İLM’İ LEDÜN (fizik ötesi ilim);
Allah’ın gizli ilmidir. Dünya ilmi Allah’ın vermiş olduğu akıl ve
fakülteleri olan zeka, düşünce, hafıza ve irade standartlarında herkesin
okuyarak, çalışarak ve tecrübe ile kazanabileceği bir ilim seviyesidir.
Fakat
İrfanın sahibi olmak farklıdır. Allahütealanın ileri seviyede evliyalarına
verdiği ilim; ilmi ledundur. Bu ilmin ötesi ve irfan boyutları içinde beş
duyunun ötesinde, fizik kanunlarını aşan, fizik ötesi kanunlara tabi olan bir
özellik taşır. İlmi ledun hikmetin ve hikmetin ötesinin yaşanmasıdır.
Yıldırım Beyazıt Ulucamiyi yaptıran damadı Emirsultan Hazretlerine der
ki; Caminin açılışını sen yapacaksın. Açılışı yapan Emirsultan Hz.leri hutbede
konuşma yapmak için Euzu besmele çeker fakat susar ve der ki; Allah’tan aldığım
emir gereği Somuncu Baba’nın konuşma yapması istendi. İşte burada İlmi ledun
başlamış oldu. Kendi yerine konuşma yapması için Allah’tan vahyini almış oldu.
Somuncu baba sohbet için yerini aldı ve takva’yı 3 şekilde tefsir etti.
1-
TAKVA
2-
EKBER
TAKVA
3-
AZİM
TAKVA
1.ci Takvayı;Avam anladı,Havas anladı ve
Hassul havas anladı.
2.ci Takvayı;Havas anladı ve Hassul havas
anladı.
3.cü Takvayı;Yalnızca Hassul havas anladı.
İlmi ledun sahibi olabilmek için kalp gözü ve kalp kulağının açılması
gereklidir. Kalp gözü ve kalp kulağı açılmadıkça, ne zemin katı ne yer
katlarını ne gök katlarını yani melekut alemini göremeyiz. Salah makamına
ulaşıp irade teslimi yapmadan da Allah’ın zatı görülemez. İlmi ledun daimi
zikirle başlar. En üst seviyesi ise Allah’ın zatının görülmesidir. Aynı anda
aynı yerde bulunan kişilerin bazıları ilmi ledun sahibidir, bazıları değildir.
Somuncu Baba konuşmasını bitirdikten
sonra hutbeden iner. Avvamdan bir gurup, Havastan bir gurup ve Hassul havastan
bir gurup kendisini o akşam yemeğe davet ederler. Ertesi günü Cuma’dır. Hassul
havvas sevinir ve akşam bize geldi der. Havvas hayır bize geldi der. Avvam ise
ikinizde yanılıyorsunuz bize geldi derler. Somuncu Baba üç davete de gitmiştir.
Derken Somuncu Baba üç kapıdan birden aynı anda içeriye girer. Birincisi
Somuncu Babanın fizik vücudu, diğer ikisi ise Ruhudur. İki ruha Allah kumanda etmekte
idi. Bu olaydan sonra Somuncu Baba sırrı açığa çıktığı için Molla Fenari’nin
tüm ısrarlarına rağmen dua çınarında dua ederek BURSA’yı terk eder.
İşte Kuran’ı kerimi de ancak kalp
gözü, kalp kulağı açık ve fıkıh müessesesi çalışan bu zikir ehli, lüblerin , Allah’ın gizli
ilimlerin sahipleri olan bu İrfanın sahibi Allah’ın sevgilileri anlayabilir ve
açıklayabilirler.
3 / AL-İ İMRAN - 7 Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun
muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe
emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti
vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver
râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ
yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). O (Allah)
ki; Kitab'ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum
götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki)
ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih
(mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik)
bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak
istedikleri için o (Kitab')ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların
tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan rasihun
(rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından
(indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür
edebilir.
21 / ENBİYA - 7 Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî
ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Ve senden önce,
vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız,
zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
3 / AL-İ İMRAN - 190 İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil
leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç şüphesiz;
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
elbette ulûl'elbab için nice deliller vardır.
3 / AL-İ İMRAN - 191 Ellezîne
yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs
semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke
fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl'elbab) ki;
(lübblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken
ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin
yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen,
bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi,
ateşin azabından koru.”
Hz. Musa baş gözleri ile Allah’ı
görmek istedi. Allah beni baş gözleri ile göremezsin dedi. Hz. Musa ısrar
edince, dağa bak ve ondan sonra iste dedi. Allah dağa tecelli eder etmez dağ
paramparça oldu. Bundan sonra Hz. Musa bir daha Allah’ı baş gözleri ile görmek
istemedi. Ancak daha sonra kalp gözü ile defalarca görmüştür.
Hz. Musa Yarabbi dedi bana ilmi
ledün’ü öğretecek birsini nasip et. Allah iki denizin birleştiği yere git orada
onu bulacaksın dedi. Hz. Musa Harun’u da alabilir miyim dedi. Allah buna da
müsaade etti. İki kardeş yola çıktılar. Hz. Musa kardeşine karınlarını doyurmak
için yanlarına almış oldukları kurutulmuş balıkları çıkartmasını istedi. Kardeşi
balıkların denize gidip kaybolduklarını söyledi. Hz Musa nerede olduğunu
sorunca ; hani dedi o iki denizin birleştiği yer vardı ya; işte orada
kayboldular. Tamam dedi Hz. Musa hemen oraya dönüyoruz. O ağacın altında oturan
bir kişi vardı ya; işte o olmalı. Hemen döndüler ve oraya vardılar. Hz. Musa
Hz. Hızır’a; sana tabi olmam kaydı ile bana ilmi ledünü öğretir misin dedi. Hz.
Hızır sen dayanamazsın dedi. Hz. Musa beni sabredenlerden bulacaksın dedi. Böylece
yola çıktılar ve bir limana vardılar. Orada demirlemiş gemilerden yiyecek
istediler. Hiç kimse bir şey vermedi. Yalnız bir gemi sahibi onlara yemek
verdi. Yemeği yedikten sonra Hz. Hızır eline bir balta alarak geminin bordasını
parçaladı. Hz. Musa hemen ne yapıyorsun hiç kimse bize yiyecek bir şey vermedi,
yalnızca onlar verdi ve sen bize iyilik yapan bu insanların gemisini mahfettin
dedi. Hz. Hızır buraya kadar, ben sana benimle yapamazsın demedim mi? dedi. Karşı
tarafta kötü bir hükümdar vardı, eğer ben onların gemilerinin bordolarını
delmeseydim, sefere çıkacaklardı ve zalim hükümdar gemilerini ele geçirecekti
dedi.Hz Musa bir daha karışmayacağını söyleyerek tekrar bir hak istedi.
Allah’ın müsaadesiyle tekrar yola koyuldular. Bir yerleşim merkezine
geldiler. Yine yiyecek bir şeyler istediler. Bütün evlerden elleri boş döndüler
fakat yalnızca bir ev onlara yiyecek verdi. Hz. Hızır evin duvarını yıktı. Hz. Musa
yine dayanamadı ve ne yaptın, kimse bize yiyecek vermemişken sen bizi boş
çevirmeyen insanlara zarar verdin dedi. Hz. Hızır ben dedi benimle yapamazsın
demedim mi? Buraya kadar ayrılıyoruz dedi. Bu evde yaşayan yetimler vardı.
Yıktığım duvarın altında ise hazine bulunuyordu. Çocuklar daha küçük
olduklarından hazinenin onlar büyüyene kadar başkalarının eline geçmemesi için
duvarı yıktım dedi. Yine Hz. Musa bir daha karışmayacağına dair söz vererek bir
hak daha istedi.
Allah’ın müsaadesiyle tekrar yola koyuldular. Bir su pınarına geldiler. Hz.
Hızır orada bulunan bir genci öldürdü. Hz. Musa bu kadar da olmaz sen gencecik
bir cana kıydın dedi. Hz. Hızır tamam dedi bu son, bundan sonra artık beraber
devam etmemiz mümkün değil. Eğer dedi bu genci öldürmeseydim, Salih insanlar
olan anne ve babasına zarar verecekti. Allah şimdi onlara daha iyisini verecek.
Ben dedi; bütün bu yaptıklarımı kendiliğimden yapmadım. Bütün bunları bana
yaptıran Allah’tır. Böylece arkadaşlıkları sona erdi.
Allah razı olsun
Burhan AKSU