Evvel zaman içinde…
Ben vardım sen yoktun
Yokluğun döşümde yatarken
Şafaktan çıkardın ışıl ışıl
Renklerle buluşurdun yeryüzünde
Bir sarı bir kırmızı bir mavi olurdun
Menekşelerin üzerinde
Çiçeklere bulaşırdın ama sen yoktun
Biz yoktuk kime bırakmıştın bizi
Sen gecemin içine saklanırdın
Ben kan ter içinde seni arardım
Asardım kendimi zifiri karanlığa
Devrilirdi tahta sandalye
Buluşturamayınca yıldızlar bizi
Bahar gibi düşünürdüm seni
Nisanda tomurcuk olurdu güller
Yüzünde açardı gülücükler ama sen yoktun
Kış gelirdi rüyalarımda
Tane tane yağardın havadan
Yokluğun kartopu gibi yuvarlanırdı
Çığ olup düşerdin uyandığımda
Nereye baksam karşımda
Neyi düşünsem aklımda
Döşü yaralı aynada yanımdaydın
Hem gündüzde hem de gecede
Hem baharda hem kışta
Birlikte yaşardık seninle
Ama biz’ deki eksikte en çok da
SEN YOKTUN HİÇ YOKTUN
Sahi sen niye yoktun
Hangi ayrılığa emanet etmiştin bizi
Bir hıyanete niye feda etmiştin bizi