Ambulans… Kalbimi derinden titreten siren sesi…
İkibinli yılların başı. Aydın’dayım, Aydın’da bir hastanenin baş hekimi bir profesör ile görüşüyorum. Annemin hastanede yatması gerektiğini, acilen tedavi olması gerektiğini gözyaşlarım aka aka, ısrarla söylüyorum… Her defasında aynı cümle, hastanemizde şu an yatacak yer yok, ancak altı ay sonraya yer için randevu verebilirim. Burada yatan her hastanın durumu annenin durumundan farklı değil diyor. Buna inanamıyorum nedense… Israr ediyorum ama nafile! Değişen bir şey olmuyor… Çaresiz kalkıp hastanenin aciline dönüyorum. Orada ki doktor, risk alamayacağını acilen tam teşekküllü bir hastanede tedavi olması gerektiği… Sonrasını duymuyorum. En yakında İzmir ve orada daha önce ismini duyduğum bir hastane ismi aklıma geliyor. Gitmeli de, orada nedir usül, hangi doktor vardır, oraya gitsem hasta kabulü yapılabilir mi garantisi yok. Çaresizim…
Hastane ambulansını buluyorum. Annemin durumunu anlatıyorum. Ambulans çağrı merkezini aramam gerektiğini, ambulansta bir hemşire ve doktorun olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Bense durum gerçekten acil diyorum, ısrarımı görünce falan parayı hastane veznesine yatır gel, sana yardımcı olalım diyorlar. Hemen gerekli işlemleri yapıyorum. Annemi ambulansa bir o kadar işkenceyle getiriyorum. Ambulans siren sesini açıyor. Aydın’dan İzmire gidiyoruz… o ses kulaklarıma işleniyor, Çaresiz kaldığım anların simgesi oluyor! sesi geldikçe kulaklarıma çaresizlik ve belirsizlik kalbime acı veriyor…
Ankara’da bulunan eşimi arıyorum. Dostlara sor diyorum, falanca hastanesinde ne yapabilirler diyorum. Eşim son umut…Yarım saat sonra eşimden müjde geliyor. Hastane’de tanıdık birilerine ulaşmış, annemin durumunu biliyorlar ve bizi bekliyorlar diyor… Bir çocuğun hediye aldığı oyuncak gibi sevinçliyim o anlarda! En azından bilmediğim bu yerde, işlemlerin çözüm bulacağı ve anneme acil müdahale edileceği … Mükemmel bir şey!
Hastane’de gerçekten bekleyen birileri var. Annemi ambulanstan alıyorlar, acile götürüyorlar. Hemen testlere başlıyorlar, yapılması gereken ne varsa yapıyorlar. Bizi dışarı çıkarıyorlar. Bahçeye geldiğimde acı bir manzara ile karşılaşıyorum. Sanki ambulans mezarlığı gibi manzara. Yakın il ve ilçelerden acil gelmiş hastalar, tedavi sırasının gelmesini bekliyorlar. Bu bana başka bir acı yaşatıyor. Duygudaş oluyorum. Boynum bükük, yoksa birisinin sırasını mı kaptım ki? Annemi dışarı alın, ilk gelenin tedavisini yapın mı demeliyim ki? Annemin çektiklerini bile bile nasıl bunu yapabilirim ki? Onun acısını gördükten sonra… Sahne sorgusu zor bir cendereye sokuyor beni… Kabus gibi hissediyorum, sonra o kadar ambulansı görmüyor gözlerim kör gibi hissediyorum. İlk önce anneme bakılmalı, en öncelikli hasta annem diyorum vicdanıma, kalbimi ikna ediyorum.
Sonra bir helikopter iniyor bahçeye, ondan hastayı alıyorlar, acile götürüyorlar… Pervanesi öyle yelleniyor ki… Ben dahil, diğer ambulanslar dahil uçtu uçacağız. Anlıyorum ki, burada en acil hasta değil, öncelikli hastalar tedavi oluyor. Güçlü olanın hastası… Hak aranmıyor!
Ne yaptığımı anlatmadan acile benim gibi düşmüş hasta yakınları ile konuşuyorum. Kaç gündür burada olduklarını ve çile dolu yaşadıklarını kaç kişiden duyuyorum… Hislerim ikna ettiğim vicdanımda, cehennemi yaşıyor. Bu arada annemin işlemleri devam ediyor, emar çektiriyoruz. Bizi bakıyor ama bizi tanımıyor. İnliyor ama bu acıyı dindirmek için elimizden bir şey gelmiyor. Kim bilir kaç testen geçiyor. Allah var, çok güzel ilgileniyorlar. Bir an önce iyileşsin, güzel bir haber alayım derken, acil önünde bekliyoruz.
Doktorlar değişen kalp kapakçığın, değişmesi gerektiğini ancak bu ameliyatı kaldıracak bir bedeni olmadığı, bir kaç aylık ömrü kaldığı… Eve götürmemiz gerektiğini söylediler. Acıları dinmişti, artık bizi tanıyordu da… Ama sayılı günleri kalmıştı. Ne zaman ölür diye beklemem de mümkün değildi. Aydın’da yaşadığı bir evi, yanında babam ve ablam vardı. Benimde bir ailem, Ankara’ya dönmeliydim. ellerinden öptüm, görüşüm bu son görüştü… Kulaklarımda siren sesinden sonra kalan bir cümle kalmıştı dilinden çıkan, “ Oğlum sana mantı sıkıp, yedirme isteğim var. Ama artık gücüm yok bunu yapmaya!”
Yine yanımdan ambulans geçiyor… Siren sesi boynumu büküyor.
Saffet Kuramaz