TUTSAK
Acıları
süresiz vadelere böldük ve hediyelik acılar sipariş ettik. Kendimiz için
gazetelere kayıp ilanı verirken kaybolmayı istedik ve aranmayı bekledik.
Anlaşılmayı beklerken anlamaya başladık, kimsesizliğin acısını. Fiilsiz gelişen
cinayetlerin adını ecel koyduk, Azrail’e fail diyemeden. Elimiz kolumuz
bağlandığında yazgı dedik, ekini kökünü ayırmadan. En marjinal yakıştırmayı
sıfatlarla yaptık. Sınırları zorladık tutsaklık aklımıza geldiğinde, dikenli
teller ellerimizi kanattı.
Hangimiz insanca yaşamayı başarabildi.
Almadan önce vermeyi, karşılıksız gülmeyi. Hangi düzen, egolarımızı alt üst edip
şeffaflaştırdı yüreklerimizi? Şarkılara, şiirlere konu olan kimin aşkıydı?
Hangi müzik aleti çalabilirdi bu kopuk notaları? Umutlarımızı körelten,
yüreklerimizi katılaştırıp gözlerimizi donuklaştıran manyetik dalgalar nereden
geliyordu? Kalplerimizi yalancı sergilerle doldurduğumuzda aşık olduğumuzu
zannederek yaşa-dık. Ta ki kafamızı
kaldırıp kimsenin olmadığını görene kadar…
Ama bir gün, er ya da geç,
kaybettiklerimizi fark ettiğimizde pişmanlık duymayacağız yaşadıklarımızdan.
Mutlak olana ulaşırken bedeller ağır gelmeyecek. Cam bilyeler yeniden ısıtacak
içimizi. Gidenler terk etmeyi tercih ettiklerinde gelenler aratmayacak hiçbir
şeyi. Aşık olmak isteyeceğiz her şeye. Kelimelerden kuşlar yapıp uçuracağız,
tutsaklıktan kurtulurcasına…