M.NİHAT MALKOÇ
Türk müziği tarihten bugüne kadar pek çok büyük isim
yetiştirmiştir. Bu dev isimlerin başında gelenlerden birisi de halk müziğimizin
yaşayan efsanelerinden olan Neşet Ertaş’tır.
Özellikle günümüz halk müziğini
Neşet Ertaş’tan ayrı düşünemezsiniz. Çünkü O, halk türkülerinin babasıdır. Türkü Baba’dır O…
Türküler onunla çağlamış ve yüreklere ulaşmıştır. Bilindiği gibi babası da çok
meşhur bir halk sanatçısı olan Muharrem Ertaş’tı. O, Orta Anadolu Abdal müziği
geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından birisidir. 1943 yılında
Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya
gelen Neşet Ertaş, ölünceye dek sesinden ve yorum gücünden hiçbir şey
kaybetmemişti. Bu büyük halk sanatçısının beste ve güfteleri dilden dile
dolaşmaktadır. Aşağıdaki türkü sözleri hangimizin gönül telini titretmez ki?...
“Sinemde
gizli yaramı kimse bilmiyor,
Hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor.
Boynu bükük bir garibim yüzüm
gülmüyor,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?”
Yedi kardeşi olan Neşet Ertaş, ailenin ikinci çocuğudur ve kardeşlerinden
müzikle ilgilenen yoktur. Beş-altı yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan
Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına
kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan sağlayan
Ertaş'lar birlikte sekiz yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin,
Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler. Neşet Ertaş bu
işlerle uğraşmaktan okula hiç gidememiştir. Neşet Usta, kendisi gibi bir
bağlama ve bozlak ustası olan babası için şöyle diyor:
“Babam sazıynan sesiynen tanınmış
engin gönül, hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı. Geçinmemizi sazıyla temin
ederdi. Anamı Keskin'den almış, kendisi Kırşehirli olmasına rağmen uzun yıllar
Keskin'de kalmış, Hacı Taşan’ı yetiştirmiş. Kırıkkale ve Yozgat'ın köylerini,
İç Anadolu'nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar
bırakmış. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de
götürürdü. Birlikte sekiz yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale,
Keskin ve Yerköy'ü köyleriyle beraber gezip düğünlerde çalardık. Geçimimiz de
verilen bahşişlerden olurdu.”
Kırşehir bozkırlarında açan bir
çiçektir Neşet Ertaş….O bir gönül adamıdır. Orta Anadolu türkülerine ve bozlaklarına
gerek sazı, gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün
yapmış, mahallî sanatçılarımızdandır.
Orta Anadolu bozkır türkülerinin,
bozlaklarının ve yöresel Türkmen müziğinin günümüzdeki son büyük temsilcisidir
Neşet Ertaş…..Yorumda kendisine özgü tavrı ve üslûbu vardır. Bir saz ve söz
sultanıdır O…. Yaklaşık yarım asra varan bir süreden beri hakiki mânâda gönül
telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu harikulâde ses, Anadolu’nun bağrından
yankılanan ezilmişliğin ve horlanmışlığın haykırışıydı.
O, bağlamayı adeta konuşturmuştur. Bu manada O, tabir caizse bir ses mühendisidir. Olağanüstü
bir gırtlak zenginliği vardır. Sesini kullanmada büyük bir beceri sahibidir. Âşıklık
geleneğine katkıları büyüktür. Yerel kültürü şehre taşıması, onun bir
antropolog gibi kültürü yaşayıp yaşatması bariz hususiyetleri arasında
gösterilebilir. Bu özellikleriyle o çağımızın Karacaoğlan’ıdır. Kendine ait
güftelerinde de “Garip” mahlâsını kullanıyordu. Aşağıdaki türkü sözleri onun
aynı zamanda iyi bir şair, söz üstadı olduğunu gösteriyor:
“Gönül
dağı yağmur yağmur, boran olunca
Akar can özümden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar yâr oy yâr oy dil gizli
gizli”
Neşet Ertaş, yaşadığı hayat itibariyle maziye bağlı ve
geleneğe hâkimdir. Fakat beste yaparken günümüzün gidişatını ve ihtiyaçlarını
da dikkate almıştır. Müthiş bir müzik kabiliyeti vardır. Sanki “türkü işte
böyle söylenir “ demek için bu dünyaya teşrif etmiştir. Müziğimizin bugünüyle
alâkalı görüşü sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Halk müziği ölümsüzdür.
Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun. Şu anda çalan olsun okuyan
olsun verimlilik göremiyorum."
Bugün her alanda olduğu gibi müzikte
de büyük bir yozlaşma ve yabancılaşma sancısı yaşıyoruz. Modern müzik
kisvesiyle ne idüğü belirsiz hilkat garibesi babından eserler çalınıp
söyleniyor. Bunlar geleneksel müziğimizi baltalıyor. Yeni nesiller o muhteşem
türkülerden yoksun büyüyor. Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Bayram Aracı, Muharrem Ertaş, Neriman Tüfekçi ve Muzaffer
Sarısözen gibi halk müziğinin gerçek devleri mazinin karanlığına gömülüyor. Bu
değerleri yaşatmazsak yozlaşma ve kültürel depremler şiddetlenerek devam
edecektir. Bu da millî hususiyetlerimizi alıp götürecektir. Bizi bize bağlayan
çimento kabilinden ortak değerlerimiz yok oldukça millet olarak yaşayabilme
imkânlarımız azalacak ve parçalanma riski ve endişesi içimizi kemirecektir.