HAYAL BİLE EDEMEZDİK
Bugün bir süredir aklımda olan yazımı yazmak için oturdum bilgisayarın başına. “Bakalım içinden çıkabilecek miyim, okuyanlara hoş gelen bir yazı ortaya çıkarabilecek miyim?” düşüncesi ile klavyenin tuşlarına dokunmaya başladım.
Ne yazacaktım, aklımdaki neydi? Daha önce bu facebooka üye oluşumu, yaşadığım acemilikleri, gülünç durumları “ŞU FACEBOOK DEDİKLERİ” başlıklı yazımda anlatmıştım. O yazıyı da şimdi yazmaya başladığım bu yazımdan sonra yine paylaşacağım.
O zaman bu yazım da paylaşım sitesi facebook ile ilgili olacak.
“Paylaşmak” derken aklıma geldi. Hesabımda kendi yazılarımı facebook arkadaşlarımın okuması için yayımlıyorum. Başka paylaşımlarım çok az. “Ne yani siz yazılarınızı paylaşıyorsunuz diye biz başka paylaşımlar yapmayacak mıyız? Eleştiri mi getiriyorsunuz? Herkes yazı yazmak zorunda mı? “ diyebilirsiniz. Hemen vereyim cevabını. “Hayır, isteyen istediği paylaşımı yapabilir. Arkadaşlarımın çoğu da güzel paylaşımlar yapıyorlar. İnsanlar, insan onuruna, ahlakına uygun, toplumdaki yanlış gidişi eleştiren paylaşımlar yapıyorlarsa benim ne demeye hakkım var?”
Bu facebookta paylaşımların altında “Beğen” kısmı var. Ben, yapılan paylaşım hoşuma giderse hemen tıklıyorum. Zaten bu “Beğen” sözcüğü sadece “beğenmek” anlamıyla kalmadı, “Paylaşımınızı gördüm, okudum, ilgiliyim.” anlamları da taşıyor artık.
Ben, yazılarımı, fotoğrafları paylaştığım bu siteye günde iki üç kez giriyorum. Cep telefonumda internet yok. Yazılarımı kolayca yazabildiğim için masa bilgisayarı kullanıyorum. Elli yıldır sabahın beşinde kalktığım için o erken saatlerde iki saat kadar yazı yazmaya çalışıyorum.
Facebook “kitap yüzü” anlamına geliyormuş. Google amcaya sordum, bana öyle dedi. Hani eskiden, bilgili, kültürlü kişilere “ayaklı kütüphane” derlerdi ya yine de o kişiler çoğu konuları bilemezdi. Bir insanın her konuyu bilmesi de olanaksız zaten. Oysa bu “Google amca”ya ne sorsanız yanıtını veriyor. Çok kişinin kullandığı haliyle facebook, anlamı olan “kitap yüzü” olmaktan çıkmış “insan yüzü” durumuna dönüşmüş. Pek çok insanı birçok yönüyle orada tanıyoruz.
Benim “whatsapp, instagram” gibi paylaşım alanlarıyla ilgim yok. O konularda biraz geride kaldım. Ne zaman yeni bir “akılı telefon “sahibi olursam o zaman herhalde kullanmaya başlarım bu yenilikleri.
Konumuz facebook ya, önce bana tuhaf gelen kullanımları, olumsuzlukları aklıma geldiği kadarıyla yazayım dedim.
*Beni en çok rahatsız eden yanı güzel dilimiz Türkçe, yazımıyla, noktalamasıyla perişan ediliyor. Dikkat edenler var; ama üzüntüyle belirteyim ki bu konunun öğreticisi olanlar bile önemli hatalar yapıyor. “Telefonda yazmak zor oluyor, o nedenle yanlışlar yapılıyor.” açıklaması bence doğru değil, biraz yavaş ve dikkatli yazarsınız olur biter. Şimdi renkli kareler içine yazılan birkaç kelimelik paylaşımlarda bile yazım yanlışı dolu.
*Bu memleketin başına bela olan, toplumu geriye götüren “cüppeli”sinden bilmem nesine kadar hurafeci hoca bozuntularının videoları paylaşılıyor. Paylaşımlar genelde onları yerin dibine batıran videolar; ama ben yine de diyorum ki o soytarıların kötüleyerek de olsa reklamını yapmanın anlamı yok.
*Ayrıca bu kurban bayramında gördüm, o kurbanlıkların yeni kesilmiş haliyle fotoğraflarını paylaşanlar, sayfalarını kanla dolduranlar da eksik olmadı.
*Paylaşımların altındaki yorumlarda hakaret, küfür içeren, tartışma sınırlarını aşan cümlelerin yer alması doğru değil. Samimi arkadaş olanlar bile bu yüzden birbirlerini arkadaşlıktan siliyorlar.
*Pek çok paylaşımda Mevlana gibi değer verilen ulu kişilerin adı kullanılıyor. Anladığım kadarıyla o sözlerin çoğu Mevlana’ya ait değilmiş. İlber Ortaylı hoca da bu durumdan şikâyetçidir sanıyorum. Ben, “O insanların sözleri, görüşleri paylaşılmasın.” demiyorum. Gerçek olanlar paylaşılsın.
*Pek çok konudan hiç haberi olmayanların, paylaştıkları konuyu bile anlamayanların "din alimi" kesilmeleri ve tek paylaşımlarının da o konular olması ayrı bir ironik durum.
*Son zamanlarda “Mesenger”den çok sık mesajlar geliyor. “Sana şu ışığı gönderiyorum, paylaş bir milyona çıkalım...” gibi. Hangi amaca ulaşır bu gönderiler bilmiyorum.
*Yakın arkadaşım dediğiniz kişi veya bir tanıdığınız size arkadaşlık isteği gönderiyor. Mutlu olup teşekkür ediyorsunuz. Bir süre sonra onun yan tarafta adını görüyorsunuz. “Arkadaşı ekle!” yazıyor. “Yahu biz arkadaştık.” diye düşünürken bakıyorsunuz, sizi defterden düşmüş. Biz facebooku altmış yaşından sonra tanıdık. “Arkadaş sayısı artsın.” diye çocukça bir düşüncemiz olamaz; ama karşıdakinin sizi silerken kafasındaki ön yargı sizi rahatsız ediyor. Diğer ortak arkadaşlarınız yerli yerinde dururken siz yoksunuz. “Benim haberim yok, nasıl olmuş bu?” gibi açıklamalar da geliyor sorarsanız.
Daha başka pek çok olumsuzluk sıralanabilir. Benim kimseye ders, öğüt vermek haddim değil; sadece kendi gördüklerimi, yargılarımı yazıyorum. Benim açımdan bu paylaşım sitesi çok güzel, yararlı bir buluş. Bakın ben, bu facebook sayesinde ne güzellikler yaşadım.
*Kırk yıldır görmediğim çok sayıda eski öğrencimle, arkadaşımla, hatta öğretmenlerimle bile iletişim kurdum. Beni çok mutlu eden haberleşmeler yanında birçoğuyla görüşmeler bile yaptık.
*Bir emekli uğraşısı olarak yazdığım yazıları paylaşma , en azından facebook arkadaşlarıma ulaştırabilme fırsatını buldum.
*Bu yazılarım, bana önceden tanımadığım pek çok da arkadaş kazandırdı. Yazdıklarımı değişik edebiyat sitelerinden, yerel facebook gruplarından okuyanlar benimle iletişim kurmak istediler. Şöyle bir örnek vereyim:
İlkokulun son iki yılını ağabeyimin öğretmenlik yaptığı Hacıbektaş’ın Topayın (Akçataş) köyünde okudum. O güzel köyden aklımda kalanları elli yıl sonra “DÖN GERİ BAK” başlıklı yazımda anlatmıştım. O yazıda sonradan köyün muhtarlığını da yapan rahmetli Emin ağabeyin adını ve insanlığını anmıştım. Nasıl oldu bilmiyorum, Emin ağabeyin şimdi öğretmen olan kızı Kezban, bu yazıyı okumuş, okurken de ağlamış. Bana bunu kendi hesabı olmadığı için bir yakınının facebook hesabından mesaj yoluyla yazmış. Yine aynı yazıda Hüseyin amca ve eşi Havva teyzeden söz etmiştim. Şimdi bu iki rahmetlinin oğlu ve torunlarıyla facebook arkadaşıyız. Böyle çok örnek verebilirim.
*Çok sayıda öğrencim, paylaştığım albümlerde hiç görmedikleri kırk yıl önceki fotoğraflarını gördüler.
*Ben de emekli bir öğretmen olarak onların gösterdiği saygı ve vefa ile mutlu oldum.
*Yazı yazmak on yıl öncesine kadar aklımda yokken şimdi blogumda ve facebook sayfamda yüzden fazla yazım var.
*Köyümün pek çok gencini bu paylaşım sitesi kanalıyla tanıdım.
*Bana anılarını yazıp gönderen facebook arkadaşlarımdan birkaçının anılarını öyküleştirdim. Onlar için de bu bir armağan oldu.
*Çok ilgili olmadığım siyasi yazı paylaşımlarını da o konuyla ilgili arkadaşlarımın paylaşımlarından görüp yararlanıyorum.
*Daha neler neler sayabilirim; ama en önemlisi sevgiye, saygıya dayanan nice dostluklar kazandım.
“Ben, çok ilgili değilim, ara sıra şöyle bir bakarım.” desek de bu paylaşım sitesi hepimiz için tatlı bir uğraş oldu. Yeter ki güzel ve olumlu kullanalım. Ben altmış altı yaşındayım. Benim seksen yaş civarında üç öğretmenim bile bu paylaşım sitesini çok yararlı biçimde kullanıyorlar. İlgisiz olanların dikkatine…
Biz
Bu yaştan sonra
Yıllar önce hayal bile edemediğimiz
Neler nelerle uğraşıyoruz
Emekliler olarak
“Ellerinizden öperim öğretmenim.”
Diye yazan sevgili öğrencilerimizin
“Hiç değişmemişsin.” ya da” Bu göbek ne yahu?” diyen arkadaşlarımızın
Verdikleri mutlulukla
Gün geçirip
Sevgi ve minnetle
Yaşıyoruz
………………………………………….
Numan Kurt
7 Eylül 2017