Ulu Camiî Kilise midir? “ başlıklı yazımız yayınlandı. Bu yazıyı tamamlayıcı biçimde yeni bir araştırmamızın sonucunu da sizinle paylaşmak istiyoruz. Önemli olan yazdıklarımızın çok okunur değil, ilgilenenlere ufuk açıcı olmasıdır. Bu vesileyle günümüze kadar ele alınmayan konularda tarihteki gezintimiz sürecek ve biz, ele aldığımız konularda bizim vardığımız sonuçları sizinle paylaşacağız. Yaptığımız çalışmaların sonucunu sizinle paylaşırken kesinlikle ön yargılı davranılmamasını bekliyoruz. Çünkü amacımız doğrulara yaklaşım denemesidir. Yanıldığımız kimi noktalar olabilir, olabilmektedir. Okuduğumuz kaynaklardan edindiğimiz bilgileri sizinle paylaşırken, öne sürdüğümüz fikirlerin de doğruluk payının olabilirliğinin göz ardı edilmemesini istemekteyiz.

Elbette şehrimiz binlerce yıllık geçmişe sahip bir kenttir. Birçok devletin gelip geçtiği, beyliklerin uzun zaman egemenlik kurduğu, medeniyet anlamında Mezopotamya uygarlıklarının Roma kültürü ile karıldığı, İslam kültürü ile harmanlandığı şehirdir.

Birkaç makalemizde şehrimizde birçok medeniyetin kurulduğu ifadelerini eleştirmiş, bu sayının zaman içinde 26-27-33-34 olmak üzere rakamlarla ifade edilmesinin bilimsel verilerle bağdaşmadığını ele almış, medeniyetin ya inanç ya da millet kavramı ile dile getirilmesini belirtmiştim. Ne yazık ki günümüzde böylesine önemli konuların göz ardı edildiğini, bilenlerle bilmeyenlerin konuştuğu ortamda söylenenlerin kaale alınmadığını belirtmiştik.

Bu konunun tekrar masaya yatırılmasını istiyor ve şehrimizde medeniyet alanında kesin bir rakamın ortaya konulmasını arzuluyoruz. Gerçekten şehrimizde kaç medeniyet söz konusudur?

Mezopotamya döneminde devlet olmuş milletlerin tümünü uygarlıkların bileşimi olduğunu belirterek gerek Subaru (Hurri- Mitanni), Asur, Urartu, Pers olmak üzere mevcut egemenlikler, tek bir başlık altında “Mezopotamya Medeniyeti” biçiminde ele alınmalıdır. İnsanların aynı, egemenliklerin değiştiği ortamda uzun yıllar egemenlik sürenlerin birbirinden etkilendiklerini göz önünde tutarak, tek bir çatı etrafında medeniyet olarak yorumlamak mümkün değil midir?

Roma Dönemi Medeniyeti açılımında ileri sürdüğümüz tezde itirazı olanların olmayabileceğini var sayıyoruz.
639’dan bu güne de İslâm Medeniyeti söz konusudur.

Kimi kaynaklarda geçen medeniyet tanımlarını bu makalemize alıp, malûmat-furûşluk etmek istememekteyiz. En azından bir medeniyetin oluşum şartlarının kaç yüz yıla ihtiyaç duyduğunu bilmeyenimiz yoktur.

Mimarîsinden musıkîsine, giyiminden kuşamına, yemeğinden folkloruna kadar tüm bilgi ve tecrübenin medeniyeti oluşturduğunu bilmeyenimiz yoktur. Yüz yılların getirdiği bilgi birikimine böylelikle medeniyet denilebildiğini kim anlamaz? Kalkıp on-on beş kaynaktan alıntılar yaparak akademik tavra bürünen bir yazıyı yazmanın anlamsız kaldığının bilinmesini isteriz.

Medeniyeti milletlere teşmîl etmek gerekirse yine Mezopotamya Medeniyetini oluşturan milletleri, Roma’yı, Arab’ı, Acem’i, Türk’ü bir yere atamayız. Fakat Türk Medeniyeti başlığı altında Selçuklular’ı, Artukluları, Akkoyunluları, Karakoyunluları, Safevîleri, Osmanlılar’ı ayrı birer medeniyet olarak sunmak, bilimselliğin ruhuna aykırı değil midir?

Saltanatı şehrimizde beş-altı yıl süren Safevî Devletini “medeniyet” olarak nitelendirmek, ehl-i insafa sığar mı?
Abbasî ve Emevî saltanatını “Arab Medeniyeti” başlığı içinde değerlendirmek varken aynı milletten gelen iki egemenliği farklı medeniyet olarak sunmak ne anlama gelmektedir?

Pers-Sasanî-İran, aynı milletin farklı dönemlerde ismi olmasına rağmen üç farklı medeniyet olarak takdim etmek, ne derece doğrudur?
Roma ve Doğu Roma nasıl olur ki iki farklı medeniyet kapsamında değerlendirilir? İkiye ayrılan Roma’nın insanı, kültürü, egemenliği aynı iken iki farklı medeniyet nitelendirmesi havada kalmaz mı?

Özellikle kimi beyliklerin medeniyet olarak sunumu da ayrı bir garabeti, anlaşılmaz ruh halini ortaya çıkartmaktadır. Kalkıp Cengiz-Timur-Hulagu işgalini medeniyet olarak nitelendirmek, hangi vicdanı sızlatmaz? Taş üstüne taş koymayan bu egemenlik, sadece birkaç yıl sürerken, üç-dört yıllık işgali medeniyet olarak sunmak, tarih önünde burnu büyüyen Pinokyolaşma değil de nedir?

Yaptığımız araştırmada şehrimizde egemenlik kurmuş, imparatorluk (Batılı terim) olarak Roma’yı kastediyoruz) , devlet ve beylik sayısı 58’dir. Bu sayıyı Mezopotamya öncesinde unuttuğumuz egemenlik olabilir endişesiyle altmış olarak sınırlandırabiliriz.

Bu sayının yarısından çoğunu kalkıp medeniyet olarak nitelendirirsek, yazımızın başlığının ne anlam kastettiğini, ortaya çıkan mananın ne denli gülünç olduğunu ifade etmemiz bile kendimiz için bunca yıldır devam eden bu keşmekeşliğin içinde acayip kültürel donanımımızın seviyesinin ölçüsünü belirler. “O halde dünyadaki medeniyetlerin bütünü bizdedir ve şehrimiz medeniyetleri ipotek altına almıştır” gibi, aklın kabul edemeyeceği bir sonuca varırız.

İyi niyetle uygarlık kavramı ile medeniyetin birbirine karıştırıldığını ne kadar var sayarsak bile, medeniyet ve uygarlık arasında pek bir farkın olmadığını bilmek gerekir. Medenî olma halinin yerleşik hayata geçme olduğunu ve bunun bir Arabî kavramın karşılığı olarak “Yesrib” denilen şehrin Müslümanların yerleşmesi ile Medine’ye dönüştüğünü bilmeyen kaç kişi vardır? Uygarlıkların açılımında Aztek-İnka örneği verildiğinde bunun Kızılderili uygarlığını kastettiğini bilmeyenimiz var mı?

İstenirse inanç boyutu ile de medeniyeti ifade etmemiz mümkündür:İbranî, İsevî, Muhammedî, Zerdüştî,… İnanç konusu biraz eleştiri konusu olmaya müsaid olduğu için “Batı” ve “Doğu” olmak üzere iki medeniyeti ifade edebiliriz. Daha önce “Garb” ve “Şark” olarak isimlendirilen bu iki medeniyet kavramı içinde doğuya İran, Hind Kültürü de dahil edilmektedir. Elbette bu inanç kapsamında Budizm, Taoizm, Konfüçizm olmak üzere bir çok inanç dahildir.

Batı Medeniyeti kapsamında belirleyici olan sadece Roma’dır ki Yunanî egemenlik, bu medeniyet üzerinde baskındır. İnanç olarak İbranî temayülden çok İsevî ağırlık söz konusudur. Batı Medeniyetini şekillendiren Mısır Uygarlığını da unutmamak gerekir.
Bu biçimde bir yorumlamaya itiraz edecek, kendince şerh düşecek birileri var mıdır? Hakikatten bunu bilmekten oldukça uzağız…
Şayet şehrimiz için yön olarak medeniyet seçilecekse “Doğu Medeniyeti” ifadesi uydundur. Bu medeniyet yumağında beş-altı millet, üç ilahî din ve değişik biçimde geliştirilen inançlar vardır. Şehrimizde Roma Hâkimiyeti her ne kadar belirgin bir zaman içinde olmuş olsa da şehrimiz “Batılı Medeniyeti” alanında değildir, olmamıştır, olamaz. Çünkü bu eşyanın tabiatına aykırı bir ruh hali taşımaktadır. Diyarbakır tümüyle doğuludur.

Bizim bu açılımları sergilerken itiraz etme hakkını kendinde bulanlar varsa sebepleriyle haklılıklarını ifade etme hürriyetine sahiptir. Gerek resmî gerekse yerel yetkililerin yirminin üzerinden otuzu aşacak sayıda medeniyet tellafuzları karşısında bazen şaşırmamak elde değildir. Ne yazık ki gazete makalelerine turistik kimi broşörlerden taşınan bu iddia(!), zaman içinde kitaplara sirayet etmiş, kitaplar kaynak bilinerek demeçlere taşınmıştır. Hal böyle olunca konunun tek takipçisi olarak bizim bunu dillendirmemiz, bizi hak etmediğimiz eleştirilerin merkezine oturtmakta ve nihayetinde yanlış bilinenlerin içinde doğrularla başı hoş olmayanların itirazlarının kabul edilmesine yol açmaktadır.

Gelin görün ki beylik olduğu isminden belli olan Nisanoğullarını, İnaloğullarını, Şeyhoğullarını medeniyet olmaya kabule yanaşanların niçin böyle bir yol izlediklerini açıklamaya dilleri varmamaktadır?

Uygarlık ve medeniyet konusu hakkında kendimce kişi ya da kişilere uzun uzadıya açıklama yapacak değilim. Bundan da haz duymadığımızı belirtelim. Eskilerin deyimiyle Lûgâtleri yenilerin deyimleri ile sözlükleri ve terimleri işleyen kitapları alıp okumalarını salık veriyoruz.

Bu gün “Avrupa Medeniyeti” denilince teknolojik üstünlüğün şemsiyesinin gölgesine sığınıp konuşanlar, İsevî düşüncenin Katolik Merkezi Vatikan’ın etkisini en azından inkara kalkışmamalıdır. Papa Kültü’nün egemen olduğu Avrupa Medeniyeti, kendini inançtan soyutlamazken bizim onlar gibi davranmayışımız neye yorumlanabilir?

En azından “Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak” adı altında bir kitabının yazarı olan Ziya GÖKALP’i okumaları gerekmez mi? Bu eserde yazarın kimi düşüncelerine katılmadığımızı belirtsek bile Doğu Medeniyeti’ni tanımayanların, bu ideologu okumalarını isteriz.
Söz GÖKALP’ten açılınca esas amacımızın bu ismi ele aldığımız konu içinde eleştirmek olmadığını belirtelim. Diyarbakır’da bunca medeniyet ve uygarlık icad edilince bizim en azından örnek vereceğimiz kimi isimlere de müracaatın gerekli olduğunu ifade etmek istedik. Elbette her yazar, kendi inanç anlayışı içinde konulara yaklaşır. Osmanlı Dönemi’ne kadar Doğu Kültürü-İslam Medeniyeti anlayışı hâkim iken günümüzde medeniyet bahsinde egemen olan devletlerle beyliklerin ön plâna alınması, bizim için oldukça garip karşılanmaktadır.

Vereceğimiz bu örnek bile kabul edilebilir olmayabilir: Haç, Ehl-i Salîb’i, Hilâl İslâm’ı sembolize eder. Savaşlarda bunun sembol olarak yansıdığını bilmeyenimiz mi var? Batı’nın Doğu üzerine seferleri, “Haçlı Seferleri-Savaşları” olarak, tarihte yerini bulmamış mıdır?
Bizce bundan böyle şehir konulu sempozyumlarda, konferanslarda, gazete ve kitap çalışmalarında, açılışlarda medeniyet sayısının artık abartılı olmaktan çok millet, inanç, coğrafya olarak belirtilmesi gerekir.

“Adıyaman” denince Commagene, “Van” denince Urartu nasıl akla geliyorsa “Diyarbakır “ denince de bunu ifade edecek uzun süreli egemenlik süren bir uygarlık ismi olmalıdır. Korkarım bu önerimizde de anlaşma olmayacaktır. Çünkü stratejik bir alanda olan kentimizin bir çok kez el değiştirmesi söz konusu olduğu için isimler arasında med-cezirler yaşandığını bilmekteyiz.

Kanaatimizce bu konu tartışmaya açılmalı ve kaynak eserlere de giren medeniyet sayısındaki enflansyon, bir noktada durdurulmasa olabilecek devaülasyon ile Diyarbakır Tarihi’nin şirazesi düşecektir.


( Şehrimizde Medeniyet Sayısı Üzerine Açılımlar başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 15.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu