Öğretmen sevgisi anlatılmaz, unutulmaz,
yaşanır. Bir ömür sürer, hayatımıza renk katar, yön verir. Zaman geçtikçe daha
da artan kıymetlenen bir sevgidir bu.
Valizini,
yatağını alıp köy, kasaba yollarına düşer öğretmen. Vatan aşkı, öğretme
sevdasıyla içi içine sığmaz. Kader nereye tayin etmişse oraya koşar. Gittiği
yere sevgiyle, bilgi tohumları eker. Can suyu olur fidelere. Güneş olur
kardelenlere, açmayı bekleyen tomurcuklara. Dünyanın bütün çiçeklerinden o
anlar. Bir bahçıvan olarak üstüne
titrer, sevgiyle büyütür. Ana şefkati, baba merhameti gösterir. Yetimin,
öksüzün başını okşar. Bilgiyle yoğururken, davranışlarını da düzeltmeye çalışır
körpelerin. Bilir ki ağaç yaş iken eğilir. Vatan doğru, çalışkan temiz bir
nesille ayakta durabilir. Bu uğurda gecesini gündüzüne katar, çalışır. Mum gibi etrafını aydınlatırken, yavaş yavaş erir.
Saçlarına kar, yüzüne zamanın acımasız çizgileri düşer.
Emeklilik
gelir çatar. O, çiçeklerinden ayrılmanın burukluğuyla sevinmez bile. Kalan
ömründe onu ayakta tutan, yine öğrencilerinin sevgi ve alakasıdır. Doktor,
avukat, mühendis, aile reisi de olsanız fark etmez. Çünkü anne-babaların
gözünde evlatlar büyüse de çocuktur. Öğretmen sizi kendinden bir parça görür,
öyle sahiplenir. İsminizi hatırlayamaz
belki ama sizin yaramaz, utangaç, çalışkan halleriniz ya da boyunuz, saç
biçiminiz, göz renginiz gelir aklına. Yaşanılan güzellikleri unutmaz.
Biz de
öğretmenlerimize vefalı olmalı, onları unutmamalı, gönül bağımızı
koparmamalıyız. Sadece 24 Kasımlarda değil, her zaman hatırlamalıyız. Ziyaret
etme imkânı bulamazsak bile, yıllar sonra açacağımız bir telefonla, onlara
dünyaları vermiş oluruz. Yurdun, hatta dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış gülleri
koklayamaz iseler de varlıklarını hissetmeleri, mutlu olmalarına, sevinç
gözyaşları dökmelerine yetecektir.
Mesleğin
yirmi beşinci yılında kaleme aldığım şu şiirimle yazımı noktalıyorum.
Ne Çabuk Geçti Yirmi Beş Yıl?
Daha dün, siyah önlüklerinize
kırmızı kurdele takıyorken,
ne çabuk düştü ömür takviminden
yirmi beş yıl?
Saçlarımdaki
aklar
sanmayın ki tebeşir tozu,
satır çizgileri değil alnımdakiler,
yılların derin izi.
Bak hepiniz büyüdünüz çocuklar,
benim gibi çoluk çocuğa karıştınız.
Yaşamın gerçekleriyle tanıştınız.
Ne ben sizleri unuttum, ne de siz beni.
O masum, gülümseyen yüzlerinizi hatırladıkça,
bir sarmaşık gibi şevkle tutunuyorum hayata.
Formatlanıyor tüm yorgunluklarım,
Yeniden stajyer oluyorum yeniden.
Şimdi gönderin kuzucuklarınızı,
onları eğitmek için açtım kollarımı.
Gücümün yettiği yere kadar,
son zil çalana kadar bekleyeceğim.
Saçlarımdaki aklar
sanmayın ki tebeşir tozu,
satır çizgileri değil alnımdakiler,
yılların derin izi.
Olsun, seviyorum ya sizi;
seviyorum…
Muhittin Alaca
Atatürk
İlkokulu Öğretmeni
Kırıkhan/Hatay