“Gel” dedim ona bir gece ansızın
O kadar içten bir davetti ki bu
“Gel de bak açtığın yaralara”
Gel de topla açtığın yaraların kabuklarını
Kolye yap ömrünün gerdanına
Bak şu yara “Beni sevmiyorsun.” dediğin gün çıktı ortaya
İyi bak ve ağzından çıkan her sözü iyi tart
Nasıl da derin, nasıl da ağrılı, nasıl da sancılı
Şu ise “Gidiyorum.” dediğin gün oldu
En büyük yaram bu, en derin, en ağır.
Gel de sil desem, imkânı var mı?
Hem silsen izi kalmaz mı?
Şuna da bak “Bu şiirleri kime yazıyorsun?” dediğin gün çıktı
Çok taze bu yara ya da hep taze tuttun bu yarayı
Bile bile acıttın içimi, bile bile yaktın
Bilmem ne geçti eline.
Başın göğe mi erdi, madalya mı aldın
Millet kanal boyunca gezer
Sen bende şiir boyunca gezersin
Var mı dört bir yanı şiir olan,
Üstü başı şiire bulanan, yüzü gözü şiirle dolan
Ah ulan kaç paradır şair sözü, kaç kırattır özü
Her dizesinde senin olduğun bir ayna farz et her dizemi
Bazen sevgili derim sana, bazen güzellik, bazen çiçek.
Herkes üzerine alsa da,
Tek sen üzerine almadın yazdıklarımı
Sahiplenmedin asla
Kuşkular bir virüs gibi ikamet etti aklında
İçten içe paslanan bir demir gibiydi kalbin
Binlerce dize yazdım sana, binlerce şiir
Yüreğim dolu dolu yazdım,
Gırtlağıma kadar sen doluydum
Tıka basa, lebaleb, hep.
Anlamadın, anlamazlıktan geldin ya da
Kimseye yazmıyorum daha kırdım kalemi, yırttım kâğıdı
İçimde kaldı söyleyemediklerimin ağıtı
İçimin tortularını döküyorum,
Senden arta kalan kireçleri
Yüreğimdeki sızıları
Hiçbir kimse hiçbir dizeme değmiyor
Hiçbir şeyin benim nazarımda
Senin tırnağına dahi değmemesi gibi
Bunu anlayamazsın, idrak edemezsin
Öylesine bir boşluk var ki içimde
Mecnun’un düştüğü sahra,
Yusuf’un atıldığı kuyu misali
Sonunda Leyla’ya vasıl olmak
Ya da Mısır’a sultan olmak olsa dahi
Nafiledir bugün bana her şey
Tadım tuzum yok artık eskisi gibi
Gücüm takatim,
Mecalim
Yok halim
Aynen böyledir ahvalim
Öp yaralandığım yerden kadın, öp
İyileşirim kırıldığım yerden belki
Şifalanırım yaralandığım yerden
Dirilirim ölmeye yattığım yerden