Hasircı Zade Hafız
Mehmed Ağayı anlatmadan önce onun çok ilginç bir olayını anlatmak istedim.
Antep’e Topal Rüştü adında birisi kaymakam olarak atanır. Fakat bu zat
Anteplilere çok eziyet eder. Buna
dayanamayan Hasırcı Zade Hafız Mehmed Ağa bunu padişaha şikayet için
İstanbul’un yolunu tutar ve İstanbu’a yetişir. Günlerden Cuma günü, Cuma namazından önce Sultan Ahmet
Caminin Avlusuna gidip oturup, padişahın Cuma namazına gelmesini bekler. Padişah Cuma namazını
kılmak için camiye girince, kendisi de bir sigara yakıp, sarığının bir tarafına
iliştirir. Camii’ye girip oturunca, camii cemaatinden birisi buna “Hey vatandaş
sarığın yanacak, sarığın yanacak” diye seslenir. Hasırcı Zade Hafız Mehmed Ağa “Arkadaş, ben yansam ne çıkar?
Sarığım yansa ne Çıkar? Bir memleket yanıyor da, hiç bir kimsenin haberi yoktur” der. Namaz
sonrası Hasırcı Zade Hafız Mehmed Ağa, yine camiinin avlusuna oturur. Bir
müddet sonra padişah kendisini tarif ederek adamlarından birilerini gönderir ve
kendisini camiden alıp, saraya
götürürler. Hasırcı Zade Hafız Mehmed Ağa Antep’in ahvali vaziyetini, sıkıntısını
padişaha anlatır. Padişah kendisini 10 gün kadar sarayda tutar. Padişahın
sofrasında söylediği beyitleri şimdi burada hatırlayamadım. O beyitleri ancak
Necmettin Şahiner bilir. Hafız Hasırcı Zade Mehmed Ağa Antep’e ulaşıncaya kadar
Topal Rüştü görevden alınarak Antep’ten uzaklaştırılır. Bu olayı aşağıda da
göreceksiniz. Şimdi aşağıya zat’ı muhteremin özgeçmişini alıyorum. Beraber
paylaşalım.
1803’te Antep’te
doğan Hasırcı-zâde Hâfız Mehmed Ağa, Gaziantep Handan Bey Camii’ni yeniden
yaptıran Hacı Abdullah Ağa’nın oğludur. Kendisi doğmadan altı ay evvel babası,
dört yaşında iken annesi vefat etmiştir. Büyük kardeşi Hacı Mustafâ Ağa’nın
yanında büyümüş, daha sekiz yaşında iken Kur’an’ı hıfzetmek suretiyle zekāsını
göstermiş ve Hâfız lakabını almıştır. Hâfız sıfatını mahlas olarak da
kullanmıştır. Eğitim aldığı ilk hocası Hacı Halîl Efendi’dir. Türk Tarihi
Encümeni Mecmuası’nda (Tevhid 1926: 212) Hâsırcı-zâde’nin hocasının Hasan
Efendi olduğu söylense de hocası Hacı Halîl Efendi’dir. Hasan Efendi, Halîl
Efendi’nin oğludur. Hasırcı-zâde de Hasan Efendi’ye kızını vermiştir.
Hâsırcı-zâde Hâfız Mehmed Ağa yirmi yaşına kadar Antep’te tahsil görmüş, ilim
öğrenmek için Halep ve Şam’da dört yıl kalmıştır. Şam’da bulunduğu sırada Hâlid
Ziyaüddîn Nakşibendī’ye intisap etmiştir. Şam’dan Mısır’a geçerek altı ay da
orada bulunmuş ve tahsilini ilerletmiştir. Mısır’ın iklimi kendine iyi
gelmediği için 1827 yılında 24 yaşında iken tekrar Antep’e dönmüştür. O dönemde
Antep’te ortaya çıkan ve binlerce kişinin ölümüne sebep olan taun salgınında
ailesi büyük kayıplar verdiği için ailenin geçim yükü üzerine kalmıştır. Bu
sıralar değişik medreselerde dersler veren Hasırcı-zâde felç geçirerek yedi yıl
yatağa mahkum olmuş, ilmî hayatını sekteye uğratan bu hastalıktan kurtulunca
tekrar ders vermeye başlamıştır. Hasırcı-zâde 1838 yılında -ne amaçla bulunduğu
tam olarak bilinmese de- Mısırlı İbrâhîm Paşa’nın maiyetinde Maraş’a gitmiştir.
İbrâhîm Paşa’nın ikinci oğlu Hidiv İsmail Paşa’ya gönderdiği bir mektupta
anlattığı üzere İbrâhîm Paşa’nın pek çok iltifat ve ihsanını görmüştür. 1862
yılında 59 yaşında iken Halep Valisi İsmet Paşa ve Antep kaymakamı Topal
Rüştü’yü şikâyet etmek için İstanbul’a gitmiş, başta Sadrazam Keçeci-zâde Fuad
Paşa olmak üzere devlet ricali ile tanışmış ve Antep’teki durumu onlara
anlatarak vali ve kaymakamın azledilmesini sağlamıştır. İstanbul’da yaklaşık
bir yıl kaldıktan sonra Antep’e dönmüş ve sebebi tam olarak bilinmemekle
beraber yedi sene evinden dışarı çıkmamıştır. Hasırcı-zâde bazen Antep
kaymakamlarını şikâyet bazen de gezmek amacıyla birçok defa Halep’te
bulunmuştur. Birecik kaymakamlığında bulunan Antepli Battal Bey’in davetlisi
olarak Birecik’e de gitmiştir. 1873’te tekrar Halep’e gitmiş ve bir yıl daha
orada kalmıştır. Bu son seyahati olmuştur. Bundan sonra Antep’ten dışarı
çıkmamış, özel işlerini de oğlu Ahmed Efendi’ye gördürmüştür. Ömrünün son
senelerini kendine göre çizdiği bir hayat tarzıyla geçirmiştir. Ateşli humma
hastalığına yakalandıktan sekiz gün sonra 29 Cemaziyelahir 1304/25 Mart 1887’de
vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine babasının da kabrinin bulunduğu Karlık
Mezarlığı’na defnedilmiştir. Vefatına “Ecel dürdü Hasırcızāde’nin tūmār-ı ömrün
vāh” tarihi düşülmüştür.
Münif Paşa’nın babası Abdünnâfî Efendi’ye yazdığı bir
mektubundan anlaşıldığına göre Hasırcı-zâde’nin iki karısı varmış. İki oğlu,
sekiz kızı olan Hasırcı-zâde’nin kızlarından dördü ve oğullarından biri kendisi
hayatta iken vefat etmişlerdir. Kızlarından Fatma Hanım da şairdir. Bugün
Hasırcı-zâde’nin nesli, Tüzün soyadını kullananlarla devam etmektedir.
Hasırcı-zâde'nin değişik nazım şekilleriyle yazılmış olan
manzumeleri ile bazı nesirlerlerini ihtiva eden Külliyât'ında toplam
olarak 23 fıkra, 45 mensur mektup, 8 manzum mektup, 34 kaside, 39 gazel, 3
mersiye, 14 tahmis, 195 tarih, 5 müşaare, 20 hicviyye ve 25 müteferrik manzume
mevcuttur. Külliyât'ın
dört nüshası mevcuttur: 1. Süleymaniye Kütüphanesi Nazif Paşa-Zühdü Bey Nu.:
541’de bulunan nüsha 261 varaktır. Nüshada Hasırcı-zâde hakkında Sâmî
Efendi’nin yazdığı üç varaklık biyografi, şairle ilgili hikâyeler, manzum ve
mensur mektuplar, na't-ı şerif, Nâbî’ye tahmis, medhiye, ariza, yeni yıl
tebrikleri, 24 kaside, tarihler, İrfan Paşa ile müşaareler, 11 tahmis, 31
Türkçe gazel, 1 Farsça gazel, dualar, manzum mektup, mersiye ve karışık yazılar
bulunmaktadır. 2. Millet Kütüphanesi MNZ 93’te kayıtlı nüsha 92 varaktır ve
rika ile yazılmıştır. Mensur kısım bulunmamaktadır. Yazmada 25 gazel, 25
kaside, 5 tarih, 11 nazire, 1 şarkı, 1 kıta, 1 taştir, 13 tahmis, 1
lugaz, 1 müşaare, 110 tarih, 30 beyitlik mesnevi vardır. 3. İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesi MNZ 491’te bulunan nüsha 213 varaktır. Kütüphane tadilatta olduğu
için maalesef münderecatı hakkında malumat edinilememiştir. 4. Konya Bölge
Yazma Eserler Kütüphanesi Nu.: 3474’te bulunan nüsha 218, Nu.: 3475’te
bulunan nüsha ise 117 varaktır. Hasırcı-zâde’nin bütün Külliyât'ını havi bu iki
nüshayı Ömer Asım Aksoy bir araya getirmiştir. Aksoy, kendi zamanında
ulaşabildiği nüshalardan hareketle manzum ve mensur olmak üzere en geniş
muhtevalı Hasırcı-zâde Külliyât'ını
oluşturmuştur. Gaziantep Halkevi nüshası olarak bilinen yazmalar, Kültür
Bakanlığı kararıyla 1996 yılında Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesine
gönderilmiştir.
Hasırcı-zâde küçüklüğünden itibaren iyi bir tahsil görmesinden
dolayı dile son derece hâkimdir. Şiirlerinde Türkçenin kıvraklığı ve zengin
çağrışımlı ifade tarzı hemen göze çarpmaktadır. Arapça ve Farsça şiir yazacak
kadar bu dillere hâkimdir. Farsça şiirleri arasında Hz. Ebubekir’e yazdığı 1
kaside ve 4 gazel ile 1 mensur mektup bulunmaktadır. Arapça beş tarih manzumesi
vardır. Hasırcı-zâde çok kolay yazabilen bir kişidir. Hazırcevap bir insan
olduğu için özellikle manzumelerini yazarken pek güçlük çekmemiştir. Tasavvur
ve hayallerini kolayca yazıya dökebilen bir yapısı vardır. Hasırcı-zâde
Külliyatı içinde Antep yöresine ait pek çok kelime ve tabiri içeren yerli
malzeme bulunduğu gibi yaşadığı dönemdeki Antep’in sosyal hayatından izler
bulmak da mümkündür. Özellikle tarihleri ve mensur yazılarında bu unsurları
görmekteyiz. Şiir ve inşadaki maharetinin yanı sıra nüktedanlığı ve tarih
düşürmedeki başarısı da Hasırcı-zâde'nin edebî şahsiyetinin en önemli
özelliklerindendir. Klasik edebiyattaki bütün nazım tür ve şekillerinden şiir
örnekleri vardır. Hicivleri, nükteleri ve fıkraları halk arasında çok
tutulmuştur. Antepli şairlerden Hasîb Dürrî, Refet, Bayram-zâde Hüsnü Efendi,
Küçük Hâfız Efendi Hâsırcı-zâde’den ders alan ve etkilenen kişilerdir.