Lafı uzatmadan hemen konuya giriyorum.
Bu gün ( 02.11.2017 Perşembe ) Hem evdeki Kangalı beslemek amacıyla biraz tavuk ve et almak hem de kelle-i şerifi biraz derleyip toplamak için tıraş olmak üzere bizim mahalleden bir belediye otobüsüne binip Kadıköy'e doğru hareket ettim. ( 02.11.2017 Perşembe saat 11.30 )
Bizim belediye Otobüsleri Ümraniye'den geçerek Kadıköy'e inerler, dolayısıyla bu ihtiyaçlarımı Ümraniye'den de karşılamam mümkün ama şöyle bir deniz havası almak da isterim evden dışarı çıkınca. O bakımdan da Kadıköy'e inerim hep.
Neyse efendim, otobüse bindim ve hareket ettik. Üç kadar durak ilerlediğimizde otobüs tıklım tıklım doldu. Derken dördüncü durağa geldiğimizde pek çok yolcuyla beraber yüzünde tebessümlerle canlı, fıkır fıkır, sempatik mi sempatik, yeşil gözlü, 35-40 yaşlarında bir bayan bindi arabaya.
Kadıncağız çantasından ak-bil kartını çıkardığı anda otobüs şoförü atıldı.
-Sevcan Hanım lütfen.
Yani anlayacağınız bayanın adı Sevcan'dı
Allah Allah. Kadın, sakat değil. Öyle yoksul birine de benzemiyor. 65 Yaş üstü hiç değil. Ama Belediye otobüsünün şoförü kadına kart bastırmıyor. Kadın her ne kadar ' Hep böyle yapıyorsunuz. Çok mahcup oluyorum' dese de Şoför ısrarcı.
-Vallahi de billahi de durdururum arabayı. Bir adım da gitmem. Lütfennnn...
Sevcan Hanım bu kadar ısrara dayanamayıp ak-bil kartını tekrar çantasına koyarken en önde oturan seksen yaşlarında bir adam bastonuna dayanarak ayağa kalktı
-Buyur Sevcan kızım otur. Ben ayakta da giderim.
Ben neredeyse bağıracağım ' Ulan gavat. Bastonla zor ayakta duruyorsun. Ne diye sapsağlam kadına yer veriyorsun? ' Diye ama gerek kalmadı. Sevcan Hanım o cıvıl cıvıl tebessümüyle cevap verdi:
-Teşekkür ederim Yusuf dede. Sen oturmana bak.
Yusuf Dede yerinde oturmaya devam etti.Sevcan sordu.
-Hayırdır böyle nereye?
Yusuf Dede tahmin ettiğim cevabı verdi
-Haydarpaşa Numune'ye gidiyorum. Malum, kalp, şeker, tansiyon, prostat, fıtık...Hepsine birden baktıracam.
Ben hâla saydırıyorum Yusuf dede'ye ' Ulan geberip gidiyorsun hâla kadınlara şirin görünmeye çalışıyorsun ' Diye...
Sevcan Hanım, Yusuf Dede'ye ' Geçmiş olsun Allah şifalar versin' dedikten sonra hemen onun arkasında oturan hamile kadınla konuşmaya başladı.
-Ooo Aylacığım. Nasılsın bakalım. Ne zaman geliyor Emir bebek?
Allah Allahhh. Bu Sevcan, hamile kadını tanıdığı gibi karnındaki bebeğin adını bile biliyordu.
Hamile kadın Emir bebeğin ne zaman dünyaya teşrif edeceğini filan anlattıktan sonra Sevcan karşı koltuktaki kadına yöneldi.
-Hacer Ablam? Sen nereye bakayım?
Hacer Ablası, gözlüklerinin camını silip iyice gözlerine yanaştırdıktan sonra cevap verdi:
-Kız sen misin Sevcan? Seslenmesen bilemeyecektim. Bu gözlüğü değiştirmem lazım. Zaten onun için hastaneye gidiyordum.
Fesübhanallah. Sevcan Hanım, Hacer ablayı da tanıyordu. Bir insanın bir otobüste bu kadar çok insanı tanıyor olması biraz garip değil miydi?
Otobüs Endüstri Meslek Lisesi Durağında durduğunda bir grup öğrenci bindi otobüse. Öğrenciler, otobüse biner binmez sanki altın madeni bulmuşlar gibi çığlık attılar.
-Heyoooo Sevcan Ablaaaa
Allah Allaaaahhhhh. Yahu eski bir öğretmen olsa ' Sevcan Abla' değil, Hocam derler. Öğretmen olmadığına göre bu kadar çocuğun hepsi onu, o bu kadar çocuğu nereden tanıyor? O değil de hepsine ayrı ayrı isimleriyle hitap ederek konuşuyor bir de.
Neyse. Çarşıya yaklaşırken Sevcan abla heyecanla yanında ayakta duran Takkeli- cübbeli vatandaşa sordu:
-Rıza Abi? Müslim Hocayı değiştirdiler mi? Kaç gündür bakıyorum ezanı başka biri okuyor.
Rıza Abi mi? Yav kadın takkeli cübbeli vatandaşı bildiği gibi caminin müezzinini de biliyor. Hay Allahım. Kim bu kadın?
Rıza Abi, müezzinin gribe yakalandığını, o sebeple bir kaç gündür ezanları cemaatten kim denk gelirse onun okuduğunu söyledi.
Bu arada otobüste genç bir anne, bindiğimizden beri bir türlü susmayan bebeği ile ne yapacağını bilemiyordu. Ben, en arkadan öne doğru seslendim:
-Hanım kızım. Çocuğun gazı var galiba. Başını omuzuna koy. Sırtına yavaş yavaş dokun gazı çıkar böylece ve çocuk rahatlar.
Genç anne dediğimi yaptı ama bebek 'veeee' diye zırlamaya devam ediyor. İşte tam o anda baktım Sevcan Hanım kadına yaklaştı ve ' Mine'ciğim ver bana az' diyerek bebeği aldı, gözlerinin içine bakıp ' Kübra, lÜtfen ama. Bak çok ayıp yaptığın ' dediği anda bebek aniden sustu.
Ben hayretten ağzım açık vaziyetteyim. Sevcan hem bebeği susturmuştu hem de bebeği de annesini de tanıyordu ve anladığım kadarıyla bu Sevcan hanım herkesi tanıyordu ben hariç. Ayrıca ben hariç herkes de onu tanıyordu. Evet sevimli olmasına sevimliydi, sempatiklik desen üzerine şimdiye kadar daha sempatik bir insan tanımamıştım ama gıcık da olmuştum kadına.
Derken efendim Otobüs Çamlıca tesisleri durağında durdu ve sapsarı sakalları, sapsarı suratıyla gavur olduğu yüzünden belli bir adam bindi otobüse. O biner binmez ben içimden ' Haydi bunu da tanı da görelim Sevcan Hanım ' Dediğim anda adam başladı Sevcan hanımla konuşmaya. ( Anlamadığımız bir cümle olursa müracaat Google Translate )
- Oh My God. Miss Sevcan. How are you.
Sevcan Hanım, yüzünden asla eksik olmayan tebessümü ile cevap verdi?
-Oooo Mister Craig. Fine thanks, and you?
-Thansk...I am fine too
Yuhhh anasını satayım. Ulan elin gavuru da tanıyordu bu Sevcan Hanımı. Sevcan Hanım da onu tabii ki.
- Where are you going Miss Sevcan?
-I am going to Zeynep Kamil Hospital.
-Are you ill?
-No no. I am not ill. I am going to paitient visit.
-Iam Glad.
-Whre are you going Mister Craig ?
-Iam Going to Şakirin Moque, for öğle namaz.
Hay Allah yahu. Her ikisi de aynı yerde inecekler demek ki. Yani Zeynep Kamil Durağında. Ama işin ilginci gavur dediğim adam meğer Müslümanmış. Adam öğle namazı için Şakirin Camiine gidiyormuş. Hakkını helal etsin gayrı. Hakkında su-i zanda bulundum.
Velhasılıkelam Sevcan Hanım, belediye otobüsüne bindiğinden beri herkesle tek tek konuşa konuşa nihayet arabanın en arka tarafına , yani benim oturduğum koltuğa yanaştığında otobüs Zeynep Kamil Durağına gelmişti.
Belediye otobüsünün arka kapısı açıldı. Sevcan Hanım bir basamak indi merdiveni ve aniden durup bana döndü.
-Sami Abi kusura bakma. Seninle muhabbet etmeye fırsat olmadı. Kendine iyi bak, Allaha emanet ol. En kısa zamanda görüşelim.
Sami abi mi? Demek ki??? Demek ki beni de tanıyordu. İyi de ben onu tanımıyordum. Hay Allah'ım kimdi bu Sevcan?
Araba hareket emişti. Hemen ön tarafa seğirtip şoföre sordum.
-Şoför Bey. Az önce İnen kadın kimdir biliyor musunuz?
Şoför ters ters baktı yüzüme.
-Sevcan Hanım tabii ki.
Devam ettik:
-Onu anladım da kim bu Sevcan Hanım?
-Sen Sevcan Hanımın kim olduğunu bilmiyor musun?
-Yooo. Bilmiyorum.
Şoför sert bir fren yapıp gürledi.
-Lütfen arabadan in.
-Anlamadım.
-Beyefendi. Lütfen arabadan iner misiniz?
-Allah Allah.. Niye inecekmişim? Ben Kadıköy'de ineceğim.
-Beyefendi in şu arabadan ve yürü Kadıköy'e kadar. Çok fazla bir yol kalmadı zaten.
02.11.2017 Perşembe saat 12.30---Zeynep Kamil Durağından Kadıköy istikametine giden bir başka belediye otobüsündeyim. Kafamda 'Sevcan da kim?' Diye bir soru olmakla beraber Şoföre ya da yolculara sormaktan korkuyorum. Zira az önce bu soruyu sorduğum için otobüsten indirdiler...
02.11. 2017 Perşembe Saat 20.49... Yazımı yazdım tamamladım. Kendi kendime bile sormaktan korksam da hâla kafamda o soru: KİM BU SEVCAN?