Gariban Çocuk

 

Değerli üstat, ölüm haberini duyduğumda içimden bir şeyler koptu ve gözyaşlarım boğazıma

düğümlendi.

 

Oysa bir zamanlar ne güzel şeyler yaşayıp ne çok anı biriktirmiştik birlikte;

 

Birimiz Müdür yardımcısı, birimiz Amiriz. Ama ikimizin de Ne ehliyeti ne arabası var.

Yıl 1993 henüz kış ayları, bir sevdaluk tuttu bizi, illa ki ehliyet alacağız hem de ikimiz birlikte.

Mir müddet sonra kendimizi şehir merkezindeki bir ehliyet kursunda bulduk. Akşamları mesai

biter bitmez muntazam bir şekilde derslere devam ediyorduk.

 

Yapılan yazılı sınavda Harun beyden kopya çektiğimi de itiraf etmeliyim.

 

Kurs boyunca da üstat ile birlikte çok güzel anılarımız oldu. Bunların bir tanesini sizlere aktarmak

istiyorum.

 

Direksiyon çalışmasından döndüğümüz bir gün yaşadığımız bir anı onun yüce gönlünün önemli bir

göstergesidir.

 

"Otobüs oldukça kalabalıktı, her ikimizde ayakta yolculuk ediyorduk. O hengame arasında herkesi

yararak yanımıza yaklaşık on yaşlarında gariban giyimli bir çocuk yanaştı. Boyu kısa olduğu için

yukarıdaki demirlere asılamıyor ayakta zorlukla duruyordu.

 

Bir ara baktım ki onun her bize doğru sendelemesinde üstat çocuğun cebine bir tane bozuk para atıyor,

çocuksa düşmeme telaşı ile farkında bile olmuyordu.

 

Bir, iki, üç derken ben de cebimdeki bütün bozuk paraları çocuğun ceplerine atmaya başladım.

Bir müddet sonra çocuk otobüsten indi gözümüz ondaydı.


Arabadan iner inmez çocukcağız cebindeki sesi duymuş olacak ki, heyecanla elini cebine attı. Otobüs

hareket ettiği için sonrasını bilemiyorum. Yavrucak mutlaka çok mutlu olmuştur.

 

Bu güzel insan vesile olmuştu ve belki de çok fakir bir çocuğu o hiç farkında bile olmadan sevindirmiştik.

Sonrasındaki konuşmamızda Harun beye neden böyle bir şey yaptın diye sorduğumda

 

 "Önce oyun olsun diye başladım, sonra sen bu oyunu devam ettirdin, ancak çocuk arabadan

indiğinde onun heyecanını görünce şimdi ne kadar iyi bir şey yaptık diye düşünüyorum" Dedi.

Ve ardından bana şu hikayeyi anlattı.

 

"Bir bayram sabahı Sevgili Peygamberimiz, yolda giderken oynayan çocukları görür.

Bütün çocuklar oynamakta fakat bir tanesi üzüntülü bir şekilde diğerlerinden ayrı bir tarafta 

bulunmaktadır. Üzerindeki elbiseler yırtık pırtıktır.

 

Peygamberimiz çocuğa yaklaşır ve sorar:

- Evladım bu halin nedir'? Niçin üzüntülü ve ağlamaklısın?

Peygamberimizi tanımayan çocuk der ki:

- Amca, beni yalnız bırak. Benim babam Peygamber ile savaşırken şehit oldu, Annem başka bir 

adamla evlendi. O adam da beni kabul etmiyor. Şimdi yiyecek-içecek bir şeyim ve kalacak bir yerim yok.

 

Anası babası olan bu çocukların hallerini gördüm de kederlendim onun için ağlıyorum.

 

Peygamberimiz çocuğun elinden tuttu ve dedi ki:

- İster misin, senin baban ben olayım. Annen Aişe olsun, Fatıma kız kardeşin, Ali amcan olsun?

Bunun üzerine, konuşan zatın Allah'ın Resulü olduğunu anlayan çocuk:

- Nasıl istemem ki ya Resulullah dedi.

Hz. Peygamber onu evine götürdü; yedirip içirdi. Güzelce giyindirdi.

Üzüntüsü giden çocuk sevinç içinde diğer çocukların yanına gitti.

Biraz önce üzüntü içinde gördükleri bu çocuğun neşeli haline şaşıran diğer arkadaşları:

- Sen biraz önce böyle değildin. Sana ne oldu? dediler.

Çocuk:

- Açtım doydum, çıplaktım giyindim, babam yoktu Resulullah babam oldu.

Aişe annem, Ali amcam Fatıma kız kardeşim oldu, diye meseleyi anlattı.

Bunun üzerine buna gıpta eden diğer çocuklar:

- Keşke bizim de babamız da şehit olsaydı da, bizim de babamız Resulullah olsaydı, dediler.

Bu çocuk Hz. Peygamberin vefatına kadar onun yanında kaldı.

Peygamberimiz'in vefatında, ağlayarak:

- İşte esas şimdi tam yetim kaldım, diye başına toprak saçıyordu.

Peygamberimiz'in vefatından sonra bu çocuğu Hz. Ebubekir Efendimiz himayesine almıştır.

Eskiler derlermiş ki "Annesi babası olmayana yetim denmez. Esas yetim ilim ve edepten mahrum

olan kimsedir."

 

Bu da işin başka bir cihetidir. İlmi ve edebi olmayanın anne-babası olsa da, dünyada en mühim

eksikliği o çekmektedir."

 

Gerçekten YAVRUOĞLU çok haklıydı bende onunla aynı fikirdeydim.

O gariban çocuğu sevindirmekle Müdür yardımcımın sayesinde ne güzel bir şey yapmıştık.

Mekanın güzel olsun üstat, ışıklar içinde uyu sevgili Yavruoğlu, seni hiç unutmayacağım.

 

Mehmet Fikret ÜNALAN

( Harun Yavruoğlu İle Trabzon Anıları başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 15.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu