Sabah ezanı
okuyordu.
Hangi
gecenin sabahına uyandığını bilmiyordu, uyanmış mıydı onu da…
Gözleri kan
kırmızısıydı,
Tan yeri
ağarıyordu ama kalbi de ağrıyordu, içi de ağlıyordu.
Bir örümcek
ağına takılıp kalmış sineğe teşbih ediyordu kendisini.
Çırpındıkça
dolanıyordu ağa, dolandıkça yapışıp kalıyordu.
Kirpikleri
nemliydi, kalbi aşka mimliydi.
Bitmeyen bin
gecenin bitmeyecek günlerinden biri daha başlıyordu.
Rabbim yok
mu bu canın felahı? diye dua ediyordu.
İçindekileri
kusmak istiyordu.
Arınmak istiyordu
duanın gücüyle.
Hasat
zamanıydı yüreğinde, oraklamışlardı ne varsa yüreğinde. Tırpanlamışlardı aşka
dair her şeyi gönlünde. Onu çağrıştıracak her şeyi jiletlemişlerdi. Bu yüzden
kanıyordu içten içe. Tampon olacak hiçbir kimse yoktu hayatında. Pansuman
olacak hiçbir güzel söz… Şifa isteyen kimdi sahi?
Sevilmediğini
aklına getirdi.
Kirpiklerinde
kocaman bir damla yaş birikti.
Kan akmaya
başladı yeniden.
Ağrısı
artmaya…
Ne kadar
sevilememişti bu adam?
Özlenmemişti
belli ki!
Giden tası
tarağı toplayıp gitmişti bundan. Ne izi kalmıştı gözlerinde gözlerinin, ne sözü
kalmıştı kulağında bir kelimelik de olsa sevgilinin sesinin.
Siz akşam
indi dersiniz, karanlık çöktü zannedersiniz.
Oysa onun
hüznüdür saran yaşadığı yeri.
Siz kış
geldi sanırsınız, zemheri bilirsiniz.
Oysa onun
acısıdır sizi saran.
Rabbim, bir
kerecik de olsa onun yüzünü göreyim. dedi lisanı halle.
Yağmur yağdı
sağanak sağanak.
Yağmuru
gözyaşına çevirdi, ağladı da ağladı kaderine.
Yaram her dem tazedir benim
Yârim her dem uzaktır benim. diye bir
şarkı tutturdu. Kuşlar sustu, çiçekler soldu. İnsanlar sağır kesildi. Yaşama
dair hiçbir emare kalmadı yeryüzünde. Susana dair…
Gör bak
âlemin haline ey sevgili! diyordu.
Tıka basa
sen doluyum anlamıyorlar içimden dışıma sızanı.
Hissetmiyorlar
içimdeki sızımı.
Hani
kesseler etimi adın çıkar etimde, kırsalar kemiğimi adını sayıklar her bir
kırığım, akıtsalar kanımı adın yazılır kanımın döküldüğü yere.
En büyük
yalnızlığım sana olan uzaklığımdan değil içinde bulunduğum cemiyetin beni
anlayamamasından… Beni bilemeyişinden… Nafile değildir uğruna döktüğüm
gözyaşları, harcadığım zaman boşa değildir. Dikene verilen su gülün
habercisidir.
Sabah ezanı
okuyordu.
Hangi kime
uyandığını bilmiyordu, neye…
Sol yanına
koydu elini.
Kalbi
atıyordu.
Yanımda
olmana lüzum yok sevgili, senin ebedi yurdun sol yanımdır.
Seni
hissediyorum, aşk kentimsin.
Geceler
sonra ilk kez gülümsedi.
Bir kuş
sürüsü havalandı ağaçların üstünde.
Bir çiçek
tarlası açtı boydan boya.
Güneş yüzünü
gösterdi.
Ve hüznü
giyinen adam uzandı olduğu yere boydan boya.
Eli kalbinin
üstündeydi.
Gözleri
açıktı.
Dudağının
kıvrımında yarım bir gülümseme ikamet ediyordu.