ANNELERİMİZİN KABUL GÜNLERİ
Bugün sizlerle geçmişte kısa bir gezinti yapacağız. Yıllar yıllar önceydi. Annelerimizin gezme çetelesi hazırladıkları dönemlerdi. Pek çoğu rahmetli olan hanımefendilerin kabul günlerinden söz etmek istiyorum sizlere. Gelecek kuşaklara anlatacağım şeyler bir dönemin kültürüdür. Kuşaktan kuşağa aktarılmazsa geçmiş kaybolur gider. Oysaki her insan bence geçmişini bilmelidir.
Eskilerden söz etmeye üstelik özlem duymaya başladıysam, yaşlanmışım demektir. Kabul ediyorum ancak ben yaşlanmayı değil de yaş almayı sevenlerdenim. Bugün sizlere benden yaşlı olanların, yaşıtlarımın ve benden 10-15 yaş genç olanların gayet iyi hatırlayacakları özel günlerden birinden söz etmek istiyorum. Meraklandırmadan söyleyeyim: Annelerimizin kabul günlerinden…
Tahminim şudur ki çok eskiden -cep telefonunu unutun- evlerde telefonun dahi olmadığı, kısaca haberleşmenin çok zor olduğu dönemlerde kadınlarımız tarafından icat edilmişti. Özetle dostlar, akrabalar arasında kimin hangi gün misafir bekleyeceğine dair oluşturulmuş düzenli, sistematik bir gezme çetelesi diyeyim. Kim demiş kadınların icatları yoktur diye! Biz istersek var ya! Rahmetli dayım Nedim Sipahi’nin anneme ve Kifayet Yengeme söylediği bir söz vardı: “Kadınlara gökyüzünde düğün var demişler. Bunu duyan kadınlar, göğe merdiven dayamışlar.”
Peki, bu günler nasıl saptanırmış o zamanlar? Şahit olduğum kabul günü tespitini yazayım. Evlendikleri ayın kaçıncı günüyse onu kabul günü olarak alırlardı. Annemle babam 6 Nisan’da evlenmişler. Bu nedenle annemin kabul günü her ayın altısıydı. Halam Fahriye Esmer ise hangi ay bilmiyorum da beşinde evlenmiş. Onun kabul günü de her ayın beşinci günüydü. Nermin Çıkla Teyzemin günü de yedisindeydi. Yengem Emine Sipahi 21 Haziran’da evlendiği için her ayın 21. günü onun kabul günüydü. Bana biraz komik gelirdi o zamanlar… Beşinde halamdayız, altısında halam, teyzem, yengelerim bizde, yedisinde halam, biz, yengelerim Nermin Teyzemde… Bu döngü böylece sürüp giderdi. Kabul günleri ekim ayının başında başlar, mayıs ayının sonunda biterdi. Okullar gibi, açılış ve kapanışı belirlenmişti.
Çalışan kadınlar ise her ayın ilk cumartesisi, son cumartesisi gibi cumartesi günlerini paylaşırlardı. Bence bunu hesaplamak biraz zor diye okuma- yazması olan kadınlar gün defteri tutarlardı. Çoğunun hafızaları not defterine ihtiyaç duymayacak kadar pırıl pırıldı.
Kabul günü pazar gününe denk gelirse otomatikman pazartesine ertelenirdi. Ertelendiğinde ise bazen dostların günleriyle çakışabilirdi. Mesela halamın kabul günü beşi, anneminki altısı… Ayın beşi pazara denk gelirse annemle halamın o ay kabul günleri çakıştığı için ne annem halama, ne de halam anneme gidebilirdi. Vuslat ise gelecek aya kalırdı. Bazen de annemin günü pazara denk gelmişse Nermin Teyzemin günüyle çakışırdı.
Kadınların neredeyse bütün günleri dolu olurdu. Öğlene kadar ev işlerini bitirip yemeklerini pişiren bu güzel anneler imkânları ölçüsünde giyinip kuşanırlardı. Makyaj da yaparlardı ama boyacı küpüne düşmüş gibi değil. Ruj, belki biraz pudra ve göz kalemi… Zaten öyle güzellerdi ki makyaja bile gerek yoktu bence! Çoğunun elinde örgü veya dantel poşetleri olurdu. Bir yandan sohbet ederken bir yandan da örgülerini örerlerdi, dantellerini veya nakışlarını işlerlerdi. Komşumuz Tenzile Abla çeyizine çok güzel Türk işi masa örtüleri işlerdi. Onun hünerli ellerine hayranlık duyardım. Maharetli hanımlar birbirlerinden dantel, nakış, pasta tarifleri alırlardı. Yanlarında taşıdıkları minik defterlerine bunları ayrıntılarıyla yazarlardı. Bazen kıskanç hanımefendiler başkalarının pastaları kendilerininki gibi başarılı olmasın diye tarifi eksik verirlerdi. Sıkı gün takipçilerinin aynı günde birkaç kabul gününe gitmeleri gerekirdi. Rahmetli komşularımızdan Borlu Tayyibe Teyzemiz de gezmeyi çok severdi. Çok neşeli, şakacı, hayat doluydu. “Hadi ne ikram edecekseniz edin, buradan sonra iki günüm daha var!” derdi. Hanımlar gülüşürlerdi.
Gezenler böyle de misafir kabul edenler nasıldı biraz da onu anlatayım. Bir gün önceden ev pırıl pırıl temizlenirdi. Hani eskilerin dip köşe, köşe bucak dedikleri temizlik yapılırdı. Sonra pasta yapımına geçilirdi. Geçen günlerinde yaptıkları pastalardan, kurabiyelerden, keklerden, çöreklerden daha farklı ve daha lezzetli yiyecekler hazırlamaya özen gösterirlerdi. O zamanlar fırınlı ocaklar yoktu, varsa da belki çok zenginlerin evlerinde vardı. Set üstü üçlü ocaklarımız ve koskocaman yuvarlak çift tepsili elektrikli fırınlarımız vardı. Bazen priz patlar bazen fiş yanardı. Büyük tepsilerle mahallemizdeki Hoşgör Fırınına götürürdük. Rahmetli Muhittin Amca’nın evi fırının üstündeydi. Eşinin adı da Nurten miydi emin değilim. Pasta tepsilerini fırından alırken Nurten Teyze’yi de davet ederdik. Mahallede ayrı gayrı yoktu. Hepsi sevgi doluydu, yardımseverdi, komşularına çok saygılıydı.
Pastalar hazırlanırken evdekilerin bir uçtan yemelerinden, tadına bakmalarından çok rahatsız olurdu annelerimiz. “Misafirler gidince hepsi sizin. Şimdi yemeyin, misafire yetmezse rezil oluruz.” derlerdi. Bazen de gelenler tahminin çok üzerinde olunca güç bela yetişirdi pastalar… Misafirler gidince “Ben size tekrar yaparım.” diyerek gönlümüzü alırlardı.
Şimdilerde kabul günleri kalktı. Evde misafir kabul etmek bile neredeyse kalmadı. Modernleşen dünyada insanlar rahatlarına fazlaca düşkün oldular. Kadınların ev kadını olmalarının yanında iş kadını da olmaları onları çok yordu. Büyükannelerin de sorumlulukları arttı. Çalışan kızlarının, gelinlerinin çocuklarına vakit harcıyorlar. “Evlat ceviz, torun ceviz içi…” diyorlar. Boş zaman pek kalmadı. Artık gün içinde birbirimize daha az zaman ayırır olduk. Genelde “Filan yerde bir kahve içelim.” veya “Falan yerde bir öğle yemeği yiyelim.” diyoruz. Çağ değişti. Ev telefonları bile kalktı, aradığımız kişiye cep telefonuyla her yerde ulaşmak mümkün! Bu durumda ister istemez kabul günlerine elveda demenin zamanı gelmişti. Ölen annelerimize rahmetle…
HARİKA UFUK
ADANA
09-06-2020
Saat:21.30