Üstüme
aşkın zırhını giyip
Kirpiklerinin
gölgesinden geçiyordum
Oysa
yüksek sesle haykırdım
Geceyi
gündüze yetiştiremezsin diye
Bir
abdal seslendi ardımdan
“Umut
düşmüş sabahları kirletme
Sadece
güneş sarılabilir
Evrenin
her köşesine…”
Avucuma
gizlediğim hüzünleri
Feraset
kılıcımla kuşandım
Başkaldırmadım
kadere
Yelkenleri
fora kelimeler buluşturdum sözlükten
Renkleri
soğuk
Sesleri
boğuk
Gayrı
sabrın kudretiyle sarıldım
Nedensiz
gözyaşlarıma…
Yüreğimiz
iğde çiçeklerine
Nefti
yeşiline
Çağla
ağaçlarına özlemle sevdalı
Kim
bilir yakamoz toplayacağız Nisanın yağmurlarından
Ve
kim bilir
Bir
sürgün verecek yüreğim
Pervasız
arzularından…
Parmaklarım
vişne renginde kanıyor bu sıra
Duygularımı
virüsler yedi bitirdi
Aklımda
cilalanmış kelimeler
Dilime
vurdu gece gece
Ah
sevinç çığlıklarıyla
Parlamıyorsa
gözbebeklerim
Anladım
Vakit git/me zamanı…
Adem
Efiloğlu