İskelede dolaşıyorum
Sonbahara sığınmışım
Üstüm başım yırtık hem öksüz hem de yetim bir çocuğum
Elimde kimin aldığı belli olmayan gevrek bir simit
Üşüdükçe yüzüme vuruyor edepsiz rüzgar kimsesizliğimi
Yırtık elbisemden sokulup içeriye canımı acıtıyor
Yine gelmediler diyor kulağıma
Vapurdan inen son insanlar hırpalıyor umudumu
Bir kap sıcak yemek değil tabi ki
Şefkatli bir el beklediğim başımı okşasın diye
Bir avuç sevgi küçük yüreğime dolsun diye
Yıllar sonra saçı sakalı ağarmış yaşlı bir martı
Ben gurbetten geldim seninkiler hala gelmedi mi diyor
Ben gençken de buradaydın
Yutkunduğun umudun
Boğazına düğümlenirdi
O zaman
Simitleri bize atardın o çocuksun sen diyor
Büyümüşsün kılık kıyafetinde düzgün
Ama gözlerindeki çaresizlik hala duruyor
Oradan tanıdım seni
Yeniden niye geldin diyor martı
Elimde bir poşet simit ve dünden kalmış solgun bir gül
Anamı özledim kaç gündür boğazımdan aşmadı bayatladı simitler
Onları getirdim size denize batırıp yersiniz
Ya gül diyor martı gülü niçin getirdin
Anamla babamı bekledim yıllarca iskelede
Bir denizkızına çarpıldım acılardan kaçarken
Yüzgeçleri içime battı
Oda benden hoşlandı sanki
Ama ne ben denize girebildim
Nede o dışarı çıkabildi
Yaklaş dedim eski dost yaklaş
Hasret kokan gülü kanatlarının arasına koydum
Gevrek simidin hatırına
Açık denize götürüp at bunu dedim
Şiirler biriktirdim içine
Unuttuğumu sanan
Vurgun yemiş denizkızına
Havalarda süzülen martının
Kanatlarının altı allandı
Üstündeki gök altındaki denizden daha maviydi
Uçtu açık denizlere doğru
Bir lokma simidin kırk yıl hatırına gitti martı
Bende o gündür bu gündür hiç simit yemedim