Akşam güneşi kadife perdelerin arasından çalışma odasına sızmaktaydı. Odanın yarısı karanlığa gömülmüştü. Siyah takım elbiseli adam ileri yaşına rağmen dinçliğini koruyordu. Boy aynasının önüne geçti. Kravat askılığını süzdü. Lacivert olanı aldı. Boğazına tuttu. Beğenmeyip bıraktı. Lacivert, gri, haki derken mavi olanda karar kıldı. Kravatı bağlarken arkasındaki kapıya doğru başını çevirip seslendi. “Kenan Bey!”
Restoran
masaları iftar daveti için hazırlanıyordu. Klasik giyimli komiler bir oyana bir
bu yana koşturuyor, hepsinden yaşlı şefleri tıkanan trafiği açmaya çalışan
polisten farksız kazaları önlemeye çalışıyordu. Aşçı beyaz kıyafeti kırmızı
kepiyle kalabalığın arasından sıyrılıp mutfağa girdi. Işıkları açtı. Çelik
tencere, tavaların yansıması duvarları kapladı. Tezgâhın önüne gelip durdu.
Mevsim sebzeleri, çeşitli etler seriliydi. Biberleri tek tek kontrol ederken
seslendi. “Yamakkk!” Saçı dağınık delikanlı telaşla içeri girip soluğu aşçının
önünde aldı. Aşçının gözleri biberlerde soğuk bir sesle “Kep!” Delikanlı
ceplerini aradı. Kepi bulup başına geçirdi. Aşçı beğendiği biberi tahtanın
üzerine yatırıp eline bıçağı aldı. “Çıkar bakalım kâğıdı kalemi liste
yapacağız.”
Altın
işlemeli kol düğmelerini özenle gömlek manşetlerine takıyordu. “Kenan Bey, aday
adaylarının listesini ver bakalım.” Hemen arkasında dikilen kısa boylu, orta
yaşlı adam koltuk altına sıkıştırdığı evrak çantasından bir kâğıt çıkarıp
uzattı. “Başkanım buyurun.” Kâğıdı aldı. Göz ucuyla bakıp buruşturdu. “Yaz
bakalım Kenan Efendi,” deyip birinci sıradan başlayarak adayları yazdırırken.
Yamak
listeyi gözden geçirdi. Düşünceli düşünceli başını kaşıdı. Kısık sesle “Müşteri
yemekte soğan istemedi. Sarımsak istedi.”
Başkanın
kaşları çatıldı. Yüzünde öfke okunmaktaydı. Yumruğunu sıktı.
Aşçı
tezgâha vurdu. “Kendi göbeklerini kendi keseceklerdi!”
Kenan aday listesini çantasına koydu. “Başkanım, başka bir şey yoksa çıkalım mı? Trafiğe takılırsak iftara geç kalırız.”