Dün akşam televizyonda seyrediyorum. Bir tane kocaman İnek, öküz ne
derseniz deyin, büyük bir hayvanat işte, firar etmiş belli ki, peşinde de
onlarca insan, anguş cinsi hayvanı kovalıyor. Ama ne kovalamaca, saatler
sürüyor saatler. Anguş önde bunlar arkada, arada polis filan da giriyor
kovalamacaya İstanbul'u dört dönüyorlar...
Hayvan garip, ne yapsın, yakalarsalar kesilecek. Ha babam de babam kaçıyor can
havli ile. Çok yardımsever bir milletizdir ya biz, mayamızda vardır. Yoldan
arabası ile geçen adamın birtanesi de katılıyor kovalamacaya. Adamın elinde bir
kement, Anadol minübüsün arkasında, anguşu kement ile yakalayacak. Herhalde
gençliğinde John Wayne'nin kovboy filimlerinden çok seyretmiş arkadaş belli.
Hadi o anguş anguş olmaya, ya sen nesin, sana da o anguş kelimesinin sonunda ki
Ş'yi kaldırıp oraya başka bir harf koyarak söylemem mi gerek acaba?
Sonra adamın kafada şimşekler çaktı herhalde, anguşun yolu üzerindeki, iki
ağacın arasına ip germez mi. Anguş bu ne anlar ipten saptan, ben de televizyon
seyrederken kahkahlarla gülüyorum. İçimden de, hadi ulan Anguş sen bu safları
aldatırsın, daha çok suya götürür, susuz getirirsin diyorum kendi kendime...
Anguş sağolsun beni utandırmadı, hızla ipe doğru geldi, sonra birden yön
değiştirerek, ipin yanından geçti gitti, yattım yerlere gülmekten yattım ki
sormayın...
Aslanım Anguş be yürü yavrum kim tutar seni, yürü biz arkandayız...