'Su akar yatağını bulur' denmiş
denmiş, denmesine de
beyhudeymiş be iki gözüm!
vakti geçirmeye görsün
nizamında, sen olan akşamın parlak ufku!
Nice parıltısını gri bulut kaplamadan
öncesi neden düşünülemez?
Oysa ki
içim içime sığmazdı
adı sanı bilinmeyen yıldız kümelerine
hasretim deyip
sen olarak bakar
adı sen olan fakirin ekmek yokluğuna!
Hani, söz vermiştin ya, bende kur olacağına
neden, hasretimi boşuna nöbet tutturdun
bu can, bilinmedik şarkılarımda
her gün olduğu gibi, yine sana
''Yalnız sana ait olayım
böl yüreğimi tümden
bilmem kaç parça
sana olsun
yoğun savruluşlarım ta ki cana''
Böyle başlarmış sevenin ilk aşk öyküsü!
Yalan mı? Yalansa, yal-anlayıver!
Ne Leyla umduğunu bulmuş, ne de Mecnun!
Velhasıl, ayrılık Segahın gam makamı!
Şimdi mi?
Geçtiğimiz yolları arşınlıyorum
vasat hasretinin külü vuruyor yüzüme
vuslat dersen başka bir alemi perişan
zümrüt kızılıymış, nihai perden
düzgün, çırpınan hislerim yeknesak
daha yeni, yeni ayılıyorum.
Sen ki
zaman içinde, fi tarihimdin uzun uzadıya!
Sevgimi, canım pahasına
dört duvarın
amber kokularına
ne ettim de düşman ettin?
beni ister
sayamadığım kayıp günlerinden
istersen de
sevmeye geç kaldığına inandığın
hatta, ve hatta
sürgüne giden yıllar niyetine
hatırlayıp sayabilirsin!
Vurdum duymaz debdebeyle
neler etmişsin
sevgili ve canından can çıkan ruhuma böyle?
Sanma ki az buçuk sevda/sızım
ama bin pişman!
Ah ettirip
bu aşka kör olamayan, tek inat!
Sevdamın göç-ebesine pir dediysem
muhayyer'inden aksak, segahı perdeli hüzün
giderayak kendi kendine bir sor
inadından bendini sıyır da