güzel olur. Düşünsene yâri öpücük manyağı yaparım o vakit! Rüzgar esmeye görsün. Hele bir de havadar bir yerdeysem, sormayın keyfimi!
- Kelebek, rüzgar... Valla şiir gibi adamsın sen. Etkilenmeyecek olana şaşarım.
- Sen öyle deyince aklıma çiçekler geldi. Bir çiçek olsam ve yârin ellerinde açsam. Her sabah ona en güzel kokularımı yaysam... Bana baksa ve şükretse rabbe vermiş olduğu güzelliklerden dolayı... Ne dersin?
- Amin derim bende. Güzel olan her şeye sadaka gözüyle bakarım.
- Şimdi diyorum bir tatlı melodi olsam ve yârin dudağında mırıldansam her an. Düşünsene cennet yârin dudaklarıdır âşık için.
- Sen kendini, aştın be!
- Güzelleme diyorum bu yazdıklarıma. Aslında güzelime olmalı...
- Olsun bakalım, güzeline!
- Biliyor musun?
- Neyi?
- Tatlıyı çok sevdiğimi...
- Nereden bileceğim?
- Sevdiğimden...
- Git işine ya!
- Hep ne düşündüm biliyor musun? Sesimin güzel olmasını... Şarkı söyleyebilmeyi, türkü yakabilmeyi...
- Eeeeee!
- Ona hep şarkı söylerdim. En güzel sözleri en güzel şekilde ona hediye ederdim.
- Daha sonra ne olacak?
- En sevdiği şarkıları ona göndereceğime kendim söylerdim. Düşünsene yüreğiyle direkt temas halinde olacaktım o zaman. Bir yüksek gerilim hattına kapılmış gibi oldum şimdi. Rabbim dağına göre kar veriyor, toprağına göre çiçek...
- Onu illa ki sesinle mi etkileyeceksin?
- Yok öyle değil de! Öyle etkilemeyi isterdim.
- Yazdıkların zaten sevdiğin için başa bela...
- Yazamadıklarım Çin işkencesi olur o zaman...
- Onu bunu anlamam, kalbe değen her söz güzeldir. Ve seninkiler adeta kalbi delip geçiyor. Bu yüzden nişan aldığın yüreğe çok dikkat et; dağılmasın, yaralanmasın.
- Kıyamam ona. Bu yüzden içimden seviyorum ya! Ona itiraf edersem yüreğimdekileri pek abartılı bulur eminim. Oysa onu abartılı seviyorum ki! Gökteki yıldızları saymak gibi bir şeydir onu seviyor musun diye sormaları! Sudaki balıkları, yeryüzündeki alıkları... Sonsuz biliyorsun balıklar ve alıklar...
- Yıkıyorsun resmen.
- Şimdi diyorum bir kuş olsam ve uçup konsam yârin bahçesine. Ona aşkımı ilan etsem... Sabaha kadar hiç susmasam... Öyle bir hale geleyim ki artık, ' Sana inanıyorum Allah'ın belası, sana inanıyorum!' dese... Ve ben yorgun bir halde onun avuçlarının içine düşsem, canımdan can versem ona...
- Of ki ne of!
- Ateş olsam onun yüreğinde, yansam yansam küle dönsem... Bir mürşide tabi olan kula dönsem... Mumun ateşini tavaf eden pervaneye benzesem... Yani anlayacağın kendimi yok edip onun varlığına intisap etsem... İkiden bire düşsek, çokluktan tekliğe, varlıktan yokluğa... Hepten hiçe...Şeyh Galip'te Hüsnü Aşk olsam... Ateşten nehirleri geçsem... Ejderhalardan dağları... Yılandan ormanları... Yalandan sevdaları...
- Dur bir dakika! Edebiyat yapmaya başladın. Sakin ol.
- Tutamıyorum ki kendimi. O yâr aklıma düştü düşeli kalem elimde cambaz oluyor, işveli bir dansöz, şuh bir aşüfte oluyor. Yazmadan duramıyorum, bu bir hastalık olmalı...
- Can kurban böyle hastalığa!
- Böyle giderse elbet can kurban olacak o yâre. Ama illa ki her yanım öncelikle olacak yara. Düşeceğim belki de yardan yara. Un ufak olacak kemiklerim, pörsümüş olacak etim... Yârdan yâra düşmek ruhu kanatır, yardan yara düşmek bedeni...
- Uçurum sözler bunlar üstadım.
-Âşık uçmaz maşuk uçurur da ondandır sarf ettiğim cümle sözler. Rabbim inşallah sonumu hayreyler.