Naci’nin iki kardeş ile teması yeniydi. Onları küçümsemiyordu ama onlardan da uzak duruyordu. Ogün en küçükleriydi. Veysel abisiydi. İkisi her yere birlikte giderler birlikte oynarlardı. Onların birlikteliğini görenler imrenirlerdi.
Hiç kavga etmezlerdi. Ogün on iki Veysel on dört yaşındaydı. İki çocuğun ailesi fakirdi. Antalya’dan memleketlerine döneli iki yıl olmuştu. Çocukların anneleri ölmüştü. Hava o gün kapalıydı. Karanlık ailenin üzerine henüz çökmemişti.
Bir serada uzun yıllar çalışıyorlardı. Koca birkaç aydır işsizdi. Karısının maaşını yiyordu. Para vermek istemeyen kadın o gece kocası ile tartıştı. Gece geç saatlere kadar uyuyamayan kadın hava almak için dışarıya çıktı. O an kapının önüne yığılıp kaldı. Kalp krizi geçirmiş ve ölmüştü.
Koca karısının içeriye uzun zamandır girmediğini fark edince dışarıya çıktı. Ayakları dibinde karısının ölüsüyle karşılaştı. Karısı için bir ambulans çağırdı. On dakika sonra ambulans geldi. Sağlık görevlileri bir iki kalp masajı yaptı. Sonra kadını hastaneye götüreceklerini söylediler. Çünkü masaj sırasında kalbi arada bir atıyordu.
Veysel kardeşini daha çok kollamaya başladı. Ona annesinin acısını unutturmak ve yalnız olmadığını göstermek istiyordu. Veysel bir halı yıkama işinde çalışıyordu. Kardeşi Ogün’e arada bir Harçlık verirdi. Ogün aldığı harçlıkları internet kafeye giderek bilgisayarın başında har vurup harman savururdu. Ogün harçlık bulamadı mı gittiği internet kafede temizlik işlerine yardım eder ve o yerin patronundan bir saatlik internete bedava girme kazanırdı.
Ogün fakirliğin ne olduğunu bilmiyordu. Ama buna aldırışta etmiyordu. Çevresindeki insanların onu bir işe katma girişimleri sonuçsuz kalıyor, o gün ise ona acıyanlara kırıcı sözlerle karşılık veriyordu. Babası Necdet bekardı. Kendine bir eş arıyordu. Sağa sola haber etmiş kendisine münasip birinin bulunmasını istiyordu. O aramalarda iki büyük oğlunu da evlendirdi. Geriye evlenmeyen Ogün ve Veysel kalmıştı.
Necdet’in en büyük oğlu Salih kökten dinci bir cemaate mensuptu. Babasına kendi cemaatinden emekli maşalı bir kadın buldu. Kadın kara çarşaflara bürünmüş kendi cemaati dışındakileri kafir görüyordu. Cemaati de aynı fikirdeydi. Necdet kadının bütün şartlarını kabul etti. Kadının cemaatine girdi. Sonra düğün yaptılar.
Kadının ne kadar evcil ve sorumlu birey olduğu kızı evden kaçınca ortaya çıktı. Kızına sahip çıkamayışı onun acziydi. Ama kız evine dönüp cemaatin onu kendi mahkemesinde yargılamak istemesi annesinin çileden çıkardı. Kızını kimselere vermedi. Çünkü anne kızının yargılanıp öldürülmesinden korkuyordu.
Nimet Necdet’in annesiydi. Ona cemaate girmeyi teklif etmişlerdi. Nimet abla kara çarşaflara bürünüp cemaate girmeyi kabul etmeyince gelini tarafından kapı dışarı edildi. Kadıncağızda kendine kiralık bir ev buldu orada yaşamaya başladı.
Naci’nin komşusu da aynı kökten dinci cemaattendi. Naci komşusu ile bir kez konuşmuştu. Ona İngilizcesinin iyi olduğunu söylemişti. Komşusu ise onunla dalga geçip kendi çocuklarına ders vermesini istemişti. Konuşma güzel seyrederken Komşusu İbrahim Naci’nin sigara yaktığını görünce ‘Sen sigarada mı içiyorsun’ sözü ile konuşma alevlenmişti. İbrahim Naci’nin namaz kılmadığını da öğrenince ona ‘Sen Ebu Cehil’den de aşağısın’ demişti. Naci hemen konuşmayı kesip onun yanından ayrıldı. İbrahim’in beyni sulanmış gibiydi. Ne dediğinin farkında değildi. Bu durumlarda susmak en iyisiydi.
Zavallı Nimet abla. Ailesi yanında değil ayrı bir evde kiracı. Veysel de başını alıp gidince yaşlı kadın torunu Ogün’le yaşamaya başladı.
Ogün büyümüştü. Askerlik çağına geliyordu. Çalışmayı sevmese de cebi biraz para görünce çalışmayı bırakıyordu. Ona deli fişek diyorlardı. Bu lakap ona sık sık iş değiştirdiği için takılmıştı. Ogün geceleri arkadaşları ile hep sokakta gezer konuşurlardı. Baba annesi Nimet bundan şikayetçiydi. Çünkü yaşlı başlı kadın evde yalnızdı. Konuşacak kimse bulamıyordu. Ama kızı sayesinde evinde bir lcd televizyonu olmuştu. Onunla vakit geçiriyordu. Okuması yazması olmadığı için kanalları değiştiremiyor tek kanala hapis kalıyordu. Naci birkaç defa Nimet abla’ya istediği bir televizyon kanalını bulmaya gitmişti.
Arada bir Nimet abla Naci’nin evine misafirliğe de geliyordu. Naci’nin annesi onu eve buyur ediyor izzeti ikram yapıyordu. Nimet ablanın kaderi kötü. Kızı Neşe hastalanmıştı. Birkaç gün sonrada öldü. Ölüm ardarda geldi. Neşe’nin ölüm acısına dayanamayan kocasıda hastalanıp öldü. Nimet abla sanki bu ölümlerle gençleri önüne alıyordu. Ardına kimseyi bırakmayacak gibiydi.
O akşam Nimet abla Naci’nin evine misafirliğe geldi. Naci’nin annesi Tülin misafirini buyur edip izzeti ikramda bulundu. Nimet abla elindeki çomağı askıya asılması için verdi.
Tülin “Nimet abla sen sapa sağlam yürüyorsun. Sakat değilsin bir şey değilsin. Çomağı niye yanında taşıyorsun?”
Nimet “Aman bilmeyen mi kaldı. Geçen akşam Zeynep’in evine sokağa gitmiştim. Elimde çomak yoktu. Şimdiye kadara hiç başıma gelmemişti. Oturduk konuştuk sohbet ettik. Zeynep bana ‘Nimet abla sokağa kocaman bir köpek musallat olmuş. Geleni geçeni ısırıyormuş. Dün birini ısırmış. Ambulans gelmiş çocuğu hastaneye götürmüşler. Bundan sonra akşam sokağa çıktığında dikkatli ol.’ Dedi. Misafirliğim bitince evime dönüyordum. Tam evime gelmiştim ki birden köpek peyda oldu. Ne yapacağımı şaşırdım. Yerden bir taş aldım köpeğe attım. Köpek ciyak ciyak bağırarak kaçtı. Bu olaydan sonra bu bana ders oldu. Akşamları sokağa çıkarken çomağımı yanımdan hiç ayırmam.”
Tülin şansın varmış ki köpek saldırmamış.” Dedi devam etti. “Geceleri insanın başına her şey gelir. Eğer köpekten korkuyorsan misafirliğe sokağa gündüzleri git.”
Nimet “Gündüz evin işlerini yapıyorum vakit geçiyor. Ama akşamları vakit hiç geçmiyor. Benim torun Ogün akşamları evde hiç durmuyor. Mecbur birilerinin yanına gidiyorum. Bazen akşamları yalnız kaldığımda tespihle zikrimi çekiyorum.”
Tülin oğlu Naci’ye elma armut mandalina yıkamasını, yanında peçete ile Nimet ablaya getirmesini söyledi. Az sonra elindekilerle Naci geri geldi. Meyveleri Nimet ablanın önüne koydu. Sordu.
“Nimet abla senin evine hırsız mı girdi. Öğlen bakkala gittiğimde orada söylediler.”
Nimet “Doğru, hırsız girdi. Cuma günü zikir toplantısına gidecektim. Evden çıkınca birkaç defa arkama evin kapısına baktım, acaba kapıyı iyi kilitledim mi açık mı diye. Herhalde hırsızlar beni gözetliyor olmalıydı ki ben çıkar çıkmaz eve hırsız girmiş. Hırsızlığı benim torun Ogün fark etmiş. Hırsızlar evimin her yerini talan etmiş. Buz dolabımda ki yoğurdu çıkarıp dolabın üzerine sürmüşler. Eşyalarımı sağa sola saçmışlar para aramışlar. Televizyonum vardı üzerine sabun sürmüşler. Neler yapmışlar neler. Çerezlerim vardı. İncir almıştım onu, kestaneleri, torunun bir naylon torba leblebisini onu, hepsini alıp götürmüşler.”
Tülin “Televizyonu niye almamışlar. O daha çok değerliydi. Herhalde kadıncağızın eğlencesini elinden almayalım demişler.”
Nimet “Ne bileyim televizyonu almamışlar. Bir görsen evi. Sandalyem vardı üzerine tuvalet yapmışlar. Halının altında param vardı onu bulamamışlar.”
Naci “Nimet abla şunu iyi bil ki senin paranı Allah hırsıza takdir etmemiş. Eğer para hırsızın rızkı olsaydı paran nerede saklı olursa olsun hırsızlar onu bulurdu.”
Nimet “Hırsıza rızık olur da bana olmaz mı. Hırsızın rızkı mı olur?”
Naci yaşlı kadının hayıflanmasını normal karşıladı. Nede olsa onun evine hırsız girmişti. Onca yıllık hayatında yaşadığı en ağır tecrübeydi bu. Yine de şoku kolay atlatacaktı. Çünkü parası çalınmamıştı. Nimet abla parası için bir çare de düşünmüştü. Parasını lazım olduğunda geri almak için bakkala vermişti. Bu sayede paraları bakkalda güven içinde olacaktı.
Nimet abla bir müddet daha oturdu. Sonra evine gitti.
Tuna M. Yaşar
(
Hırsızın Rızkı başlıklı yazı
Tuna M.Yaşar tarafından
31.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.