İnsanımsılar feno tip olarak benzerimiz olmakla, yüksek sosyal yaşamları ve yüksek soyutlama güçleri yoktu. Bu toplumsal yapı kuramamış olmalarından kaynaklanıyordu. İnsanımsılar ilk groteski mana anlayışının sahibi olan kuşaktı. Groteski bir ruh dünyası içinde sağlama yapan bizimle hemcins olan tiplerimiz insanımsılardı.
İnsanımsılar çeşitli salınım veren türlü gelgitlerden birileri ya da birkaçı nedenle kendilerini bir bölge yalıtması içinde kıldılar. Bu doğada sağlama yapma dışında, sürü hareketi içinde olmamakla ve diğer insanımsılarla olacak temasları olabildiğince kesmekti. Bu türü koruyan ama hızlı gelişmeyi önleyen bir yansımaydı. İyi özellikler de kötücül özellikler de korunuyordu.
Bunların da iradeleri yoktu ama sosyal bir yasaları vardı. Çok güçlü bir yaptırımdı. Bu yalıtıma ortamını tekrar eden sözlü totem yasalarıyla “çevrime kılan” insanımsılar; “totemi kişilerdi”. Kapalı bir biyo gen havzası ile kapalı bir sosyo kültür birikimleri vardı. İlk totem soy kardeşliğin aitlik ilişkisi içindeydiler.
Kısaca bu sentez uygarlıktı. Uygarlığı yaratanlar önce ilahlardı. Uygarlığı sürdürecek olanlar da ilahlar melezi olan insanlardı. İnsanların mana anlayışı ilahi mana anlayışıydı. Elbette alt düzlemdeki bilinç alttı groteski mana anlayışıyla, totemi mana anlayışı üzerine girişen “ilahi mana” anlayışıydı. Üretim yapmaları nedenle ön ittifaklar ilk kez uygarca olan irade sahibi yapılardı.
Köle ya da kul; kolektif ligi ve kolektif iradeyi kaybeden insanın; kolektif iradeyi kişilere kaptırmasıydı. İnsan kişisi mal sahipliği nedenle ve maldan yoksunluğu nedenle insanlığını yitirdi. Bu bir kısım insanın efendi ve bir kısmının da köle olmasıydı. Efendiler iradesi olan sahiplerdi. Kul ya da köle irade sahipliği olmayanlardı. Köle üretse bile ne kolektif emek sahipliği vardı. Ne kişisi emek gücü sahipliği vardı.
Kolektif ligin ve kolektör lükün birikme ve dağıtımı üzerine illüzyonlu oturmakla ilişkileri düzenleyen mana anlayışı El mana anlayışıydı. El; sahipliği olan (toplama-kolektör) irade olmakla, El mülkünü dilediği kişiye veren bir takdir hakkı kullanmakla zengin fakir olma kaderlerini yarattı. El İllüzyonunun adı buydu. Kadere göre rızkları verendi.
İşte Rab mana anlayışlı sistemin, dini öğretilerini oluşan bu çağ; Eksen çağıydı. Dinler çağıydı. Giderek Yahudilik, Budacılık, Zerdüştlük, Konfüçyüs lük, Hristiyanlık, Müslümanlık gibi feodaliteye dayalı birçok dinlerin doğuşuydu. Bu dinleri ne kadar evrensel yaparsanız yapınız; dört bin yıllık birçok sosyo toplumsa katmanlardan oluşması nedenle, dinler; o kadar evrensel olmamakla direnç verirler.
Burjuva bankerler feodal efendileri borç, faiz, kira, rant kıskacına almıştı. Para adamlarının pençesine düşen feodaller inim inim inilesi oluyorlardı. Bu nedenle feodalite ürünü olan bu dinler faize, ribaya çok karşıydılar. Ama ganimete, köle edinmeye karşı olmak bir yana, açık açık taraftılar.
Aksi halde içtihatla olmayan dinler; tam böyle olmasa da oluştuğu zaman içinde kalmakla ortadan kalkarlardı. Dinlerin oluştuğu zaman içinde şiddet ile karşı olduğu faiz vardı. Burjuva demokratik devrimi içinde dinler ne yazık ki yeni bir hülle ile oldular. Enflasyon sonuçta para adamlığının bir oyunu ve para adamlarının para kazanma şeklidir.
Enflasyon üretim hareketinin temel bir enstrümanı mıydı? Akla mantığa bilmeye gerek yoktu. Dinler illüzyonuyla kendisini burjuva anlayışına göre meşrulaşıyordu! Burjuvalar da buna karşın abdest alıyordu. Bu bile burjuvanın kendi kendisini kutsama ritüeliydi.
Yeni insan; “insanlık çağı insaniliğidir”. İnsanilik, insanlık çağını başlatanlardı. İnsanlık çağı kolektif güçle evrene açılmanın sentezini yapmakla ve yine insanlık çağı iştirakle paylaşımlı olma düşüncesini kutsayan insanilik çağıydı. İnsani ligin mana anlayışı evrensel mana anlayışlı Yüce Tanrı anlayışıdır
Kendisini kavrayan bu anlayış toplumsal bilinç kadar aktarımla Yüce Tanrı’nın önce kişi anlayışı içinde sonra da toplumsal gelişmişlik içinde; sınırlı olması demekti. İşte Yüce Tanrı insanın kendisini kavrar olmasından dış dünyaya doğruydu. Geleceğe doğruydu. Kişinin kendisi toplumdan yansımalar alıyordu.
İşte Yüce Tanrı düşüncesini de toplumsal bilinçli, dolaylı yollun bize yaptığı yansımaları içinde yapacağımız bakışla eşleşen bir anlam olmasın ancak anlaşılır ederiz. Nasıl bizim anlam ve anlatışımız düşüncemiz su değilse; su da bizim anlam ve anlatımımız olan değildir. Bu nedenle ne Yüce Tanrı bizim anlam ve anlatımımızdır: ne de bizim anlam ve anlatımımız Yüce tanrıdır. Yüce Tanrı eşlemin kendisi değildi.
Yüce tanrı anlama ve anlam yaptığımız eşlemle koşuttu çünkü eşlemin anladığı ve anlattığı kadarla koşut alan bile Yüce Tanrı’nın tümelini değil de kolektif insanın anladığı anlattığı kadar belirimleri veriyordu. Nasıl tüm geleceği bilip anlayamıyorsak geleceğin bakışımı içinde ki olaylar bilmesi ile de eşlem olacak Yüce Tanrı anlaması tam anlamıyla konjonktürün dolaylı bakışı içinde de bilinir değildir.
Bu bölümdeki anlatımı özetlersek: 1- Ön ittifaklar senteziyle birlikte meslek bilen, meslek öğreten ilahlarıyla insan kendisinde bilip tanıdığı bu manayı; haliyle ve tarihi zorunlulukla ilahlardan yansıma olukla görüyordu. İnsan kendisini ilahta görüyordu. Kendisini ilahın bir parça sureti olmakla görüyordu. Zaten öyleydi de.
2- Köleci insan ve köle sahibi efendi; insanın ilahi kolektif güce sahiplikle kendisinde bulduğunu; efendi kendi nefsi içinde olan nefsiyle kişisi sahipliğini ve nefsini El mana anlayışı olmakla gördü. Bu hiçbir şekilde tarihsel olan değildi. El mana anlayışı kişi sahipliği kadar iradeyle sınırlandı.
3-İnsanlık çağı Yüce Tanrı’yı insanın kendisini doğaya ve uzaya açılan kolektör ve kolektif bilinçli gücün muktedirliği içinde (yapabilirliği içinde) gördü. Toplumsal bilinçli kolektör güç tıpkı teleskopla uzaya bakmak gibi Yüce Tanrı anlayışına dolaylı bir bakış yapmanıza aracıydı. Bu muktedirlikle baktığında kişi toplumsa bilinçli kolektör güç üzerinde önce kendisini tanıdı. Sonra bu kendisini tanımayla içinde oluşan Yüce Tanrı anlayışından çok daha fazlası olan cazibe dıştaydı.
4-Bu nedenle kişi; toplumsa kolektörle, toplumsa güçten içine yansıyandaki, içine sığmayanı fark etti. İşte bu toplumsa kolektörle, toplumsa güç insanımsılarda olmayandı. Bu nedenle İnsanımsıların Yüce Tanrı düşünmesi içinde olmaları olanaksızdı.
İnsanımsılar El mantığı içinde de değillerdi. Ki en azından Yaratıcı bir El mana anlayışını ifade ede bilesinlerdi. Yani insanımsılar ve totemiler Yüce Tanrı anlayışından tümden mezundular. Çünkü insansılar ellerinde toplumsal kolektörle, kolektif güç ile bakış yapacak bir aracı kompartımandan yoksundular. Bu yoksunlukla insanımsılar bin beş yüz kez içlerine baksalar da, binlerce tekrarlarını yapsalar da içlerinde olmayanla Yüce Tanrı’yı bulmaları olanaksızdı.
İnsan Yüce Tanrı’yı kendisinde olanla bulmamıştı. Kendisinde olan som bencilliğiydi. İnsanın Yüce Tanrıyı anlayıp kavraması; kendisine dıştan yansıyan, kendisinin de dâhiliyesiyle; kendisine yansıma olan; toplumsa kolektörle ve kolektif bilinçli güçteki, muktedirlikle; yapabilirlikti.
Kişi kendi katılımıyladır ki toplumsa kolektörle kolektif gücü anlamıştı. Kişi kolektif kolektörle anladığı gücü kendi anlamasına aracı bakış yapmıştı. Bu kolektifi çoğul gücü kişiler kendisine trans edip kuplaj yaparken kişi süzeni “anlama prizması” bu çoğul modülasyonu beyaz ışık gibi tekil görülü algı yapıyordu.
Tekil modülasyon kişiselleşmiş olan kolektif veridir. Çoklu girişme olan modülasyon da zaten kolektif ve kolektör olan toplumsal güç olmakla çoklu bilgi akışıydı. Kişiye transfer olurken tekil olan veri; kişiden dışa doğru çıkarken yine modülasyonu oluşan girişmelerine ayrılırlar.
Kişiden çıkış yapan anlama ve anlatım kavranması olan mana düşünceli modülasyonu kırınım yapınca bileşenlerinden ayrılan modülasyon saçılımları ayrı ayrı salınımlara dönüşüyordu. Bu tür tayf salınımı olan her bir atımlar dışarıda kendi eşlemlerini bulurlar. Böylece içimizle kendimizi bilme ve anlama olan tekil veri aktarımlı modülasyon; dışımız da yeniden çoğul düşünce aktarımlı veri girişenle çoklu salınımlar veren tayf salınımlarına ayrılıyordu.