Sana kıl çadırda hüzünlü gül yağı biriktirdim
Çobanlar keçi sütüne damlatıp ekşi teleme yapıyor
Sana heceleri tarçına sürülmüş şiirler yazdım
Anasını arayan öksüzler burnuna çekiyor
Sana ağıtlar yakınca sazın kırık telleri
Yetimlerin gözlerine bulutları taşıyor
Sana gel diyen ezgileri tren raylarına sürdüm
Hasret garından türküler seni yolcu ediyor
Sana portakal kabuklarından kolye yaptım
Gönlü yaralı angut kuşları sırayla takıyor
Senin avucuna koyduğum kayık dolusu hayalleri
Geceleri gelen meltemler suya batırıyor
Senin açık denizinde uçurduğum martıları
Yokluğun bir bardak soğuk suda boğuyor
Senin yüzünü düşümde görmek istediğimde
Bir serçe gelip güneşin önüne oturuyor
Senin uzaklığını ne zaman yutkunsa kuşlar
Ümidin kanatları kırılıp aşağı düşüyor
Senin taranmamış dolaşık sarı saçlarına
Özlemin mürekkebinden gök bulaşıyor
Senin geldiğinde intihar edecek hasret deryası
Tahtaları çürümüş iskeleye ayaklarını basıyor
Senin bana çaldığın ıslık seslerini
Postacılar ilmeçerle çoban yıldızının ucuna asıyor
Senin içimde unuttuğun ela gözlü uğur böceği
Limon çiçeğinden her gün bana bakıyor…