Dün saat 15.00 sıraları hastaneden fizik tedavisinden çıktım. Eve gelmeden Yaylabayırlı Ahmet'in kahvenin önünde mahalleden arkadaşlar seslendiler. "Yahu memur niye kahveye çıkmıyorsun, özletiyorsun kendini, hele gel bir çay içelim" dediler. Benim arkadaşları kırmam mümkün değil. Bu vesile ile biraz da gazetelerin spor sayfalarına bakarım dedim.

Bir yandan hal hatır sorarken bir yandan çaylarımızı içiyoruz. Beni gören nasıl olduğumu soruyor. Allahaşükürler olsun artık kendimizi gezdirecek kadar olduk diye cevap veriyordum. Zaten doktorlar günde en az on iki dakika yürüyeceksin bel kasların güçlenmesi gerektiğini söylüyorlar.

İzin de bitti göreve başladık. Polis Merkezi Amiri olsun,grup amiri olsun, arkadaşlar dururumu bildikleri için de beni üzmüyorlar. Bende elimden gelen gayreti gösterip sağlıklı olmaya çalışıyorum.

Muhabbet devam ederken bir yandan da gazetelerin spor sayfalarını göz gezdireyim dedim. İlk elime aldığım gazete büyük bir başlık. Fenerbahçe-Galatasaray finalde oynarsa ne güzel olur. Ben de ister istemez güldüm. Nazım abi "memur gene ne oldu" Ben de "Görmüyormusun Nazım abi başlığa bak, hayal kurmakla bu işler olmaz, hem önce kendi haline bakacaksın, ne durumda olduğunu bileceksin, eksiklerin varsa çaresini bulacaksın, ondan sonra kur kurabildiğin kadar hayel" dedim.

Nazım abi yine yüzüme baktı. Yüzünde ki o tebessümle "Ne demek istiyon memur, bunlar tur atlayamaz mı diyorsun" der demez. "Anlamışın bak, tam üstüne bastın" başladık spor muhabbetine.

Yılllar önce Türkiye bir Jup Derval gelmişti. Bir Piontek gelmişti. Alman ekolü. Almanlar sporu benim bildiğim bir meslek olarak yaparlar. Disiplini sever ve gerçekçi davranırlar. O zamanlar gazetelerde ki beyanatları aklıma geldi.

Derval diyordu ki; Dünyada Türk futbolcsu kadar dayanıklı, çok koşan bir millet daha yok, ancak siz bu enerjiyi yerinde kullanmasını bilmiyorsunuz. Bu işi sağlıklı yapmanız için basit iki olay vardır, birincisi alt yapı, ikincisi kafa yapınızı değiştireceksiniz derdi.

Devlet millet işbirliği ile bir şeyler yapmaya çalıştık ve biraz kıpırdamalar olmaya başladı. Ama bir türlü devamı gelmedi. Yine siyasi oyunlar çıktı sahneye işi bozdu.

Aldım sazı elime biraz da sitemli, birazda alaylı, birazda neşeli olarak. "Bak Nazım abi bu akşam bu iki takım da elenecek, kimse böyle söylüyorum diye bana kızmasın, ben sizlerden daha çok tur atlamasını isterim, sizlerin anlayamadığı, göremediğiniz durumlar var ortada, ben de zamanında çok top oynadım, takım çalıştırdım, olmaz diyorsam olmaz"

Ferat arkadaşım araya girdi "Nazım abi yine memurun uyurken üstü açık kalmış, ne saçmalıyor böyle" dedi. Baktım anlamıyorlar bende işi gırgır şamataya vurdum. Müsaade istedim "Akşama görüşürüz, ben eve gidip biraz dinleneyim" dedim.

Akşam oldu göreve gittik. Mübarek bir yağmur yağıyor, saatlerce dinmek bilmedi. Anonslar peşpeşe geliyor. Çıktık mıntıkaya mahsur kalan var mı diye. Su kanalları taştı, logarlar doldu. Afet geçene kadar koşturduk. Millet yoldan karşıdan karşıya geçemiyor. Polis arabasını sanki köprü yaptık. Biraz da dua aldık.

Galatasaray'ın maçı bitmiş, cep telefonum çaldı. Baktım Fenerbahçe'li Sadrettin sadıçım. "Memur burda senden bahsediyorlar, gündüz bir şeyler anlatmışsın, dediğin çıktı, bizim de başımıza aynısı gelecek mi" dedi. Bende "Yahu sadıç bırak Allahını seversen sen bari eski topçu, eski hakemsin, sen de mi görmüyorsun, görüşürüz şu an işim var, arkadaşlara selam söyle" dedim ve telefonu kapatmak zorundaydım.

Mübarek kandil gecesi olması sebebiyle mesajlar birbiri ardına geliyor. İnsanın aklına bazen çok kötü şeyler geliyor. Manen meydamızda bitmiş, insanlarımız da bitmiş, bu mubarek günün gecesinde bu iki takım da elenir diye düşünüyordum.

Diğer konularda olduğu gibi sporda da yıllardan beri oynanan oyunları göremiyecek kadar körleştik. Bir de üstüne üstlük medya da buna çanak tutuyor. Bir kere böyle bir başlık atılmaz. Topçuları gevşetir. İşi sıkı tutmazlar. Kafadan 1-0 mağlup başlarsın.

Hepimiz insanız, aklımız var, mantığımız var. Elimizde ki malzeme belli. Bir bakıyorsun takımlarda üst üste sakatlıklar. Sezon başından bu yana takımın ilk onbirinde oynayan üç topçu kalmış. Bu topçulara ne oluyor da sakatlanıyor. Takımların kadrolarına bakıyorsun. Avrupa ile baş edecek usta ayak dediğimiz, yıldız dediğimiz oyuncular yok. Profesyonellik yok. Kafa yapısı halen değişmemiş. Kalkıyorsun dünyayı yeneceksin.

Olmaz arkadaşım olmaz. Bu siyaset her yere girdiği sürece, bu oyunlar oynandığı sürece, sende gözünü açıp gerçekleri görmediğin sürece, alt yapıya önem vermediğin sürece, kafa yapısını değiştirmediğin sürece işte bana böyle her zaman "Senin üstün açık kalmış" dersiniz.

Yapılacak işlemlerin çok basit olduğunu herkes biliyor da yapmaya geldi mi yapmıyorlar. Siz biraz daha ciğeri beş para etmez yabancı topculara paraları dağıtın bakalım.

Benim daha çok üstüm açık kalır.
( 123- Senin Üstün Açık Mı Kaldı başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 26.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu