Günümüzde, iki kardeş arasına mal ve kadın girmişse; nihayetinde
silahlar çekiliyor kim önce davranırsa hayatta kalıyor diğeri de hapse giriyor.
Aynı anne ve babadan bile bu hale geliniyorsa, bir Türk Birliğinden bahsetmek
nasıl mümkün olabilir ki? Üstelik
geçmişinde Rusya mezalimi ve yaralarını henüz saramamış, onun izlerini taşıyan
alkol tüketimi ve sigara içiminin çokça olması, geleneklerin yıpranması ve
geçim derdinin tavan yapması gibi sebeplerin sona erdirilerek, samimi bir
kardeşliğe adım atmak mümkün olabilir mi?
Nerdeyse 90lı yıllardan bu yana, 30 yıl geçmiş ve bu bölgede
özgürlük sonrası genç bir nesil yetişmiştir. Bu yeni neslin eğitimini, genellikle
Türkiye’de yapılmaktadır. Bu çerçevede, yeni nesil Türkiye’deki yaşam biçimine
motive olmuşlardır, Türkçeyi öğrenmişlerdir, Türkiye’den evlenmişlerdir,
şarkıcı olmuşlardır, ticaret yapmışlardır ve çalışmışlardır.
Azerbaycan dönüşü, Türkiye’de tıp okuyan bir gençle
konuştuğumda, verilen maaşın azlığı ve doktorluğa verilen itibarın azlığı nedeniyle,
yaşamını Türkiye’de devam ettireceğini söylediğine şahit oldum. En azından bu
nesil, Türkiye ortamını ve hayat şartlarını benimsemiş gibi görünüyorlar. Hatta
nerdeyse on civarında otobüs firması Azerbaycan’a gidip geliyor. Bu gidiş
gelişler, birlikte yaşama şartları ve paylaşımı artırıyor. Bana göre,
Azerbaycan ile bir arada yaşama şartları olumlu gibi görünüyor.
Orta Asya’dan at üstüne binerek yayıldığımız bu geniş
coğrafyada, Enerji kaynaklarının zenginliği başlı başına büyük problem. Bu enerji
kaynakların gücünü ele geçirmeye çalışan süper güçler, ilk önce bu birliği
oluşturmamamız için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu enerji kaynaklarını
işleten çoğu kadrolar yabancı işçi veya yöneticilerdir. Siyasi kadro içinde
hala Rusya’yı seven ve onun dilini kullanan kişiler mevcuttur. Bugün Rusya’dan ayrılan Türk kardeşi ülkemiz
insanları, Rusçayı ve onun alfabesini kullanmaktadır. Türkçe’nin içine çok
Rusça kelime ve deyim yerleşmiştir. Bana göre ilk önce ortak alfabe ve ortak
dili konuşma birliği oluşturulmalıdır. Azerbaycan’daki kardeşlerimizle dil
konusunda pek sorun yaşamadım. Ancak, kullanılan farklı kelimeler de vardı.
Onları sordum ve bu çerçevede ne demek istediklerini anlamaya çalıştım.
Azerbaycan ve Türkmenistan, bu ortak dil birliğinde bize uyum
sağlayacak ülkelerdir. Ancak diğer ülkelerde, sorun çok büyüktür. Merak edip de
Türkçe öğrenenler hariç, bizimle dil yönünden anlaşılabilecek yaklaşımlar maalesef
sıkıntılıdır.
Peki, neden dil birliği ve ortak alfabe konusunda
anlaşamıyoruz ki… Bu kararı almak devrim gibi bir karar, bizim harf devrimiz
gibi… İnsanlar bir gecede cahil kalmadan, insanların birbiriyle anlaşabilmesi
ve ortak dili konuşması için, her Türki Cumhuriyette Türkçe kursları zorunlu
kılınarak bir eğitim seferberliği yapılmalıdır. Bunun için de ekonomik güç, yetişmiş
öğretmen sorunu ile karşı karşıyayız. Bu ortak dilin benimsenmesi sonrası
oluşturulacak ortak bütçe ile sorun ortadan kalkabilir pekâlâ… Bunu her ülke halkı
içtenlikle istemelidir.
Ortak alfabe ve dil birliği sağlandıktan sonra, din birliği
de geliştirilmelidir. Aslında İslam dini benimsenmiş bu coğrafyada. Ancak, bu
konuda yeterli bir eğitim alınmamış, yaşanan din orijinal dinden farklıdır. Din
niçin önemlidir sorusu ise, dinimizde olmazsa olmaz, zekât, sadaka ve fitre
gibi toplumsal refahı artırıcı unsurların fakirliği yok etmesi ve herhangi bir
savaş tehlikesi karşısında ortak hareket etme duygusunu sağlamasıdır. Aşkın
Allah’a olduğu ve ölümünde ona teslim olmak olduğu şehadet makamının yüceliği
hissedilmelidir. Aynı anda bir kurban bayramı kutlaması ile et yemeyen
insanların her yerde et yemesini sağlamak, kardeşliği bu bayramlarda
perçinlemek ve fikir alış verişinde bulunmak için bulunmaz nimettir. Yetişmiş ilahiyat
hocalarının halkları ortak kullanılan dil ile eğitmesi, yazılı kaynakların
okunabilir olması ve yaşanılmış örneklerin kişilere yön vermesi, ortak huzuru
bulmasa ve ahlakı tesis etmede en iyi yol olacaktır.
Üçüncü merhale ise, ekonomik birliktir ve en zorudur. Ortak
para birimi ve bunu güçlendirecek zengin ekonomilerin oluşturulması ideal bir
hedef olmalıdır. Liyakata önem veren ve çağın teknolojisi ile yetişmiş, İslam
ahlakı ile müşerref olmuş, ortak akıl ve beyin gücü bunu çözecektir. Artık
yetişmiş elemanların yurt dışına göçüne engel olunacak ve var olan zengin insan
potansiyeli ekonomik düzeyi ve refahı artıracaktır.
Dördüncü merhale ise, Teknolojik Birlik içinde silah gücünün oluşturulacak
Birlik içinde üretilmesidir. Olası her türlü düşman tehdidine karşı caydırıcı
silah üretimi de çok önemlidir. Askerin elinde kullanılan silahların dışa
bağımlılığı minimize edecek sistemin, savunma sanayinin artırılması olmazsa
olmazlardandır. Elbette diğer teknolojik çalışmalarda desteklenmelidir. Uydu,
iletişim sistemleri, uzaya açılma gibi…
Türki Cumhuriyetler arasında ki birlik böylece dört aşamadan
oluşmaktadır. Dil, Din, Ekonomik ve Teknoloji birliği… Göktürk yahut Büyük Hun
İmparatorluğu gibi büyük bir birliğin olmaması için hiçbir engel görünmüyor
görünürde ancak, bu ülkelerin bağımsızlığını kazandığı nerdeyse 30 yıllık
süreçte, bu ciddi bir dille konuşulmamıştır. Umarım konuşulur, dillenir ve
ortaya konur. Bizim artık bir Avrupa Birliği gibi bir sürece ihtiyacımız yoktur.
Çünkü dini, dili ve yaşam kültürü, tarihi bizden farklıdır. Bizim, dili, dini, yaşam kültürü ve ortak
tarihimize bakıldığında, Türk Birliğine ihtiyacımız aciliyet içermektedir.
Umarım en kısa zamanda, bu girişimler yapılır ve modern
dünyada yerimizi alırız.
Saffet KURAMAZ