1
insan gerçekten içinde bulunduğu sosyal koşullara göre koşullanan, iradesi, varlığı ve maneviyatı çevresiyle kaçınılmaz bir karşılıklı etkileşim halinde olan bir canlı. yani demek istiyorum ki insanın gerçekten anlaşılmaya, dinlenildiğini hissetmeye, varlığını bir amaç uğruna devam ettirdiğini bilme ihtiyacı var. durkheim’in de dediği ve tespit ettiği gibi intiharlar, kişinin sosyal bağlarının zayıfladığı, bir kurum veya topluluk tarafından kollanıp gözetilmediği, yalnız bırakıldığı durumlarda vuku buluyor. örneğin modern şehirlerde, kırsal kesimlere göre daha fazla intihar vakalarının gözlenmesi gibi. cumhuriyetin ilk yıllarında, yıllarca saray tarafından yok sayılmış, unutulmuş, yoksul bir halkın ‘kimsesiz değilsiniz’ sloganıyla kendisine eğilen yeni bir cumhuriyete sahip olması harika bir olay. insana değer veren, onu kollayan ve gözeten kurumların ve toplumun yokluğunda ise insan farklı yollar arar. bugüne geldiğimizde halk, özellikle yoksul kesim, cemaatlerin ve tarikatların eline düşmüş; iradesi, hayat telakkileri ve zihinleri bu kurumlar tarafından tek bir inanca göre yontulmuş durumdadır. işte bugün, insanın bir toplumsal varlık olma ihtiyacının bu gibi rasyonaliteye dayanmayan, metafiziksel, dikte edici, başka fikirlere değer vermeyen ve dışa kapalı kurumlar tarafından sömürülmesi durumuyla karşı karşıyayız.