Çocukken hayalini kurduğum bir gün daha gelip çattı. Aklım
başıma geldikçe korkmaya da başlamıyor değildim. Tek korkum alaturka tuvalete
hiç alışkın olmamamdı. Hep altıma yapacağım diye korkuyordum. Şimdi yüzleşme
vakti geldi.
Gidiyordum. Karadeniz’in zümrütüne. Trabzon’a gidiyordum.
Hem de en kutsalla gidiyordum. Asker olarak. Okulumdan dolayı biraz daha şanslı
sayılırdım. Kısa dönem yapacaktım. Küçükken “Ben asker olacağım örtmenim.” Derdim.
Şimdi ise “Çabuk geçer inşallah.” Diyorum.
Çok arkadaşım olmamıştır hayatım boyunca. Babam kişisel
aracı ile İzmir otogarına bıraktı. Babama oldum olası bir kere bile seni seviyorum
diyememiş, sarılamamıştım. Kendimde en nefret ettiğim benliğimdir bu sanırım.
Sevgimi sevdiğim insanlara oldum olası hiç göstermemişimdir. Babama sımsıkı
sarıldım. Kız kardeşimin gözü dolmuştu. Oysa üniversiteye giderken bana kıs kıs
gülüyordu “Yatağın, odan benim olacak.” Diye. Erkek kardeşim ise daha küçüktü.
Bana “Abi bende büyüyünce şehit olacağım.” Dedi. Ailecek güldük. Tabi ilk önce
annemin bacağına sarıldı sonra gözlerinden yaşlar süzüldü. Sonra kucağıma
aldım. “Abim ben asker olacağım.” Dedim. O da bana ağlamaklı sesi ile “Sen
hepsinden iyisin abi. Sen şehit olabilirsin.” Dedi. Yine tebessüm ettik. Doyasıya
öptüm. Kelimelerini öpebilseydim onları da öpecektim.
Otobüsün kendine has kokusu vardır. Hep sevmişimdir. O çay
servisini beklememek için önden koltuk almıştık. Ama yine de sabırsızlanıyordum.
Sanki tekerlekleri kareydi. Bisküvimi ve kahvemi aldım ve karanlığın süsü olan
yıldızlara bakmaya başladım.
Sabah gözümü açtığımda terminale gelmiştim. Simit aldım bir
tane. Ve orduya ait servis aracına binip karargâha doğru yola çıktık. İzmir’in
makisinden sonra Karadeniz’in yemyeşil ormanları bana yeni bir soluk getirmişti.
Benim gibi kısa dönem arkadaşlarla tanıştım. Kimisi Tıp okuyordu
kimisi benim gibi Mühendislik. Çabucak kaynaştık. Herkes çok rahattı. Türkiye’nin
terör bakımından az olduğu bir yerdeydik. Hem burası öyle bir yer ki daha on
beşinde biz askerlere yardım eden ve bu yolda gözünü kırpmadan şehit olan
kişilerin toprağıydı. Burada çakallar nasıl hüküm sürerdi ki zaten.
Eğitimler hiç kimsenin anlayamadığı şekilde çabuk başlamıştı.
Herkes şaşkındı. Bazılarının gözünde garip bir korku vardı. Kimisinin nefesi
tıkanıyordu tempo koşularında. Kimisi antrenman sonrası kusuyordu. Alışkın
değildik hiçbirimiz. Ben daha dün evimde kod yazıyordum. Şimdi ise askerdeydim.
Sonradan öğrendiğimiz üzere devlet erkanının Trabzon’u ziyaret edecekmiş. Ve o erkana
biz eskortluk yapacakmışız.
Sabah erkenden kalktık. İçim kıpır kıpır. Sığamıyordum koskoca
koğuşa. Önceki günler yataktan kalktığımda donduğum yerde şimdi yanıyordum.
Ellerim çok güzel kokuyordu. Aynaya baktım bu ben ben değildim sanki. Keşke o
suratı sevdiğim kız da görseydi. Belki kelle paça içme isteğimi o kadar çabuk
reddetmezdi.
Araca bindik. Arkadaşlarımla akşam telefondan mobil savaş
oyunu oynamanın planını yapıyorduk. Daha doğrusu onlar yapıyorlardı. Ben de
gülerek onlara ortak oluyor ama hiç oyuna ortak olamıyordum.
Araçtan inmemiz istendi. 4 kişi indik ve o erkanın en önemli
üyesinin arabasının köşelerine yerleştirildik.
Ayaklarım su toplamıştı hissediyordum acıyordu. İlerledik,
ilerledik…
Giriş yapılacağı sırada zümrüt kırıldı, ağaçlar bağırmaya
başladı. Sinek gibi yanımdan bir şeyler geçiyordu. Keşke sinek gibi geçip gitselerdi.
Ama biri arı gibi sokmuştu beni.
Nefes almakta zorlanıyordum. Güçlükle nefes almaya
çalışıyordum. Ayaklarım uyuşuyordu. Ateş böceklerine doğru yürüyordum. Bir kez
daha soktu arı, bir kez daha ve bir kez daha…
Nefes alamamak kadar kötü bir şey yokmuş onu anladım. Ve kimse
size yardım edemiyor. Biri gelecek “Geçti.” Diyecek diye bekliyorsunuz. Ama
onlar hala kurşun geçirmeyen arabayı korumaya devam ediyorlardı. Bağırmak
istiyorsunuz bağıramıyorsunuz sonra otopsi de çıkıyor tabi nefes almaya
çalışırken ses tellerimi kopardığım. Tek bir nefes almak için neyi vermezdim ki
o an.
Sonra aklıma erkek kardeşim geldi bir anda. O an anlamıştım
onu. O başından beri biliyor ve güveniyordu bana. Benim askerlikte en yüksek mevkiiyi,
rütbeyi hak edeceğimi çok iyi biliyordu. Ama bu benim tebessüm etmeme engel
olmadı ve son bir kahkaha attım. Gülmemin basıncı ile damarlarımdan fışkıran
kan yüzüme hakim oldu ve her yeri kapladı. O an en sevdiğim renk cümbüşünü
gördüm.
Kanımın kırmızısı,Karadenizimin yeşili,Gök kubbenin mavisi…
Eren Bülbül ve bu ülke için can alıp can veren tüm asil
kahramanlarımızın anısına…
Sevgi ve rahmetle…