Olmam gereken resim belli aslında
İlahi iradenin merceği altında
Ancak, boyalar sanat deyip ömre karışmış,
Tuvale sürmedikçe kurumaya alışmış,
Olmuşlar soykası giysi dolabında!
Kapısı giren çıkandan aşınmış
Katlanır elli beş yılın hatırına
Kim bilir birkaç yılın öncesinden doğum sancısına hazır göbek
Peydahlanmış boyanan bir bölümünde...
Ayna yansıtır kırışıkları öbek, öbek
Işıklı ve sıcak parçalar toz hışmıyla
Giderek artar anla küçülerek...
Konu hep aynıdır aslında beklentiler, hedefler
Değişir yalnızca araçlardaki renkli malzemeler!
Öyle tuvaller vardır ki hiçbir zaman dokunmaz ilmin boyaları,
Mirasyedi çocuklar kırar gibi oyuncakları,
Belki içine bir fırça olsun olur dokundurdukları,
Bu da tuvalin namusudur bir nebze...
Boyanması bitmiş tuvaller çınarlara benzer,
Asırlar zarafetine boyun eğerler,
Ne diklenen olur ne de yenilenir sezinler,
Galerinin birinde makbere konmuş gibi gizlerler
Açık artırmayla ballanır, sonra da ruhu atılır çöpe!
Âdemden beri peygamber tuvalleri,
Tekrarlanan kopyalarında her mesajı aynıdır
Sunar muhteşem yaşam kılavuzu!
Sadece bakılır haz veren masal suretine,
Savaşlarda katilleri
Yanlış yapılan ihtilalleri
Ve dehası,
İnsan dışına yansır gel-git suaresinde!
Sürecekte kişi kendini boyamadıkça
Boşluk da bırakır nedense tuvalinde!
Eşekler anırır gibi bağırır, çağırır şeytanlarını gördükçe
Manevi eceli erken gelir insan dizlerini dövdükçe
Sonbahar yaprakları gibi savrulup döküldükçe,
Boyanmamış tuvaller hep uçacak sağa sola kışın soğuğunda!
Lapa lapa yağan kara hasret kalacak
Gözyaşı yere düştükçe her hali onu andıracak
Kendini teselli edip kandıracak
Üzüldükçe…
Saffet Kuramaz