Gitmekle Kalmak Arasında
Soğuk bir kış sabahında, kadının başı soğuk bir şehirden daha soğuk bir şehre yol alan otobüsün soğuktan buz tutmuş camına dayanmış; çok uykulu, bütün bir geceyi titreyerek geçirmiş, oysa soğuktan değil olsa olsa korkudan; belli ki hayatı boyunca hiç kaybetmemiş, narin ve temiz; ürkek ve çekingen gidiyordu kadın.
Gidilecek yolun yorgunluğu vardı kadının ince omuzlarında; eziliyordu, inciniyordu. Otobüs camına vurup geçen ışıklar aydınlatıyordu yüzünü. Hüznün beyaz yüzünde duruyordu kadının yüzü. Kadının beyaz yüzünde hüzün vardı. Otobüs penceresinin aydınlanmasıyla birlikte, onun yüzünden ve hüznünden başka bir şey görünmüyordu; yol gecesinin karanlığında. Soğuk, uykulu, korkulu, narin, ürkek, temiz, çekingen, yorgun, ince, ezik, aydınlık, hüzünlü, beyaz, karanlık; gidiyordu kadın!
Varacağı yerde uğrayacağını sandığı bir felaket bilincini yaka dursun, aklı bir parça ayrıldığı kentte, ne yana dönse hep aynı kırgınlıkla, sanki geri dönmemek üzereymiş gibi; varacağı şehirde göreceklerinden tedirgin ve ayrıldığı yerde yapamadıklarından pişman; yokluk yoksulluk içinde, tarifsiz bir med-cezir sükûnuyla kalbi korku ve pişmanlık arasında gidip gelirken, Hintli İhtiyar Bilge’den öğrenilmiş bir söz olmasa da hatırladığı; durdurmak ne mümkün kaderi ‘olacaktır olacak olan’; işte bu kelimelerin girdabında dönüp duruyorken; bir o kadar hızlı savruluyorken, simsiyah belirsizlikler okyanusundaki pusulası belirsiz bir gemi gibi gidiyordu kadın!
Dümdüz bir ovanın ortasından akan, dümdüz bir yolda; düzgün gitmeyen bir hayatın akışıyla düştüğü düzlüğe kurulmuş şehirden; her şey bu kadar düzgünken neden benim hayatımda düzgün olmayan bir şeyler var diye sorup kendine; düpedüz sitem ederken kadere, düzenini bir türlü kuramamış o düzenli şehirde; şikâyetleriniz için Allah’a başvurunuz, sözler düzeltmiyorken eğriliği ve her şey işte o kadar düzensiz ve düzgünlüğe aykırı; sanki bütün o karmaşadan kaçar gibi bir başka kargaşaya doğru gidiyordu kadın.
Ne giyerse kendine yakıştırmış; dışında pamuklu bir şal, uzun kıyafetler içinde; içi yok mu sanmıştım ben o kadının; ya o kalbim var diyor muydu; nereden bileyim kalplerde saklı olanı, içine yakıştıracak bir şey bulamadın mı şimdi; bir kazak, bir etek, bir şal, bir eşarp; yetmiyor değil mi, insanın içi dışından daha geniş, sana söylemiştim, yine de ben onun içi yok sanmışım, olacak şey değil; içini dışıyla kapatmış, dışı içinden uzak, içindekilere yabancı olduğu halde gidiyordu kadın!
Otobüs duracağı yerde durdu, sabahtı; ayaza ayak bastı kadın. Üşüdü. Nefesi havaya duman duman karıştı. Adam belki bir sigara yaktı o saatlerde; şimdi kadının çok geride bıraktığı şehrin meydanında. Kadın yürüdü havaalanı otelinin kuytu ıssızlığına. Biletinde umudunun kod numarası, pasaportunda hüzün vizesi; kederle mühürlenmiş sayfaları; çelişkiler cumhuriyetine gidecekmiş gibi. Yürüdü otelde kendine ayrılan seri uykusuz odayı almak üzere. Uykusuzluk zincirleme uzayıp gidecekti elbet. Uykusuzluk kadar uzun boylu olmasa da, sonunda tükenecek bir yolda dinlenmeye durduğu halde sessiz sedasız tükenerek gidiyordu kadın!
Boşuna yazılmadı hiçbir yazı. Kadının gidişleri varsa, arkada kalan adamsa; çok da şairse kalan; haddinden fazla söz kalmıştır mutlaka, söylenmekten çok daha fazla yazılacak. Satırlar arasına gizlenen o kadın siluetini seçmeye çalışmak beyhude; ne yazılsa yeridir şimdi, nasılsa kelimeler kaldı geride, bekleyen… Sahibi yoktur bu yazının. Kadın göklerde, adam yerde…
Adam yazıyordu ve gidiyordu kadın!
(
Gitmekle Kalmak Arasında başlıklı yazı
Mümin Munis tarafından
11.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.