Deneme / Hayata Dair Denemeler

Eklenme Tarihi : 3.10.2020
Okunma Sayısı : 2237
Yorum Sayısı : 35
Günün Yazısı

Bu Yazı 4.10.2020 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.



Bu yazıyı 23 Haziran 2016 da yazmıştım. Bugün 2 Ekim 2020 ve Yunus'um bugün yirmi beş kez sara krizi geçirmiş. Ve her an kötü bir haber gelecek diye yüreğim ağzımda.( Yunus, Annesiyle birlikte Antalya- Finike'de yaşıyor.)

************

Bu yazı ne öykü, ne makale, ne anı ne de söyleşi yazısıdır. Öylesine bir yazıdır işte. Ben bir kategoriye sığdıramadım.

**************

-Bu da senin imtihanın.

Ne kadar da kolay söylüyordu.

Öfkeyle bağırdım:

-Böyle imtihan olmaz. Bir imtihanda öğretmen bütün talebelerine aynı soruları sorar. Oysa bana en zor soruları sormuş. Buna mukabil bazılarına hiç soru bile sormamış.

-Öyle deme . Allah’ın gücüne gider. Çarpılırsın.

-Daha nasıl çarpılacağım ki? Ben sakat, üçüncü oğlum hem fiziksel, hem zihinsel sakat, bunlar azmış gibi bir de üç kuruş kazanalım diye el attığım her iş elimde kalıyor, Kredi kartı borçları gırtlağa çıktı. Sen hâla çarpılmaktan bahsediyorsun. Bir insan daha nasıl çarpılabilir ki?

-Dikkat et, tehlikeli laflar bunlar. Maazallah, dinden çıkarsın.

-Neden? Bizzat dinin kendisi demiyor mu ‘’Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz’’ Diye. İşte ben de şimdi düşünüyorum. Yalan mı? Madem ki Allah adildir o halde şu sitelerde 1+1 i bile yarım milyardan yukarı olan dairelerde oturanların imtihanı ile benim imtihanım nasıl bir olur?

-Onlar bu dünyada ne gördülerse işte onunla yetinecekler. Öteki dünyada onlar için bir mükafaat yok.

-Niye ki? Adam ibadetlerini yapıyorsa, haram yemiyor, hırsızlık yapmıyorsa, insanlara da sürekli iyilik yapıyorsa öteki alemde cennete gitmez mi?

-Gider elbette.

-Eee? O adamda para var. İnsanlara yardım ediyor, iş sahaları açarak insanları iş sahibi yapıyor ve diyelim ki işçisinin de alnının teri kurumadan ücretini veriyor tam cennetlik bir adam. Adamın parası olduğu için bu dünyada güzel ve rahat bir hayat yaşadığı gibi parası sayesinde bol bol sevap kazanıyor yani öteki tarftada da işi iş. Ben ise bu dünyada boktan bir hayat yaşıyorum. Neymiş öte alemde mükafaatım çok olacakmış. Bana da o herifler ya da kadınlar gibi hem bu dünyada, hem öteki dünyada verse hazinesinden eksilme mi olur? Ben niçin hevesimi, arzu ve ümitlerimi öteki aleme bırakmak zorundayım?

Fakir bir adam düşün. Adamın odun kömür alacak parası yok soğuktan tir tir titriyor ama gel gör ki sabahın köründe buz gibi ortamda kalkıp namaz kılmak zorunda. Oysa öteki adam kombisinin ısıttığı odasında kalkıyor, kombisinin ısıttığı suyla abdest alıyor ve alttan ısıtmalı halısı üzerinde kılıyor namazını. Bunun neresi adalet?

-Bak ama bu sözlerinle küfre giriyorsun.

-Neden küfür olsun arkadaşım? Ben ‘’Allah yok, peygamber yok, kitap yok, melek yok , ahiret yok, hayır ve şer yok’’ mu diyorum? Ben sadece sesli düşünüyorum o kadar. Eminim sen ve daha pek çok insan da zaman zaman bunları düşünüyorsunuz ama sesli düşünmüyorsunuz benim gibi. Zaten benim gibi sesli düşünen ya sapıtmış oluyor, ya deli ya da kafir.

-Senin fena halde canın sıkkın, moralin bozuk.

-Evet. Canım sıkkın, moralim bozuk. İnsanların çok basit ve kolay bir şeyden bahsediyorlarmış gibi ikide bir bana ‘’ Bu da senin imtihanın.’’ Demelerinden bıktım.

-Abi tamam da Şu durumu bir imtihan olarak kabul etmekten, buna sabır göstermekten başka çaren var mı? Varsa söyle.

Başımı önüme eğdim. Aslında vardı bir çare. Bir çare vardı ama o çareye başvursam???

Düşüncesi bile dehşet vericiydi.

***********

Evet. Düşüncesi bile dehşet vericiydi ama beynimden de kesinlikle çıkmıyordu. Az mı demiştim ‘’ İmtihanının da sınavının da … ‘’ Diye. Hem sınavda bir sürü hile yapıp o sınavı atlatan pek çok öğrenci olmuyor muydu? Ben de pek âla çeşitili sınav hilelerine başvurabilirdim.

Mesela?

Mesela öldürebilirdim.

Cinayet mi?

Evet cinayetten bahsediyorum ama öbür taraftan hem o bütün dertlerinden kurtulacak, hem de ben adına ‘’ İmtihan ‘’ Denen bu saçma sınavdan kurtularak rahat bir nefes alacaktım.

Yapacak şey aslında basitti. Sara krizi geçirdiği anda nasılsa nefesi kesilmiyor mu? Al bir yastık, daya ağzına burnuna. Ya da elinle kapat ağzını burnunu. En fazla iki, bilemedin üç dakika.  İki ya da üç dakika sonra bu anasını avradını sin kaf ettiğimin dünyasından kurtulsun gitsin.

‘’Ama bunun adı cinayet’’ mi? Kim ne anlayacak ki. Otopsiye gelen doktorlara ‘’Sara krizleri sırasında sık sık nefesi giderdi zaten. Bu sefer gitti, geri gelmedi’’ Derim.

‘’Allah’ın verdiği canı almaya hakkım var mı?’’

Doğru düzgün can verseydi arkadaş. Hep bizim aileyi mi bulmuş? Ben sakat, biraderin biri sakat, oğlum sakat. Her iki amcamın kızı da sakat. Biberoğulları ailesine garezi mi var?

Mesela şimdi tam sırası. Önümde kanadından vurulmuş bir kuş gibi çırpınıp duruyor. Az sonra mosmor olur nefessizlikten. Bir adım, sadece bir adım atmam yeterli.

******

-Cihangiiir, Tuğruuul, Oğlum koşun acele bir tahta kaşık getirin bana.

-Yunus sara krizi mi geçiriyor yine?

-Evetttt. Çabuk olun. Dişleri kilitlenmeden çeneleri arasına koyayım.

Beynimden geçenler başka, bedenimin yaptığı ise bambaşkaydı.

Hem daha rahat nefes alsın hem de dilini ısırmasın diye ağzına tahta kaşık koyuyordum sara krizi geldiği zaman. Sonra yan yatırıyordum yine rahat nefes alması için. Doktor’’ Soğan koklatmayın. Aslında çok sakıncalı bir şeydir’’ Dediği için tüm aldığım tedbir sadece çeneleri arasına tahta kaşığın sapını koymak ve yan yatırmaktan ibaretti. Şimdi de işte bunları yapıyordum yine.

Yine yapamamıştım. Sevgi denen lanet duygu elimi ayağımı bağlamıştı galiba. O kömür gibi gözlere baka baka ağzına bir minder dayayıp bu dünyada çektiği tüm acılara son verememiştim.

Hoş bir acı çekip çekmediğini de bilmiyordum. Zira en canı yandığı zamanda bile gözyaşı dökmezdi. Evet..Yunus’un ne kadar canı yanarsa yansın göz yaşı döktüğüne hiç şahit olmadım. Annesi ve kardeşleri de hiç şahit olmadılar.

Acı çekip çekmediğini bilmiyordum. Öyle acı çekermiş gibi bir hali yoktu ama bir insan gibi yaşayamıyordu. Yani tek derdi sara değildi aynı zamanda %90 zihinsel özürlüydü. Daha da anlayacağınız kendi başına yemek bile yiyemeyen öylesine bir canlı işte.

Dünyanın hiç bir zevkinin tadına varamadan yaşamak, yaşamak mıydı? Bir kaşık yemeği kendi başına yiyememek. Bir bardak suyu kendi başına içememek, altına yaptığı kakayı elleriyle alıp suratına sürmek. Yaşamak bu muydu? Böylesine bir yaşamdansa ölmek daha iyi değil miydi? Mucize denen şey bizim kapımızı çalmıyordu her nedense.

Ama yok. Bu bir imtihandı ve gerek ben, gerek Yunus, her ikimiz de bize sorulan bu en kazık soruyu atlatıp sınıf geçmeye çalışacaktık.

Yunus’un tabii ki böyle bir sınavdan haberi bile yoktu. Bense hile yapmayı, öğretmen ve öğrencilerin tabiriyle kopya çekmeyi düşünüyordum.

Öğrencilik yıllarında da çok korkaktım. Ömrü hayatım boyunca en fazla beş kez kopya çekmişimdir. Şimdi yine korkuyordum.

Ebediyyen içinde kalacağım cehennem ateşinden mi korkuyordum? Bir ihtimal öyle.

O cehennem ateşinin içine belirli bir süreliğine gireceğime kesin gözüyle bakıyordum ama ebedi billah kalınmazdı hani. ( Sanki saunadan bahseder gibi değil mi? Hani bazısı diyor ya. Cehennemde yanacağız ama sonra tekrar cennete gideceğiz. Ne kadar kolay değil mi?)

Yok be yahu. Dünyada yediğim onca halt var ki. O kadar haltı yerken cehennemden, cehennem ateşinden korkmadım da şimdi hayırlı bir iş yapacağımda mı korkuyordum?

Evet. Yunus’u öldürmek hayırlı bir iş olacaktı ama içimden bir ses ‘’Sakın ! Onu bir kez öldürürsün ama kendini her gün, her saniye öldürürsün’’ Diyordu. Vicdan dedikleri şey de bu olsaydı gerek.

O içeriden gelen ses dışında her şey ‘’ Bas yüzüne yastığı’’ Dese de o bir tek ses ‘’ Sakınnn !’’ Diyor ve diğer tüm sesleri susturuyordu.

Komşumuzun birinin ölüyor diye kafesiyle birlikte sokağa attığı her tarafı mantar kaplamış bir muhabbet kuşunu eve alıp günlerce iyileştirmek için çeşitli ilaçlar kullanan, kendi derdi için asla doktora gitmediği halde bir kuş için veterinere giden, sonra o kuş ölünce ardından gözyaşı döken ben mi öz oğlumu öldürecektim?

Ama...Ama acıları sona erecekti?

Belki bencillik ama onun acıları sona erecek, benim acılarım başlayacaktı. Onun acılarının sona ermesi pahasına kendim acı çekemezdim.

Ben yapamadım kısacası.

********************

Yunusla aynı yaşlarda ve aynı yerde yani İzmit’te, muhtemelen de aynı hastanede, İzmit Devlet Hastanesinde dünyaya gelmiş Fatih Biricik.

İzmit’in Köseköy beldesinde yaşıyorlarmış. Ki biz de yaşadık o beldede az bir şey. Büyük oğlum Cihangir orada başladı ilk okula

Fatih Biricik nasıl olmuşsa kolon kanserine yakalanmış. Bu hastalıktan kurtulmak için de üç defa ameliyat olmuş. Ancak ne bu ameliyatlar, ne de kullandığı ilaçlar Fatih’i iyi edememiş, aksine durumu her gün daha kötüye gitmiş.

Fatih ailesinin gözleri önünde eriyip gitmeye başlamış. Bu eriyip gitme öyle ağrısız sızısız bir eriyip gitme de değil. Her gün, gece gündüz süren ağrılı sızılı bir eriyip gitme.

Baba Salim Biricik’in psikolojisi bozulmuş. (Yukarıdaki satırlardan anlayacağınız üzere aynen ben gibi.) Benden farklı olarak o psikolojik tedavi görüyormuş.

Yirmi üç yaşındaki Fatih Biricik ağrılarının dayanılmaz bir hal alması üzerine babasına yalvarmış :‘’ Baba ya kurtar beni, ya da öldür’’

Fatih için nesi var nesi yok ortaya döken ancak doktorların bile ümit keserek eve yolladığı Fatih’i kurtarmanın imkansız olduğunu gören baba Salim Biricik en sonunda silahı oğlunun kafasına dayamış ve tetiği çekmiş.

Ben ‘’Allah cezanı versin. Nasıl kıydın evladına?’’ Demiyorum, diyemiyorum. Başkalarına ‘’ Bu da senin imtihanın.’’ Demek kolay ama o imtihanı bizzat yaşamanın ne olduğunu ben gibi, Salim Biricik gibi insanlar bilir ancak.

Şimdi?

Şimdi Salim Biricik 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa göre taammüden adam öldürme ( Yani kasten ve planlayarak ) suçu ile ve bu suçun bir cezai indirimi de olmadığı için ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanacak. ( Son aldığım haberlere göre 15 yıl ağır hapis cezası almış. )

Be hey biçareler !

O adamcağızın kendine verdiği ağırlaştırılmış müebbet vicdan azabı cezası yanında sizin vereceğiniz cezanın kıymet-i harbiyesi var mı sanıyorsunuz? Adam kendini savunmak için bir avukat bile tutmamış da Kocaeli Barosu adama bir avukat tutmuş. Verilecek ceza adamın umurunda bile değil.

Allah hiç kimseyi bu derece çaresiz bırakmasın ve yine Yüce Rabbim hiç bir zaman hiç kimseyi o son adımı atanlardan olmak zorunda bırakmasın.

Ve çok çok önemli bir husus daha:

Yüce Rabbim hiç bir kulunu geçici dahi olsa sapıtarak isyan noktalarına gelmiş kullarından eylemesin.

Bence ülkemizde ötenazi konusu bir kez daha masaya yatırılmalı ve karısının boğazını sıkarak öldüren birine ceza indirimi verilen bir ülkede acısını dindirmek maksadıyla evladını öldürmek zorunda kalan bir babaya taammüden ve planlayarak adam öldürmenin -ceza indirimsiz - cezası verilmemeli diye düşünüyorum.

Ya Yunus dile gelip ‘’ Baba ! Ya kurtar beni, ya da Öldür’’ Deseydi? ‘’Oğlum dile geldi ‘’ Diye sevinir miydim yoksa ‘’ Haklısın oğlum ‘’Deyip alnına silahı dayayarak tetiği çeker miydim? Hiç bilmiyorum. Allah da bildirmesin.

Bitirelim mi?

Bitirelim.

’Vel asr. İnnel insane le fi husr. İllellezine amenu ve amilussalihati ve teva sav bil hakkı ve teva sav bis sabr’’ ( Asr suresi)

‘’Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır. İman edenler, salih ameller işleyenler, Hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna…

‘’Her şeye rağmen sabır.’’ Diyorum

Allah hüsranda olanlardan eylemesin inşallah.

Ve şimdi hepinizden oğlum Yunus için dua istiyorum değerli dostlar. Allah şimdiden razı olsun. 

( Öldür Beni Baba ! başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3.10.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.