Kodlama hayatın, doğanın, sosyo toplumun; anlama anlatım dili olan mana ilişkisinin temel şekli ve gerçeğidir. Put türü söylemle iletime olan sosyal bir kodlama zamanla birbirinden kopuk, bir biri üstüne birçok kodlamaları içerir.  Süreç henüz tam anlamıyla kategori eden süreç durumunda değil.


İşte bugünkü tapıncak biçimli söylenen put kodlaması böyle bir anlama anlatım olmanın günümüzdeki mana sembol şeklidir. Put ilk kişisi sahiplik beratını; kolektiften vaz geçilen feragati kodlayan somut El mana tescilidir. Mana olan soyut mülk tescili söyleyişinin, kanıtla tescilidir.


Put beratla, kanıtla tescil, otoriter bir resmi merkezin berat olan patent tescilini yontu üzerinde kişi sureti olan oyması yapılan biçimle ilişikleyse, aleniyet kazandırılmasının somutluğudur. Böyle bir yontu sahipliği olmayanların, mal mülk ve irade sahiplik ehliyet tescili yoktur ve kişi de kendisini bu tür iyelik beyanlarıyla de açık edemez.


Köleci sistemle birlikte insanın hırsı, tamahı vardı. Köleler de, köle olma gerçekliğine karşın El ve El’in iradede bulunmasının köle üzerinde umut eden hayali bir gizli gölge yansıması vardı. Gerçeklerle bağı koparılan kişilere, aklınızın alamayacağı şekilde inandıramayacağınız bir şey yoktu.  


El; kişileri kendi emek gücüne ve kolektif emek gücü olan toplumuna; emek gücü sahipliğine, yabancı kılmasıyla; kişileri gerçeklikten kopartmıştı. El’in kendisine vereceği malı mülkü hep umut ediyorlardı.


Konumuza dönersek. Kendisinden sonra yerine geçecek olan veliahtlar tamahı nedenle Nemrutlar kendilerinin hal edileceğini düşünüyordu. Nemrutlardaki bu kaygı etrafın dikkatinde kaçmayan bir deneyimdi. Nemrut ta bu kaygısını zamanla sırdaşı olan etrafına da anlatıyordu. Anlatılanların her biri her bir kişi ağzında duruma göre geleceğe anlatılan her türden bir hikâyeye kaynak olup çıkıyordu.


"Eğer bu sene krallığınızda doğacak bütün erkek çocuklarını öldürtürseniz, erkekler ve kadınların da bu yıl boyunca birbirlerine yakınlaşmalarını yasaklarsanız ve yasağın aksine hareket yapan herkesi asarsanız bu sorunu da çözersiniz"  denen akıl vermeler her Ortadoğu Nemrut krallığında bilinirdi.


Bu türden çözüm, değil Urfa'da; orta doğunun tüm köleci ittifaklarında görülen kaygılarla Ta Mısır'da Musa’ya karşı firavun danışmanlarının da bir savıdır. Bu sav Akat’ta da Sargon’a karşı yine Akat kral danışmanları tarafından çözüm yöntemi olarak söylenmekle onlarca yerde onlarca kez sahnelenmişti.


Buradaki Nemrutluk, Sargon’luk, Firavunluk, İbrahimilik, Musalık vs. aslından kolektif belirimleri illüze edip; kolektif oluşu sahiplenmekle kolektif oluşun üzerini örten özel mülk sahipliğini ve oligarşiyi temsil eden süreçlerin El sahipliğinin adıdır. Böylece bu söylemler birçoktur. Asur da Akat ta birçok Sargonlar, birçok Nemrutlar, Birçok Firavun ve İbrahimlerin sembolizmidirler Daha sonraki dönemler içinde kişi adına dönüşen isim oluşlara göre, köleciliğin erken döneminde bunlar hiç bir zaman gerçek kişiler değildi. Tıpkı firavunlar gibi. 


Hikâyemizde İbrahim birçok Put (El) heykeli kırdığına göre; Nemrut kendi El adı olan Nemrut tevhidi, olan mana anlayışı etrafında birçok El tevhidiydi. Oligarşin tevhidi panteon içinde sergileyecek kadar sentezleri gerçek kılmıştı.


Birçok put tescilli sahipliklerin ortam sentezi, birçok El’in bir araya gelen panteon birliği olduğu da put kıran İbrahim söyleminde çok açıktır. Bu tevhit içinde bir Nemrut ta Lugal El lugal Olmuş kişidir.


İbrahim kendi promosyonlu (özendirme yapıcı) ve kendi bonuslu El sahipliğinin putunu kırmıyordu. Rakibi olan karşı İbrahim dediğimiz Nemrutların sahiplik putunu kırıp; kırılan put yerine kendi El’inden olan beratla tapuyu kendi El’i üzerinde kendisine tescil ediyordu.


Çok sonraki anlatılar içinde "... Nemrut kendisine hükümdarlık bağışlamış El'i hakkında, İbrahim’le tartışandır". İbrahim Nemruda; " hayatı ve ölümü var eden benim Rabbimdir" diyordu. Bu mantığa göre tüm olup bitenler İbrahim’in El’ini işidir. Diğer El'ler doğruysa bunun aksini yapmalıydılar!


 


Nemrutta İbrahim’e “El Şadday dağlarını yaratan da benim Rabbim. Eğer sen de gerçeksen senin rabbin de El Şadday dağlarını yaratsın da görelim” demiş midir? Bilmiyoruz. Karşı hikâyeciler bunu söylemiyorlar. Bu tarz sözlere karşı kulaklarının üzerine yatıyorlar.


Yani hazır suyu içen İbrahim diyordu ki, “bak ben, bonuslu-promosyonlu rabbimin yarattığı suyu içiyorum. Siz de doğruysanız, sizin Rabbiniz de suyu yaratsın da için bakalım” diyordu? İllüzyon bu kadar basitti. Kişiyi gerçeklikten koparıp, inandırmak bu kadar basitti.


Böyle bir süreç varsa bunun doğrusu şöyle olmalıydı. Hikâye anlatan mantığa göre Nemrut Güneş’i rab saymıştı. İbrahim de ona; “Bak senin Rabbim dediğin Güneş’i, benim rabbim batıda doğdurup doğuda batırıyor. Sen doğrulardan olsaydın bu böyle olmazdı” demesi gerekirdi değil mi?  Ne gezer.


Hep derim El mana anlayışında ve yayılışında mantık aranmaz. El mantığı size göre değil siz El mantığına göresiniz. Zaten inşa şekli mantıklı değil. Mantığa aykırıdır. Dışınızda verili bir dünyaya hep böyle olagelen bir dünyaya “bu benim”  demekle gerçekle aklınız arasına illüzyonu sokmuştur. Gerçekle bağınız kesilmiş şekildeki, illüzyon, büyü ve etki sözlerle İnanacaktınız.  


Hâlbuki ki dinler içindeki her El, olup bitenle Güneş’i doğuda doğdurup, batıda batırır olmanın irade sahipliğiydi. Bunun aksini söyleyen bir El yoktur. Ama İbrahim İnanırlarına İllüzyonu böyle yapacaktı. Oysa İbrahim demeliydi ki " Bak doğuda doğan Güneş’i; benim Rabbim batıda doğduracak, doğuda da batıracak deyip olup bitene göre konuşan diğer El'ler hilafına kendi gerçekliğini ispat etmeliydi, demeniz de boşunadır.

Baştan beri söylüyorum El mantığı muvazaalıdır. Muvazaası meşru ve doğru olmadığı için söylemleri de meşru olmayan bu muvazaayı doğrultmaya çalışmasından öte;  bir başka yanlış olmakla; Güneş'i falan yerde doğdurmak gibi söylemler içinde de doğru oluş aranmaz.


Böyle olunca Doğuda Güneş'i doğdurup, Batıda Güneş'i batırtan da elbette hikâyecimiz olan tarafla, İbrahim'in Rabbi olacaktı. Nemrut’a kala kala Güneş’i Kuzeyde doğdurup Güneyde batırmak işi kalıyordu. Ne kadar kolay değil mi? Olası mı?


Kolektifin üretim gücüne ve kolektifin mal varlığına; kolektifin sahipliği olan mülküne sahip çıkıp "benim" diyen El’e elbette ki Doğuda doğup, batıda batan Güneş'e de; “bunu ben yaptırıyorum demesi”, pek uygun düşerdi.

( Bir Hikyenin Tarihi Nesnel Verileri 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 13.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu