M.
NİHAT MALKOÇ
Karadeniz’in
gözbebeği olan Trabzon’un kırsalında hayat mücadelesi veren şirin bir ilçedir
Köprübaşı. Dört dağın arasında sıkışıp kalmıştır. Trabzon’un on dokuz
ilçesinden biridir bu küçük şehir. Trabzon’a uzaklığı 38 km, Sürmene’ye
uzaklığı ise 14 km civarındadır. Burası merhum Adnan Kahveci’nin himmetiyle 1990
senesinden beri ilçe olsa da, ne yazık ki hâlâ kabuğunu kıramamıştır. Bugün
bile adı, ne yazık ki, Sürmene’yle birlikte anılır olmuştur.
Köprübaşı
deyip de geçmemek lazım. Şahsına münhasır, çok özel ve güzel bir tabiatı vardır
Köprübaşı’nın. Bu şirin ilçe adeta usta bir ressamın elinden çıkan bir tablo
görünümündedir. Tabiatın bütün cömertliklerini sergileyen Köprübaşı; gerek
havasıyla, gerek suyuyla ve gerekse birbirinden zeki ve üretken insanlarıyla
tam da yaşanılacak bir yerdir. Doğa burada hâlâ bütün olumsuzluklara ısrarla
direnmektedir. İnsanlar, içinde yaşadıkları tabiata sahip çıkmaktadırlar.
Dereler asi akışlarını bütün engellere rağmen sürdürmektedir.
İnsanları
kabına sığmasa da, coğrafyanın getirdiği şartlar gereği durağan bir hayatı
vardır Köprübaşı’nın. Zira maddî imkânları çok kısıtlıdır bu beldenin.
Çalışmayı eğlenceye döndürmüştür bu yörenin vakur insanları. Tek bir caddesi
olan bu küçük ilçede insanların zaman geçirecekleri alternatif yerler mevcut
değildir. İnsanların gidebilecekleri tek yer kahvehanelerdir. Şayet kahve
alışkanlığınız yoksa sabahtan akşama kadar aynı cadde üzerinde volta atmak
zorundasınız. Bu da zamanın israf edilmesinden başka bir şey değildir.
Köprübaşı,
Türkiye’nin mümtaz devlet ve siyaset adamlarını, bürokratlarını yetiştiren bir
ilçe olarak hafızalarda yer edinmiştir. Bu engebeli topraklarda yetişen
gayretli insanlar kendilerini yetiştirmek için hiçbir engel tanımamışlardır.
Köprübaşı, Türkiye’ye Adnan Kahvecioğlu ve Recep Yazıcıoğlu gibi seçkin
insanlar yetiştirmiş müstesna bir yerdir. Bu şehrin yetiştirdiklerini bütün
Türkiye sevse de, bilse de Köprübaşı’nı görenler ve bilenler o kadar da çok
değildir. Merhum milletvekillerimizden Alaattin Kurt, Diyanet İşleri Eski
Başkanı M. Sait Yazıcıoğlu aklımıza gelen diğer önemli Köprübaşılı
insanlarımızdır.
Sabır
ve tevekkül şehridir Köprübaşı. Aza kanaat edenlerin yaşadığı güzide bir yerdir
bu topraklar. Burada yaşayanlar bütün zorluklara rağmen yine de mevcut hâline
şükrederler. Burada gençlerin istihdam edileceği işyerleri olmadığı için bir
yaştan sonra gurbet yolu gözükmektedir insanlara. Onun için göç bu şirin
diyarın en acı gerçeğidir. Hüzünlü ayrılıklar, istenmeyen tablolardır. Burada
başta gençler olmak üzere hemen herkesin “yarın” diye bir endişesi söz
konusudur. Artan göç yüzünden
Köprübaşı’nın nüfusu sürekli azalmaktadır.
Köprübaşı
deyince bir sürü “keşke” sıralanmaktadır zihnimizde. Keşke insanlar bir somun
ekmek için, gözünü açtıkları bu güzel toprakları terk etmek zorunda kalmasa.
Keşke herkesin aşı, işi ve eşi olsa. Keşke Köprübaşı’nda küçük de olsa iş alanları
açılabilse. Keşke insanlar memleketlerini terk edip uzaklara gitmek
mecburiyetinde kalmasa. Keşke bu güzel beldeye de güzide bir eğitim kurumu, bir
yüksekokul açılabilse… Keşkeler uzayıp gidiyor.
Köprübaşı
küçük, şirin ve insanî ilişkiler açısından sımsıcak bir Anadolu şehridir.
Burada dargınlıklar üç günü geçmez. İnsanlar gücünü haktan ve hakikatten alır.
Dostluk her şeyin üstünde bir değerdir. Vefa bayrağının hâlâ çekilmediği bir
coğrafyadır burası.
Köprübaşı
küçük bir yerleşim yeri olduğu için hemen herkes birbirini tanır, bilir ve
anlar. Hasta ziyaretleri ve yardımlaşma yaygındır. Burada mutluluklar
paylaşıldıkça artar, acılar paylaşıldıkça azalır. Bu açılardan bakıldığında bir
aileyi andırır bu güzel yöre. Kitle iletişim araçlarının ve teknolojinin en az
etkilediği yerlerden biridir burası. Herkes gelenek ve göreneklerine yürekten
bağlıdır. Büyükleri saymak ve küçükleri sevmek âdettendir.
Köprübaşı
deyince özellikle o doyumsuz yemyeşil yaylaları gelir akıllara. O yaylalar ki
içerisinde yaşayanlara her şeyin en doğalını sunmaktadır. Onlarca doktora
bedeldir bu güzel yaylaların florası. İlaç gibi gelir insanlara Köprübaşı
yaylalarının havası ve suyu. Kendinizi çok daha güçlü, zinde ve hayat dolu
hissedersiniz dağların zirvesinde. Yazın boğucu ortamından bunalanlar, bu güzel
yaylalara çıkarak hayatın kasvetli havasından kurtulmaktadırlar. Mayıs ayına
kadar şehirde ve köylerde yaşayanlar, bu ayda hayvanlarını yanına alarak
yaylaların yolunu tutmaktadırlar. Dört ayı aşkın bir zaman yaylalarda kalan
insanlarımız kışlık yağ ve peynirlerini üreterek şehre ve köylere dönmektedirler.
Köprübaşı’nda
yaylalar ve dağlar deyince aklımıza öncelikle Madur Dağı gelmektedir. 2742
metre rakımlı bu dağ sanki göklere komşu gibidir. Bu yüce dağın etrafında başta
Köşk olmak üzere Taşlı, Sulak ve Kalecik yaylaları bulunmaktadır. İnsanlarımız
her yıl bu yüksek dağın eteklerinde Madur şenlikleri yapmakta, gönüllerince
doyasıya eğlenmektedirler.
Yaylalar
özgürlüğün, yiğitliğin ve sonsuzluğun şiarıdır. Yaylalar deyince de kahraman
askerlerimizin Ruslara karşı destan yazdığı Harmantepe gelir akıllara.
Harmantepe şehitleri bu ilçenin manevî bekçileri hükmündedir. Harmantepe
Şehitliğindeki eski bir levhada şu ifadeler yazar: “26 Haziran 1916’da Türk
kuvvetleri hücuma geçerek Ağaçbaşı Yaylasındaki Rus kuvvetlerini Soğuksu’ya
çekilmeye mecbur etti. 29 Haziran 1916’da Harmantepe Kabanbaşı hattında 36 saat
süren muharebelerde 60. alayımız topçu atışı ve süngü hücumu ile Rus
kuvvetlerini perişan ederek Avulota kadar püskürttü. Bu çatışmalarda 60. Alay 7
zabıt, 150 nefer zayiat verdi. 15 Temmuzda Bayburt Ruslar tarafından işgal
edildiği için Türk kuvvetlerine geri çekilme emri verildi. Türk kuvvetleri
Harmantepe’yi şehit Bayram Çavuş ve arkadaşlarına emanet ederek çekilirken
tepeyi Bayramtepe olarak selamladılar.”
Harmantepe,
Köprübaşı’nın bir anlamda Çanakkale’sidir. Harmantepe’de yaşananlar
Çanakkale’de yaşananların eşsiz bir sahnesidir. Her nerede olursa olsun
kahraman Türk askeri düşmana asla geçit vermemiştir. Harmantepe Yaylası’ndaki
şehitlik, Türk-Rus savaşlarının en büyük tanığıdır. Her yıl 29 Haziran günü
şehitlerimizi burada rahmetle ve minnetle anarız.
Köprübaşı
çalışkan, becerikli ve yiğit insanların yaşadığı müstesna bir yerdir. Küçük bir
ilçe olsa da her dönemde adından sıkça bahsettirmiştir. Burada başta ahşap
ürünler olmak üzere, el sanatları önemli bir sanat dalı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kaşık, beşik, oklava, küçük
tarım aletleri(keser, orak, balta, tırpan, kazma, çapa, bel) ilk akla gelen el
sanatları ürünleridir. Zor şartlarda yapılan bu ürünler yöre halkının az da
olsa bir gelir kaynağı olarak dikkat çekmektedir. Bu ilçede eski zamanlarda el
yapımı silahlar da adından söz ettirirdi.
Dağlık ve
engebeli bir arazi yapısı olan Köprübaşı’nda tarım alanları son derece
kısıtlıdır. Buna rağmen sınırlı da olsa tarım yapılmaktadır. Buradaki köylerde yöre
halkının geçiminde önemli bir yer teşkil eden mısır, fındık ve çay
yetiştirilmektedir. Çay ve fındık satılsa da, mısır insanların ve hayvanların
günlük ihtiyacı olarak kullanılmakta, satışı pek yapılmamaktadır. Köprübaşında
hemen herkesin evinde bir veya birkaç ineği mutlaka bulunur. Bu inekler bağlı
bulunduğu evin süt, yağ ve peynir ihtiyacını karşılamaktadır.
Nüfusu
zaman içerisinde erise de Köprübaşı’nda eğitim ve öğretim her geçen gün hızla
artmaktadır. Buradaki zeki öğrenciler, zor şartlara rağmen bir yolunu bulup
okumakta ve çok iyi yerlere gelebilmektedir. Bugün Türkiye’de birçok şehirde
Köprübaşılı kaymakamlar, valiler, müdürler, genel
müdürler, doktorlar, mühendisler, mimarlar, öğretmenler, akademisyenler, üst
düzey siyasetçiler ve bürokratlar çalışkanlıklarıyla ve üretkenlikleriyle adeta
parmakla gösterilen insanlar konumundadırlar. Eski başarı geleneği bugün de
sürdürülmektedir. Bu hem yöre insanının gayret ve zekâsından hem de coğrafyanın
getirmiş olduğu çaresizlikten kaynaklanmaktadır. Çünkü ekmek artık aslanın
ağzındadır. Bu engebeli arazide karın doyurmak kolay değildir. Farklı
arayışlara girmek coğrafî bir mecburiyettir.
Köprübaşı
hatıralarımızın şekillendiği, mâzimize tanıklık eden bir nostaljidir. Bizler bu
küçük rüya şehirden uzakta yaşasak da aklımız hep buradadır. Kimimizin anne
babaları bu topraklarda metfundur. Bayramlarda ve tatillerde memleketimize giderek
onlara birer fatiha-i şerif okuruz. Kimimiz daha şanslıdır. Zira anne ve
babaları hâlâ bu topraklarda yaşamaktadır. Onlar da fırsat bulduklarında doğup
büyüdükleri topraklara sıla-i rahimde bulunarak büyüklerinin ellerinden öpme
bahtiyarlığını doyasıya yaşarlar. Öyle veya böyle Köprübaşı ölümsüz
hatıralarımızın kadim beşiğidir. Her nerede yaşarsak yaşayalım; ölü veya diri
bir gün bu güzel topraklara döneceğiz. Bu topraklar bizi bir anne şefkatiyle
bağrına basacaktır.