İNTİKAM…
Aynanın önünden ayrılmıyor. Cımbızla, rujla bir şeyler yapıyor. Ben ders çalışıyorum.
“Yeter artık! Aynayı çatlatacaksın” diyorum, alayla gülüyor, “Ben senin gibi aynayla küs değilim, barışığım” diyor. Cımbızı, ruju bırakıyor, saçlarıyla oynamaya başlıyor…
Ben esmerim, o sarışın. Gülerek yanıma geliyor, “Çalış bakalım çalış varoş
kızı kezban. Ben eceyim, sen gece” diyerek bir kahkaha atıyor. Ses çıkarmıyorum. Asıl adı ece değil ecemsu oysa, ama kendine ece dedirtiyor. Zengin bir adamın oğluyla nişanlı. Ben sınıflarımı takdir, teşekkür alarak geçtiğim halde, o, iki yıl sınıfta kalınca belge aldı, okumuyor. Öğretmenlere yaptığı cilveler işe yaramadı. Zaten süslenmeye ders çalışmaktan daha fazla zaman ayırırdı. “Sen okuyup adam olunca, benim zengin kocayla kazandığımın yarısını bile kazanamazsın. Boşuna kendini yorma” diyor. “Ben kendi emeğimle geçinirim, senin gibi koca eline bakmam” diyorum. “Yorgunluktan canın çıkar, doğduğuna pişman olursun” diyerek tekrar aynanın karşısına geçiyor. Bu sefer dolaptan çıkardığı giysilerini birer birer giyip hangisi daha güzel diye bakıyor. “Bu gün Selimle buluşacağız. Karşısına çok şık çıkmalıyım. Gözünü benden alamasın, başka kızlara bakmasın” diyerek başını sallıyor. Giyinirken sutyeninin içine bir şeyler sıkıştırıyor. “Niye bakıyorsun? Benimkiler de seninkiler kadar büyük olsaydı bunlara gerek kalmazdı. Erkekler göğsü büyüklerden hoşlanıyor” diyor, arsız arsız gülüyor.
Bizimkiler ben küçükken ayrılmışlar ve başka kimselerle evlenmişler. Annemin yeni kocası beni yanlarında istememiş, “Kız çocuğu bu, sorumluluğunu üstüme alamam” demiş.
Babamın evlendiği kadının eski kocasından bir kızı varmış. İşte ecemsu bu. Birlikte yaşıyoruz. Üvey annem pek ilgilenmiyor ama kızı nedense benimle uğraşmaktan zevk alıyor. Lisede okurken çıktığım delikanlıları tavlar, kendisine kul köle ederdi. Bunlardan birinin onun ağına takılışına hayret etmiş, bu kızda benden fazla ne olduğunu sormuştum kendisine. Beni ilk öpen delikanlı, “Aslında sen ondan daha güzelsin ama güzelliğini satmasını bilmiyorsun, dedi. Seni öptüğüm zaman kazık gibi durdun, hiçbir şey yapmadın ama o hemen karşılık verdi, cilveyle boynuma sarıldı.”
Bir süre sonra delikanlı yanıma geldi, özür diledi, gene benimle birlikte olmak istedi. Nedenin sorunca içini çekti, “Bu kız başımı belaya sokacak. Sadece bana değil başkalarına da pas veriyor. Kaç kere önümü kestiler. Gözdağı verdiler” diye konuştu. Teklifini kabul etmedim. “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” dedim.
Sadece erkek arkadaşlarımı değil, babamı da elimden aldı. Babam kapıdan içeri girer girmez “babişko” diye üstüne atılıyor, kucağına oturup “Bana neler aldın bugün?” diye yanaklarından öpüyor. Babam gevşiyor, cebinden para çıkarıp “İşim çoktu, bir şey alamadım. Al şu paraları da ne istersen al” diyor. Babamı çok sevdiğinden yapmıyor bunu. Annesiyle konuşurken duydum. “Kıskanma sakın. Onu çok sevdiğimden değil, tamamen duygusal bu ilgim” diyerek para işareti yapıyor, bir kahkaha atıyor.
Babama kızın sahte sevgi gösterilerine kanmamasını söyledim, onu uyarmak istedim. Gerisini getiremedim. Beni susturdu. “Kıskanıyorsun sen onu” diye başını salladı. Ayrıca, üvey anneme ece hanımın zengin nişanlısı sayesinde ilerde çok rahat edeceklerini söylerken duydum. Zavallı, onun kendisine zırnık koklatmayacağını bilmiyor, sezemiyor…
Ece hanım sonunda bir giyside karar kıldı, iyice boyanıp saçlarını kabarttı.
“Bugün buraya nişanlım gelecek. Sen dışarı çık istersen” dedi.
Annesi konken oynamaya gitmiş. Haspa, delikanlıyla yalnız kalmak istiyor belli ki.
“Gidemem. Yarın yazılı var. Ders çalışmalıyım. Merak etme, sizi rahatsız etmem, odamda otururum” diye itiraz ettim. Kızdı, söylenerek salona geçti.
Bir süre sonra nişanlı geldi. Öpüşüp koklaştılar. Ece hanım, “Dur, sana çay ve kek ikram edeyim” diyerek mutfağa geçti. Ben de ani bir kararla odamın kapısını açtım. Nişanlı gencin göreceği bir şekilde soyunup giyinmeye başladım. Baktım, yan gözle bana bakıyor. İşi ilerlettim. Mini etek ve beli açık bir giysiyle dikkatini çekmek için spor yapıyormuş gibi eğilip kalkmaya başladım. Tam yere eğilmiştim ki genç yanıma geldi, şehvetle beni kucakladı, öpmeye başladı. Bir yandan da kolumu, bacağımı, memelerimi sıkıyordu. Derken vücudunu vücuduma iyice dayadı, eteğimi sıyırdı. Dayanamadım, bir çığlık attım. Yapma!” diye bağırdım. Beni dinlemedi. Kaçmayayım diye kıskıvrak yakaladı, yere yatırdı.
Çığlığımı duyan ece hanım koşarak geldi, bizi o halde görünce avazı çıktığı kadar bağırarak nişan yüzüğünü delikanlının suratına fırlattı, “Nasıl bana ihanet edersin? Hem de bu kızla!” diyerek nefretle yüzüme baktı, nişanlısının özür dilemesini dinlemedi, onu kapıdan sürüp çıkardı, “Defol!” diye bağırdı. “Git, seni bir daha gözüm görmesin!”
Delikanlı gitti, bir daha gelmedi.
Ece yere kapanıp ağlamaya başladı.
O, hıçkıra hıçkıra ağlayıp dövünürken ben katıla katıla gülüyordum.