Yüzüme hangi maskeyi takayım bilemedim şu aciz yazıyı yazarken. Üzerimde yılların eskitemediği derin bir hüznü annemin çığlıklarıyla yaşadım. Adına şiddet diyorlarmış ben onu daha çocukken anladım. Katli vacip vakitlerde acının ve kavgaların çığlıkları sokakları dolduruyormuş işte tam o vakit anladım. Meğer sonu çoğu kez annemin gözyaşlarıyla biten bir senaryonun sahipsiz ve sessiz figüranlarıymışız…

 

Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa “Cennet anaların ayakları altındadır” diye buyuruyordu ashabına. Çocukluğumda duydum onun bu kıymetli öğüdünü. Ve sordum, ana kimdir? Diye kendime. Bu günün kız çocukları yarının anneleriydi işte.  Yani annemizdi kadınlar, bacımızdı, halamızdı, teyzemizdi yani bizimdi, bize emanetti. Hani biz dediğim erkek milleti işte…

 

İsimlerin ve sıfatların nankör satırları arasında erkek adına ihanet eden solucanlar, asalaklar hani ne desem yetersiz gelecek aşağılık nicelerini gördü ve duydu gözlerimiz kulaklarımız. Tabiri caizse böylesi aşağılık ve şerefsizlerle aynı cinsiyeti paylaşmanın utangaçlığı ile bazen ne yapacağımı bilmez halde yumruğumu, dişlerimi sıka sıka, dilimde her türlü beddua ile buluyorum kendimi. Hani böylelerin celladı ol deseler gözü kapalı kabul edecek kadar…

 

Vicdanımın sızılarıyla kıvranıp duruyorum. Daha dün yakılan ve paramparça edilen Özgecan Arslan’ın acılarıyla yanıyorum. Münevver Karabulut’un çöplere atılmış bedenini topluyor parmaklarım. Çocuğunun gözleri önünde boğazı kesilen ve canhıraş feryatlarla “ÖLMEK İSTEMİYORUM” diye yardım Emine Bulut’un kamera görüntüleri geçiyor aklımdan.  Adının çok önemi yok aslında, Şule Çet’ler, Merveler, Cerenler, Helinler, Güledalar, Ayşeler, Fatmalar, hepsi bizim kadınlarımız, normal hayatının dışında ölüme hunharca, canice gönderilmiş kadınlarımız onlar hayatın dengesi kadınlarımız. Hayallerinden, sevinçlerinden, umutlarından koparılıp öylece gönderildiler öte aleme…

 

Bu gün bir kadının gülüşüne daha son verdi bir cani. Adı Pınar Gültekin. Dedim ya anamız, bacımız, kız kardeşimiz. Duyuları yok edilmiş bir caninin kurbanı oldu. Hiç olmasaydı keşke olamasaydı ama maalesef oldu. Kanayan yaralarımıza bir darbe daha indirdi bu vahşet. Daha dün diri diri gömülen kız çocuklarını toprağın altından çıkarıp alırken Hz Muhammed Mustafa, (SAV) ya şimdi yeniden olan bunca vahşet de neden…

 

Şimdi bana sormak düşüyor bu noktada;

Var mı gerçekten söylenecek bir söz? Onca kadınımız yani analarımız, yani bacılarımız, yani teyzelerimiz, yani halalarımız farklı caniler tarafından öldürüldü. Yanında insanlıklarını da öldürerek. Hani hep derim “İNSAN OLARAK DOĞDUK DA, İNSAN OLARAK ÖLEBİLECEK MİYİZ?” işte kadınlarımızı katledenler insanlıklarından vazgeçtiler.

 

Ne oldu bu gün biliyor musunuz?

Bir ses kesildi ansızın bir gülüşün yankılanmasını yakıldı, bir güzelliğin üzerine acımasızca beton döküldü...

 

"Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimseler değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür." Hz. Muhammed (s.a.v)*

Şimdi yüzümüze hangi maskeyi takalım, ölüp yiten kadınlarımızın ardından hiç bir şey yapamamışlığımızla...

 

Adem Efiloğlu

( Yüzüme Hangi Maskeyi Takayım başlıklı yazı AdemEFİLOĞLU tarafından 22.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu