Ahmet’in uykusu hafif olmasına rağmen o gün çok yorulduğu için uyanmakta
zorlanmaktadır. Güneş doğmak üzeredir. Kulağında bir sesin çınladığını
hisseder.
“Hiş hişt Ahmet, Allah’ın kamerası kayıtta ve güneş doğmak üzere… Sabah
namazını kaçırdığın kayıt altına alınacak!”
Ahmet bu sesi duyunca hemen uyanır. Güneşin doğmasına yaklaşık yirmi beş
dakika vardır. Hemen abdestini alır ve namazını kılar. Kendisine hatırlatılan
düşünceden dolayı da Allah’ına şükreder. Sabah kahvaltısını yapıp işe gitmek
için arabasına biner ve gecikmemek için hızlanmaya başlar. Ama yine o ses
kulaklarında çınlar: “Hişt hişt Ahmet kamera kayıtta ve hız sınırını aşıyorsun
dikkat et!”
Bunun üzerine Ahmet ayağını gazdan yavaşça çeker. Çünkü bilir ki alınan
bu kayıt mutlaka bir gün karşısına çıkacaktır. Ve saatine bakar. Toplantı
vaktine gecikecektir. Karşısında sarı ışık yanmaktadır. Hız yapıp kırmızı
ışıkta geçerek toplantıya zamanında yetişmek ister. Ama gaza bastığında
kulağında yine o ses çınlar: “Hişt, hişt Ahmet, Allah’ın kamerası kayıtta
dikkat et!”
Allah, inanan insan için yaşamın en temel ilkesidir. O’nun sevgisini
kaybetmek ve O’nun huzurunda mahcup olacak davranışlarda bulunmak cehennemin ta
kendisidir. Bunun için hemen ayağını yine gazdan çeker ve kırmızı ışıkta durur.
Yeşil ışık yandıktan sonra hız limitine dikkat ederek işine zamanında
gider. Biraz gecikse de hem kuralları ihlal etmemiştir hem de ne kendisine ne
de bir başkasına zarar vermiştir. Kaydı temizdir.
Toplantı bittikten sonra odasına çekilen Ahmet telefonu eline alır.
Haberleri gözden geçirmektedir. O sırada karşısına uygunsuz resim ve videoların
bulunduğu sitelerin reklamları çıkar. Nefsi o siteleri gezmek ister. Eli
neredeyse o sitelerin reklamını yapan ekrana gitmek üzeredir. Ama yine o sesi
işitir: “Hiş, hişt Ahmet, Allah’ın
kamerası kayıtta dikkat et! Allah’ın huzurunda mahcup olmak istemiyorsan elini
çek!”
Ahmet ürperir. Sabahtan beri duyduğu bu ses onu hep yanlışlardan
alıkoymaya çalışıyordu. Hemen elini çeker. Öyle iğrenç sayfaların reklamlarını
da engeller. Koltuğundan kalkar. Pencereye doğru gider. Penceredeki serçenin
tatlı ötüşlerini dinler.
Dalmıştır güzelliğin doğallığına. O sırada kapının vurulduğunu fark eder.
Kapıyı açtığında yerde bir zarf görür. Zarfı açar. İçindeki notta yazılanları
okudukça yüzünün şekli değişmektedir. Kendisine çok ciddi paralar teklif
edilmektedir.
“Ahmet Bey ihalede bize vereceğiniz destek sonucunda mektubun içindeki
hamiline yazılı çekte limit bölümü boş bırakılmıştır. İstediğiniz rakamı
yazabilirsiniz. Cevabınızı merakla beklemekteyim. Cevabınız olumlu olursa bir
saate kadar binanın bahçesindeki çınar ağacının altında sizi bekliyor
olacağım.”
Mektup, Ahmet için büyük bir kazanç kapısı aralıyordu. İstediği rakamı
yazdığında bütün sıkıntısı gidecek, aynı zamanda istediği eve ve arabaya da
sahip olabilecekti. Kulağında tatlı bir fısıltı dolaşıyordu.
“Ahmet başına devlet kuşu kondu. Sen bu teklif edilen kazanca ömrün
boyunca çalışsan sahip olamazsın. Artık sende elit bir muhitte ve lüks bir
arabaya binecek ve arkadaşların tarafından imrenilen birisi olacaksın. İstemez
misin?”
Bir yılanın tıslaması gibiydi ses. Terlediğini hissetti. Elinin tersiyle
alnındaki terleri sildi. Gözlerinin önüne sahip olacaklarını getirdi. Gerçekten
dünya cenneti teklif ediliyordu. Ve sadece küçük bir bilgiyle buna sahip
olacaktı. Aklından davet edilen yere gitmek düşüncesi geçiyordu.
Ve birden yine o sesi duydu.
“Hiş, hişt Ahmet! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Kısa bir zaman dilimindeki
küçük bir kazanç için sonsuz hayatını cehenneme mi çevirmek istiyorsun. Unutma
Allah’ın kamerası kayıtta!”
Ahmet kızmaya başlıyordu. Bu kazancı kaybetmek istemiyordu.
“Hani nerde, nerde Allah’ın kamerası? Beni hep kandırmak ve sahip
olacağım güzelliklerden mahrum etmek istiyorsun! Yalancısın sen yalancı! Git
başımdan!”
Sahip olacağı kazanç Ahmet’in başını döndürdüğü için içinden haksızlığa
karşı yükselen sesi duymak istemez. Mektubu hırsla yırtıp atar. Kendisini
boğulacak gibi hissetmektedir. Kravatını genişletir. Boğaz kısmını rahatlatır.
Pencereden bahçedeki ağaca bakar. Onun altında dünya saltanatına giden yolun
olduğunu düşünür.
Bu düşünceler onun duygu dünyasını alt üst etmiştir. Gerilmiştir. İki ses
arasında kalmıştır. Ne yapacağına karar verememektedir. Derin bir nefes alır ve
yavaşça geri verir. Bir müddet nefes egzersizleri yapar.
Daha kararını vermemiştir.
Birden kapının yeniden vurulduğunu duyar. Yavaşça kapıya gider. Kapıyı
açtığında gözleri fal taşı gibi açıldı. Karşısında insanın arzusunu kışkırtacak
derecede güzel ve çekici bir kadın vardır. Ne diyeceğini bilemez. Nutku
tutulmuştur.
“İçeri davet etmeyecek misiniz?”
Ses duygularını yakacak derecede ateşlidir. Çekilip çekilmemekte tereddüt
etmektedir.
“Şey… Tabi buyurun, girebilirsiniz?”
Şimdi bütün vücudunu ateş basmıştır. Sadece alnı değil bütün bedeni ter
içindedir. İçeriye giren kadın, Ahmet’in terlediğini görünce;
“İçerisi sıcak galiba? Üzerimi çıkarabilir miyim?”
Ahmet’in cevabını beklemeden ilk önce üzerindeki deri ceketini çıkarıp
sandalyenin üstüne attı. Sonra yavaşça Ahmet’in yanına geldi.
“Görüyorum ki siz de terlemişsiniz. İsterseniz sizi sıkıntı veren
şeylerden kurtaralım.” Dedikten sonra Ahmet’in genişlemiş kravatını çıkardı.
Ahmet, onun nefesinin sıcaklığını bütün etkileyiciliğiyle hissediyordu.
Bütün hücreleriyle onu arzuladığını hissediyordu.
Kadın ondan sonra kendi üzerindeki elbiseleri çıkarırken Ahmet’in
gözlerine bakıyordu. Oda tertemizdi. Pencereler kapalıydı. Kamera filan yoktu.
Şimdi sadece arzularıyla baş başaydı. Ve onu bundan alıkoyacak hiçbir şey
yoktu.
Ahmet’te gömleğini çıkarırken o sesi yeniden duydu:
“Hişt, hişt Ahmet Allah’ın kamerası kayıtta! Onun kamerasından gizli
kalacak hiçbir şey yok! Mahşer günü Allah’ın huzurunda mahcup olmak istiyorsan
istediğini yapabilirsin! Ama unutma ne yazıcı meleklerin gözünü kör edebilirsin
ne de Allah’ın kamerasını durdurabilirsin!
Ses, Ahmet’in irkilmesine neden olur. Sağa sola bakar, kimsecikler
yoktur. Odada yalnız başınadır. Sesin sahibinin kim olduğunu merak eder. İç
dünyasını dinler. Ses, yüreğindeki samimi imandan gelmektedir.
Kalbindeki imanın sesini dinleyen insan, Allah’ın huzurunda mahcup olacak
davranışlardan, kul hakkı olarak kendisinin boynuna dolanacak cehennem
yılanlarından uzak durmasına neden olacaktır.
Ahmet elleriyle başını tutar. Saçlarını geriye doğru atar. Karşısında
bütün çekiciliğin bütün ihtişamıyla duran kadına bakar. Erkek olarak onu
arzulamamak mümkün değildir. Ancak bir mümin olarak onunla olmakta mümkün
değildir.
İçindeki vicdanının sesine kulak verir. Sessizce “Kışkırtıcı şeytanın
şerrinden Allah’a sığınırım!” der. Bu sözden sonra kadın gözünde birden
dünyanın en çirkin varlığına dönüşür. Derin bir nefes alır ve onu kolundan
tuttuğu gibi kapı dışarı eder. Kadın şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemez.
Kendisini kapının önünde bulan kadın o kibar ve çekiciliğini bırakıp
küfreder.
“Geri zekalı manyak!” deyip kapıya bir tekme atarak oradan uzaklaşır.
Görevini yerine getirememenin öfkesiyle patronunun yanına gider.
Ve Ahmet gözlerinde o ağacı da yakar.
“Allah’ım sana sonsuz şükürler olsun! Az daha vazgeçemediğimiz birkaç
dakikalık zevk uğruna ebedi hayatımı mahvedecektim.”
Unutmayın inanıyorsanız: “Hişt, hişt Allah’ın kamerası kayıtta!” sesi her
daim yüreğinizdeki imandan yükselerek sizi uyaracaktır.
“İnsanoğluna şeytanın vesvese vermesi, meleğin de ilham etmesi vardır.
Şeytanın vesvesesi, kötülüklere götürmek ve gerçekleri yalanlatmaktır. Meleğin
ilhamı ise hayırlara götürüp hakkı doğrulatmaktır. Kim hayırlara yönelmeyi ve
hakkı doğrulamayı vicdanında bulursa bunun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a
hamd etsin.
Kim de vicdanında şeytanın vesvesesini bulursa taşlanmış ve kovulmuş
şeytandan Allah’a sığınsın.”[1]
Ahmet bu duygularla dua ederek, kendisini nefsinin ve şeytanın
ayartmasından kurtardığı için Rabbine şükretti. Şimdi kalbi büyük bir mutlulukla
doluydu. Darlığı gitmişti. Çünkü inançlı kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur
buluyordu.