Sayın Arzu Şafak, sizi tanıyabilir
miyiz?
Adım Arzu Şafak… Âşık Mevlüt İhsani’nin altı numaralı kara kızıyım. 1 Nisan 1969 Sarıkamış doğumluyum. Milas Devlet Hastanesinde hemşire olarak mesleğimi yürütüyorum. Refiyecan ve Oğulcan isminde iki çocuk sahibiyim. Çocuklarımın ikisi de üniversitede okuyorlar. Kızım Refiyecan Eğitim Fakültesi’nin son sınıfında, oğlum Oğulcan ise turizmci olacak inşallah. Temennim vatana ve millete hayırlı evlatlar olsunlar.
Âşık Mevlüt İhsani kimdir? Hayatı,
eserleri, yaşantısı, hayata bakışı hakkında bilgi alabilir miyim?
Âşık Mevlüt İhsani; 1928 yılında Sarıkamış ‘ın Çermik köyünde doğmuştur. Aşık Mevlüt İhsani 3.sınıfa gittiği dönemde arkadaşlarıyla Soğanlı Dağlarının eteklerinde oyunlar oynarlarken buldukları bir bomba kapsülünü ateşe atarlar ve bomba patlar. Âşık Mevlüt İhsani ( babam ) gözlerini ve iki parmağını kaybeder. Ailesi fakir olduğundan dolayı şehre doktora tam bir ay sonra götürebiliyorlar. Babam için çok geç kalınmıştır. Gözleri artık görmeyecektir. İşte hayat bu olaydan sonra babam için çileye dönüşür. Çünkü ne gökyüzünü, ne güneşi, ne doğayı, sevdiklerini kısaca hiçbir şeyi artık görmeyecek ve ölene dek karanlıklar içinde olacaktır. Hayata bir yerden devam edecektir ve o da öyle yapar. Köyde bulunan bir marangozun yanında işe başlar. Kur’an okumayı öğrenir. Köye gelen âşıklardan etkilenir. Gördüğü bir rüya sonucu doğaçlama şiirler ve türküler söyler. Annesinin teşviki ile saz dersleri almaya başlar. Tıpkı ATATÜRK gibi babam da İHSANİ mahlasını hocası Mehmet Lütfi Efendi tarafından almıştır. Saz çalıp söyler ve kısa zamanda müthiş eserler meydana çıkarır. Bu arada aranılan bir âşık olur ve birçok esere imza atar. Eserleri ve hikâyeleri oldukça çoktur. Tüm eserleri şiirleri ve hikâyeleri Kocaeli Üniversitesinde iki değerli büyüğümüz, hocalarımız Doç.Dr. Işıl Altun ve Dr. Yasemin Gürsu tarafından büyük emekler sonucu kitaplaştırılmıştır. Her iki değerli hocamıza sonsuz teşekkürler ediyorum. Hayata bakışı, gören gözlerden farklı idi. Değerini biliyordu hayatın. Yaşantısı inanın gören gözlerden daha mükemmeldi. Sevgi ve saygı dolu neşeli, bol kahkahalı bir yaşamı vardı.
Bir evlat gözüyle Babanız Merhum Âşık
Mevlüt İhsani’yi nasıl anlatırdınız?
Babam tipi boranda güneş; yağmurda şemsiye; soğukta palto; dalgada yelken, karanlıkta aydınlık, güneşte gölge, açlık ve susuzlukta aş- ekmek, kışımızda bahar, kuraklığımızda başaktı.
Kaç kardeşsiniz?
7 kız kardeşiz Mahperi, Gülenaz, Müjgan, Leyla, Gülcan Arzu (Ben) ve Şirin…
Babanızın yeteneği sizlerde de var mı?
Şairlik, âşıklık, saz çalma vb.
Babamın yeteneklerinden sadece şiiri ve ses güzelliğini almışız. Saz çalan kızı yok ama torunları ve damatlarından saz çalan var.
Ailenizin, babanızın sanatına bakışı
nasıldı? Sizlerden maddi veya manevi
destek gördü mü?
Biz ailece
sanata ve sanatçıya büyük saygı duyduk, asla emeği inkâr etmedik. Babama manevi
olarak yardım ettik. Bu da bizim
görevimizdi zaten, hiç gocunmadık,
gururla yaptık. Ben mesleğe atıldığım dönemlerde babama para yollardım. Genelde babam bize maddi yardımda
bulunmuştur.
Babanız geleceğe dönük neler yapmayı
planlıyordu? Mesela 10 yıl daha yaşasaydı sizce neler yapardı?
Çok sevdiği anam ve balaları ile yaşamak isterdi. Torunlarının meslek sahibi olmaları onun en büyük hayali idi.10 yıl daha yaşasaydı keşke… Her eseri ayrı bir güzel… Ama yaşasaydı daha birçok esere imza atacaktı. Çünkü babam gerçekten koca bir derya, ummandı.
Eskiden âşıkların bir yerlere gelmeleri
tamamen kendi sanatsal güçleriyle olurdu. Şimdi televizyonlar, radyolar bir
gecede meşhur ediyor insanları… Babanızın yaşadığı dönemdeki zorluklarla
alakalı neler söylersiniz?
Biz hiçbir zaman ne sıkıntılar ne eziyetler çektiğini bilmedik. Çünkü babam bize derdini, sıkıntısını, ağrısını, sızısını, söylemezdi. Cefakâr, şifakâr SIRMA anama ‘’Sırma, sakın balalarıma söyleme, üzülmesinler.’’ dermiş. Yaşadığı sıkıntılarını annem söylerse bilirdik. Fakat hayatın gerçeklerini görmek için birilerinin söylemesine gerek yok ki. Zorlukları biz anlıyorduk ve biz de yaşıyorduk zaten. Koca bir dünya düşünün. Işıksız, güneşsiz, dalgalı, dikenli yollu, bazen tipili, bazen karlı, bazen aç, bazen uykusuz, bazen hasta, bazen fırtınalı bir dünyada yaşıyorsunuz. Siz böyle bir dünyada bile sevgi, şefkat, iyilik dolu bir insansınız ve evlatlarınızı da böyle bir dünyanın varlığında sevgi ile büyütüyorsunuz. İşte benim çınar babam karanlık dünyasında apaydınlık gün, güneş, sıcacık, insanlık dolu idi. Çektiği sıkıntılarını ben ne kadar yazarsam yazayım hiç bir zaman gerçeği kadar gerçek yazamam.
Babanızla alakalı sizi çok mutlu eden,
sevinçli, güzel bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Orta 1. Sınıfı Ankara’ da Müjgan ablamların yanında okurken 12 Eylül ihtilali oldu. Eniştem astsubay olduğu için göreve çağrıldı ve biz uzun süre yalnız kaldık. Bu arada sıkıntılar başladı. Evde tüm erzaklar bitti ayrıca paramız da kalmamıştı. Sıkıntılı günler yaşıyorduk. Yeğenim de çok küçük , ben okula gidiyorum, ihtiyacım oluyor paraya vs. O sıra babam bir gece rüya görüyor. Sabah anneme ‘’ Sırma, çocukların sıkıntısı var ben Ankara ‘ya gidicem ‘’diyor. Annem hazırlık yapar tereyağı, peynir, kaz eti, şeker, çay aklınıza ne gelirse doldurmuşlar ve babam yola çıkmış. Bir sabah kapının zili çaldı ablam kapıyı açınca bağırdı: ‘’Babaaaaaaa canımmmmm hoş geldin!’’ diyince yataktan fırladım. Kalktım ki ne göreyim babam koca bir dağ gibi yanımızda, karşımızda dimdik duruyor. Öyle çok sevinç çığlığı bastım ve ağladım ki ablam uyarınca “Babam üzülecek Arzu…” diyince sustum. Rüya mı görüyordum, yoksa babam gerçekten yanımızda mıydı? İşin bir başka yanı da benim açımdan biz hiç yokluk görmedik babam sayesinde. Şimdi bir şeylerin yok olması beni derinden üzüyordu ablama demiyordum ama çok üzülüyordum bu yokluğa. Her ne kadar da geçici olsa da yokluk görmeyince gerçekten çok zor oluyor. işte o gün yaşadığım o sevinç müthiş bir sevinçti ve babam sayesinde olmuştu.
Babanızla alakalı sizi en çok üzen bir
anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Size bir anımı anlatayım: Sıcak bir yaz günüydü Sarıkamış’ta. Babam dışarıda oturuyordu. Ben karşı komşumuzun kızları ile oyun oynuyorduk. Babam seslendi.’’ Arzu balam hele yanıma gel.’’ diye. Babamın yanına giderek ‘’ Efendim baba? ‘’ dedim. ‘’Arkadaşlarını da al, beraberce yanıma gelin.’’ dedi. Gittik. Babam yeleğinin cebinden para çıkardı. Sordu ‘’Balam bu kaç lira?” “10 lira baba…” dedim. “Gızım bu 10 lira senin.” Elini tekrar cebine attı bir 10 lira daha çıktı ve yine sordu. “Bu kaç lira balam?” “10 lira baba.” Dedim. “Gızım, bu 10 lira da senin!” dedi ve bir kez daha elini cebine atınca ben sevindim. Bana da bir onluk geliyor diye. “Arzu balam, bu gaç lira?” diye sordu. “5 lira baba.” dedim. “Al balam bu da senin!” dedi. Ben o 5 lirayı aldım ama küçücük aklımla babama küstüm, oyunu bıraktım ve ağlayarak eve gelip anneme anlattım. Annem ‘’Baban gelince soralım bakalım parası mı yoktu benim kızıma niye 5 lira verdi acaba?” dedi. Babam eve gelince annem gülerek olayı anlatmış. “Arzu balam sen bana küstün mü? Niye konuşmuyorsun benimle?” dedi.’’ Sen ellerin çocuklarına 10 lira veriyorsun. Ben senin çocuğunum, bana 5 lira verdin.” dedim ve ağladım. Babam ellerini vura vura güldü (babam çok hoşuna giden bir olay karşısında ellerini çırparak gülerdi.) “Gel hele balam kucağıma” dedi ve beni kucağına aldı. “Balam arkadaşlarının babaları yok, onlara harçlık veren de yok. Ben onlara bu gün verdim, onlar bu gün sevindiler. Ben sana her zaman harçlık veriyorum sen her gün seviniyorsun değil mi balam?” dedi ve beni öptü kucağından indim ama yaptığım hareketten dolayı nasıl da utandım. Ağlayışımdan, küsmemden ve düşüncesizce davranışımdan utandım. Bu anımı yıllar geçtiği halde hala üzülerek hatırlarım ve utanırım.
Babanızın en çok sevdiğiniz eseri
hangisidir?
Babamın tüm eserlerini çok seviyorum. Hepsi başka bir güzellikte ama beni en çok etkileyen eseri ise Hz İsmail Destanı’dır.
HZ İSMAİL DESTANI
Varınca Mina’ya İbrahim Halil
Böyle emretmiştir Cabbar u Celil
Yavrum buraya kurban geldin dedi bil
Böyle dedi ela gözden yaş geldi
İsmail’in kollarını bağladı
Halil durdu bıçağını zağladı
Dağlar duman tuttu, canlar ağladı
Melekler saf durdu nice kuş geldi
Hakk’ın emri budur atam ağlama
Ciğerini adlar ile dağlama
Ben asi değilim kolum bağlama
Bu sözleri atasına hoş geldi
Oğuldur babanın bahçesi bağı
Altıdan yediye girmiştir çağı
Hiç kulu keser mi kulun bıçağı
Halil attı bıçağına taş geldi
Mevlam emreyledi uçtu Cebrail
Benim için kurban geldi İsmail
Onu kesilmeye olmazsam kail
Cennetten bir kuzu kurban koç geldi.
Bilemez şu hali bu Mevlüt İhsan
Emretti o zaman Cenab–ı Sübhan
Arafat dağında kesildi kurban
İbrahim Halil’in gönlü hoş geldi.
Babamın bu eserini çok severim.
Babanızın eserleri içinde ayrı tuttuğu,
özel bulduğu bir çalışması var mıydı? Varsa sebebi neydi?
Babam, eserlerini çok titizlikle yazdırırdı. Hepsi onun için çok değerliydi. Ama hikâyeleri tabii ki onun yanında başkaydı. Hikâyeleri babamın manevi çocukları gibiydiler. Yine sanıyorum hayatının türküsü babam için değerliler arasında yer alıyordu. Hikâye yazmak kolay olmasa gerek. Babam bir hikâye yazarken geceli gündüzlü o hikâye üzerine türküler yazar, olayları taslağa dökmek için uğraşırdı. Emek vermek babamın işi idi. Belki bu yüzden hikâyeleri onun için daha ayrı idi.
Sanatçı bir babanın kızı olarak
babanızla ilgili nasıl bir çalışma sizi ve ailenizi sevindirir?
Ben böyle bir babanın evladı olmaktan hep gurur duydum ve her zaman da gurur duyacağım. İsterim ki babamın eserleri üniversitelerde okutulsun. Bu müthiş insanı gençliğimiz tanısın, varlığını öğrensin, o değer biçilemez eserlerini öğrensinler. Türküleri ve hikâyeleri söylensin. Babamın eserleri ve adı söylenmezse babam işte o zaman gerçekten ölmüş olacaktır. Oysa ben; Âşık Mevlüt İhsani yaşasın istiyorum. Şairler ve ozanlar eserleri okunmazsa ölü sayılırlar. Âşık Mevlüt ihsani de, Âşık Veysel gibi anılırsa annem ve bizler seviniriz. Babam da yaşasaydı çok mutlu olurdu inanın.
Yaşarken sanatçılara yeteri kadar ilgi
gösterilmiyor düşüncesi hâkim… Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bence halkımız gerçek sanatçıyı, değerli ozanı biliyor ve gerçekten değerli ise değerini veriyor. Babam çok saygı duyulan bir insandı. Halen çok saygı ile anılır. Yaşarken çok şeyin değerini bilmiyoruz. Zaman zaman değeri bilinmedi dedi isek de benim babamı tanıyan herkes sayar ve severdi. Yani altının değerini herkes bilir, altına kimse gümüş muamelesi yapmaz. İşte benim babamda altın idi.
Size sormamı istediğiniz bir soru var mı?
Hakkımdaki düşüncelerinizi de merak ediyorum bu arada… Sevgiler…
Size sormak değil de size söylemek istediğim şey var. Bir kadın olarak annelik, anneannelik, yazarlık, daha birçok çalışmayı başarı ile yürütmektesiniz. Bunca işinizin arasında böyle bir çalışmayı yaptığınızdan dolayı size Âşık Mevlüt İhsani ailesi olarak çok teşekkür ederiz. Size azıcık da olsa yardımcı olabildiysem ne mutlu bana. Umarım babamı anlatmayı becerebilmişimdir. Saygılarımla.
İnsan severek yapınca hiçbir iş ona ağır
gelmez. Ben de işlerimi hep severek yaptım. Gerçek hayatta babanızı tanıma
şansım olmadı. Sadece hakkındaki bilgileri okudum, internet ortamındaki
videolarını izledim. Bir de Âşık Şeref Taşlıova’nın bana hediye ettiği bir CD
vardı. Oradan izlemiştim. Anlattıklarınızla onu daha iyi tanıdım. Çok teşekkür
ederim. Çok keyifli bir söyleşi oldu.
Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Kutsal görevinizde de
başarılarınızın devamını dilerim.
HARİKA UFUK
NOT: Röportaja 7 Şubat 2015 tarihinde saat 13.15’te başladık.