URFA
AŞKI
Vakit; akşamüstü…
Kalbimi çevreleyip
kuşatan damarlar misali, şehrimin o buram buram tarih kokan, labirenti andıran,
daracık sokaklarında dolaşıyorum.
At arabalarının, köşe
dönüşlerinde nahit duvarları kazıyarak bıraktığı izlerde, çocukluğumun izlerini
arıyorum.
Sokaklar bomboş.
Hani nerede o deleme
(topaç) çeviren, çelik çubuk (çelik-çomak) oynayan çocuklar? Biz çocukken böyle
miydi, bu sokaklar?
Tabi ya; vakit
akşamüstü!
Herkes evine
çekilmiştir şimdi. Aynı çocukluğumdaki gibi!
Bazı evlerden ta sokağa
kadar ulaşan, taze doğranmış yeşillik kokuları çarpıyor burnuma. Belli ki,
akşam çiğköfte var!
Fırın bacalarından
yükselen dumanlara eşlik eden pişmiş isot, patlıcan; tepsi kokuları birbirine
karışıyor; hem sokaklarda hem hayallerimde.
Bir tetirbe (çıkmaz
sokak) girişinde karşılaştığım birine, selam veriyorum; öylesine…
Onun can-ı gönülden :
“Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve
berekatuhu. Kardaş; buyur akşamlıyağ!” cevabıyla, kendime geliyorum birden.
Ne kadar naif, ne kadar
içten ve samimi bir karşılama!
Çocukluğumdan bu yana,
hatta ta İbrahim Aleyhisselam’dan bu yana; bu şehrin misafirperverliğinden,
samimiyetinden, cömertliğinden hiçbir şeyin eksilmediğini o an anlıyorum.
Hakikaten, bir tane
benim Urfa’m!
Ben bu şehri; çok mu
ama çoook seviyorum!
Mustafa GÜL
(05.03.2017)
(Hasretim Urfam isimli şiir kitabımdan, son söz... kapanış yazısı)