Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 10.10.2019
Okunma Sayısı : 1805
Yorum Sayısı : 1
  Belirtildiği gibi felsefeyi tek bir tanımla açıklamak oldukça güçtür. Felsefenin ne olduğunu ortaya koyan şu üç görüş ise yaygın olarak kabul görmektedir (Sözer,2002, s.83):
1. Felsefe insanın niteliğini, dünyanın yapı ve işleyişini anlama çabasıdır.
2. Felsefe gerçeği bulma ve öğretme yolunda bir bitmeyen derinleşmedir.
3. Felsefe insanı iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir.
   Tanımlardan benim anladığım felsefeci devamlı soru sorarak Yaratıcıdan Yaratılana doğru kainatın sırlarını öğrenmek ister.Zaten Felsefe terimi, kaynağı Yunanca philosophia terimine dayanan “sevgi” (philia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.
   Felsefenin bildiğim kadarıyla İslami bir karşılığı yok.Çünkü imanla felsefe bir arada olmaz. Felsefedeki şüphe İman da bulunmaz.Felsefeci gerçeği öğrenceğim diye herşeye şüpheyle yaklaşmak zorundadır.Mü'min ise şüphe etmeden-görüyormuşçasına-inanan kişidir. Mü'min İhsan makamındadır.İbadetlerini Allah-ü Tealayı görüyormuşçasına yapar.  
   Pek çok bilim dalı gibi felsefede batı menşeli bir bilimdir.Bediüzzaman'ın deyimiyle Batının gelişmesi ilim ile,doğunun gelişmesi din iledir.
   Batı bozulmuş(muharref dininden uzaklaştıkça gelişmiş,ilerlemiştir.Batı gelişmesini LA-DİNİ olmasıyla gerçekleşmiştir.Bozulmuş,orjinalitesini kaybetmiş Hristiyanlık dininden uzaklaştıkça İlim ve Fen alanlarında gelişmesini sürdürmüştür.İlerledikçe gözünü sömürülecek topraklar ve kişiler olarak gördüğü Doğu(Şark) ya çevirmiştir.İsmi 20 yüzyılda konmuş olan Şarkiyatçılık(Oryantalizm) bilimini de ile Doğu'yu sömürme hedefine entegre etmiş,sömürüye başlamış ve halen de devam etmektedir.
   Şarkiyatçılık Edward Said’in bir başka tanımlamasında: “Şarkla uğraşan ortam kurum olarak, Şarkı ele geçirmek, Şarkı yeniden yapılandırmak ve onun üzerinde yetki kurmak” olan bir batı biçemidir.
Batı menşeli bütün bilim dallarındaki kavramlar batının sömürgeci ve genelde ilahi dinler , özelde İslam dinine olan düşmanlıkla tasarlanmıştır dersek yalan olmaz her halde.    Okuyucular beni kompo teorisyeni olarak tanımlayabilirler ama Batı,Kilise,Havra ve Ateizmin en büyük düşmanı İslam dini değil midir?Yüz yıllardır İslam dinini bozmak, Müslümanları birbirine düşürmek Batı düşüncesinin klasiğidir.İslam ümmetinin arasına sokulan her fitnenin altından Batı çıkmaktadır.Batıl mezheplerin kurucuları da Yahudi ve Hıristiyan kökenli insanlardır(Abdullah İbni Sebe vb.)  
   Klasik tanımıyla Bilgiyi sevmek aramak iddiasındaki filozofların çoğunun inançsız, marksist, materyalist olması tesadüf sayılabilir mi?
    Okuyucuların malumudur ki:Son iki yüz yılın en popüler iki Yaratılış teorisi vardır.Her şeyi tesadüfe bağlayan,Darwinin Evrim Teorisi ve Kainatın Yaratıldığını savunan BİG BANG teorisi.Batı iki yüz yıldır her şeyini Evrim Teorisi ne göre tasarlamıştır.Karl Marks Darwinin en iyi dostlarındandır.Ateist bilim adamlarının Darwinin teorisine sıkı sıkıya sarılmaları teorinin temelde Yaratıcıyı kabul etmemesi değil midir? 
   İslamda olmayan ilk akaid problemlerinin ortaya atılarak fitnenin alevlendirilmesi de  felsefecilerin eseridir.
Böylece Yahudi ve Hristiyanlarla karışıp kaynaşma sonucu bazı Müslümanlarda,
Hıristiyan ve Musevîlerde görüldüğü şekilde akaid meselelerinde dialektik ve müna­kaşayı sevme eğilimi belirdi. Felsefî tarzda Müslümanların akideleri mevzuundaki araştırmaya İslâm'ın Hıristiyanlıkla ve diğer dinlerle karşılaşmasının tesirini Goldziher şöyle
tasvir ediyor: “Yal­nız tercüme olunan kitapların tesiri yoktur, belki Müslü­manlarla Hıristiyanlar gibi diğer unsurlarla karışmanın bu tesirde hissesi vardır. Miladî 7.
asırda Müslümanlar ara­sında Kaza ve kader insanın hürriyeti ve iradesi etrafında şiddetli dialektik görüşmeler meydana geldi. Şahsı karış­ma, kaynaşma sebebiyle Şark
Hıristiyanlarından bu ve benzer meselelerde Müslümanlara bazı münakaşalar girdi. Bu meseleden başka, Aristo ve yeni Eflatunculuk gibi Yunan Felsefesi fikirleri de tercüme ve nakilden çok şifahî nakil vasıtasıyla Müslümanlara geçti”[45]
[45] Muhaddarat Fi-İslam Heidelberg, 1925. Bkz. el-Canib el-İlahi-min et-Tefkir el-İslamî, Kahire, 1948. c. l. s. 264-265.İslâm felsefesi, Müslüman filozofların ortaya koydukları felsefî düşüncenin genel adıdır. Felsefî bir düşünce olma bakımından İslâm felsefesinin, diğer felsefelerden hiçbir farkı yoktur.İslâm felsefesi tabirindeki “felsefe” ifadesi, Yunan felsefesi,Hind felsefesi, Modern çağ felsefesi derken felsefe neyi ifade ederse onu ifade eder; konu ve metod yönünden farklı değildir.
Yukarıda ki ifadeler Ankara İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim dalının web sayfasındaki sunuş yazısından bir bölüm.Bir önceki yazıda ifade etmeye çalıştığım gibi İslam Felsefesi denilen şeyin diğer felsefi akımlardan,ekollerden farkı yok ve konu ve metod yönünden İslami sayılamaz.En azından ben İslami saymıyorum. 
Dinimizin bir felsefesinin olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.Türk Dil kurumu sözlüğünde felsefenin ikinci bir anlamı verilmiş. Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü: Tarih felsefesi. Hukuk felsefesi.
Felsefenin ikinci manasına göre düşünürseniz elbette ki İslam dininin bir,hatta birden çok felsefesi vardır.Mesela dinimizde bir ibadet felsefesi olduğu düşünülebilir.Nasıl?
-İnsan Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır.Bütün ibadetler kulluk mantığıyla yapılır.(Kelime-i Şehadet'i söylerken Peygamberimizin(asv)kulluğunu(abduhu) resullüğünden önce söyleriz, Namaz kılarken gayri ciddilikten uzak olmak gerekir,kendi soframıza koymayacağımız veya gözden çıkardığımız hayvanları kurban etmeyiz.zekatı dünya malının bize emanet verildiğini bilerek veririz. Hacc kıyafeti kulluk bilincine uygundur.Namaz ve hacc da insani sınıflar ortadan kalkar.
Dinimizin bu İlahi felsefesini dini olmayan insanların ortaya koydukları,tamamen sınırla akıllarını temel alarak oluşturdukları kavramlarla anlatabilir miyiz?ANLATAMAYIZ!
Metod ve konu yönünden  diğer felsefelerden farkı olmadığı bizzat Ankara İlahiyat Fakültesi tarafından söylenen İslam Felsefesinin amacı nedir?Hedefi nedir? Diğer felsefi ekoller gibi aklı ön plana çıkararak Vahyi ve Sünneti yok sayarak İslam Dinini bozmak mıdır? KARAR SİZİN!

Benim İslam felsefesi’yle ilgili yazdığım yazı bazı arkadaşları rahatsız etmiş.
   Daha önceki yazılarımda da defaatle belirtmiştim.KAVRAM KARGAŞASININ İÇİNDE boğuluyoruz resmen.İslam felsefesi de tam bir kavram kargaşası.
   İslam felsefesi deyince ne anlıyoruz/anlıyorsunuz? Ben doğal olarak İslam akidesiyle alakalı konuları anlıyordum.Kaynakları incelediğiniz zaman bunun böyle olmadığını anlıyoruz.Çünkü İslami ilimlerden Kelam İlmi zaten İslam dininin itikadi konularıyla ilgileniyor.
   Sahabe devrinin son zamanlarında felsefi tartışmalar Müslümanların arasına girmesiyle Kelam İlmi doğdu.(Kelam,deliller getirmek ve şüpheleri def etmek suretiyle dinî akideyi isbata muk­tedir olan bir ilimdir. Akaidle murad, amel olmaksızın,bizzat itikaddır, dini olmakla kasdedilen de Hz.Muhammed'in (s.a.v.) dinine mensub olmaktır.(El-İci,11, Mevakıf, el-Mevkıf el-Evvel li’l-Mukaddimat el-Maksad el-Evvel Min el-Marsad eleEvvel.)
   Kaynaklar diyor ki İslam felsefesi diğer felsefeler ile aynıdır.İslâm felsefesi tabirindeki “felsefe” ifadesi, Yunan felsefesi,Hind felsefesi, Modern çağ felsefesi derken felsefe neyi ifade ederse onu ifade eder; konu ve metod yönünden farklı değildir. (Ankara İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Web sayfası)
   Sadettin Taftazani bu konuya net bir şekilde açıklık getirmiş.“Felsefe Arapçaya aktarılıp, Müslümanlar ona dalınca; mütekellimler şeriata ters düşen konularda filozofları reddetmeye daldılar.Sonuç itibariyle amaçlarını kavramak ve onları geçersiz kılmak için felsefeden pek çok şeyi kelama karıştırdılar.Öyle ki bu durum mütekellimlerin tabiiyat ve ilahiyat bahislerinin pek çoğunu kelamın içinde sokmalarına (idrâc), riyaziyat bahislerine dalmalarına kadar devam etti. Bütün bunlar sonuçta semiyat bahisleri hariç tutulduğunda kelamı felsefeden ayırt edilemeyecek (temeyyüz) bir konuma getirdi. İşte bu, müteahhirinin  kelamıdır.”(Müteahhirin Asr-ı Saadetten itibaren ilk üç asır(Sahabe,Tabiin,Etbaut tabiin)
dan sonra gelen alimleri bu ad verilir)Sadüddin et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid Tercemesi,çev. Sırrî Girîdî, Âsitâne Yay., Rusçuk 1292
   İbni Haldun’da bu şekilde düşünmektedir.“Müteahhirin kelamcılarında kelam ve felsefenin yöntemleri iç içe girdi (ihtilat) ve sonuç olarak kelamın meseleleriyle felsefenin meseleleri birbirine karıştı (iltibas). Öyle ki, sonuçta bu iki disiplin (fen) birbirinden ayırt edilemez (temeyyüz) hale geldi.Abdurrahman b. Haldun, Mukaddime,el-Matbaatü’l-Behiyyetü’l-Mısriyye, Mısır Tsz, s. 327.
   Yukarıdaki ifadelerden benim anladığım İslam felsefesi denilen şeyin İslamla pek te alakası yok.Çünkü yine kaynaklarda İslam Felsefesinin 3 ekolü olduğu yazılı.Tabiat.Meşşai ve İşrak felsefesi.(Bu felsefelerin İslam akaidine uygunluğu ayrı bir yazı konusudur.)Ancak Tabiat felsefesinin üç kolu vardır.Naturalistler,Materyalistler ve Batıniler.Bu felsefeler İslam akaidine aykırıdır.
   Yine kaynaklara göre İslam felsefesi denilen şey bir bütünlük arz etmez.Müslüman olmayanlarında katkıda bulunduğu bir daldır.Yine aynı noktaya geldik galiba,sorun yabancı kavramlarla İslam hakkında konuşmak.Yazımı Doç.Dr.Müfit SARUHAN’ın İSLAM
FELSEFESİ VE PROBLEMLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
isimli çalışmasındaki ifadeleriyle bitirmek istiyorum.”İslam Felsefesi, İslam’ın felsefesini ortaya koyan bir oluşum olarak algılana bilmektedir. İslam Felsefesi ifadesi, vahye dayanan ve insan ürünü olmayan İslam’ı insan ürünü ve çabası olan felsefeyle özdeşleştiren bir çağrışım taşısa da bu İslam’ın bir felsefe olduğu anlamında kullanılmamaktadır. Vahye inanmayan bir düşünce ancak İslam’ı bir felsefe olarak görebilir.Bununla birlikte İslam’ın öğretilerinin genelinden ortaya çıkan anlayışı nitelemek için İslam’ın Felsefesi vurgusu
yapılabilir.”Doç.Dr.Müfit Selim SARUHAN Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi



( Felsefe İslamın Felsefesi Ve İslam Felsefesi başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 10.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu