M. Nihat Malkoç
“Var ise aklın sana benden nasihat Vehbiya
Âlem eyle geçmeden vakt-i safa-yi Üsküdar”
Seyyid Vehbi
Şehir, içinde yaşayanlarla aynı kaderi paylaşır.
Büyük bir ilmî disiplin gerektiren
şehir tarihi üzerine yazmak öyle kolay bir iş değildir. Çünkü şehre dair
yazdıklarınız yarınlarımızda o şehrin mâzisine tutulan ayna özelliği
taşıyacaktır. Şehre dair yazılan her satırın toplumsal sorumluluğu vardır. Zira
şehre dair kanaatleriniz yakın gelecekte o şehre yönelik belirleyici unsur; bu
alanda çalışma yapacaklara da iz olacaktır; kapılar açacaktır. Onun için çok
titiz ve sabırlı davranmak mecburiyeti vardır.
Oldum olası şehir üzerine yazılan
kitaplar ilgimi çekmiştir. Şayet söz konusu kitap ustasının elinden çıkmışsa o
şehrin kalp atışlarını o kitapta duyabilirsiniz. Zira şehir, içinde
yaşayanlarla aynı kaderi paylaşır. İşte böyle bir kitap daha yayın hayatımıza
kazandırıldı.
"Aziz İstanbul"u canından
çok seven büyük şair Yahya Kemal "İstanbul'un Fethini Gören Üsküdar"
adlı şiirinde bu kadim semti yere göğe sığdıramaz ve şöyle der: "Üsküdar bir ulu rüyayı görenler şehri, /Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri,/Hepsi der:
"Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?/Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu
günü."
Üsküdar,
İstanbul'un en vefalı, en kadim ve ketum sırdaşıdır.
Üsküdar,
İstanbul'un en vefalı ve ketum sırdaşıdır. O Üsküdar ki dünya kurulalı beri
Boğaziçi'nin masmavi sularıyla gece gündüz söyleşir. Günde beş vakit ihtişamlı
minarelerinden okunan ezanlar şehre uhrevî bir hava bahşeder. Bu semti Türk
İstanbul yapar.
Üsküdar
deyip de geçmemek lâzım. Zira İstanbul'un irfan kapısıdır bu kadim şehir. Köhne
bir çağın kapanıp yeni ve nurlu bir çağın açıldığını bizzat gönül gözleriyle
görmüştür. Üsküdar vuslatla veya
ayrılıkla neticelenen nice eski sevdaların gül yüzlü tanığıdır. Onun kendine
has baş döndürücü kokusu çok uzaklardan bile rahatça hissedilir. Bir şiir kadar
güzel ve etkileyici olan Üsküdar, an gelir masallaşır belleğimizin o derin
kıvrımlarında.
Nice söz ehli Üsküdar'a dair sözünü
söyleyip koşar adımlarla geçti bu güzel diyardan. Kimi romanlara, kimi
hikâyelere, kimi hatıralara, kimi denemelere, kimi türkü ve şarkılara konu
eyledi bu deniz gözlü periyi. Ahmet Yüksel Özemre, Besim Çeçener, İbrahim Hakkı
Konyalı, Mehmet Nermi Haskan bunlardan bazıları. Son altın halka ise Sinan
Yılmaz'dan.
Tarihçi Sinan Yılmaz büyük bir
emekle, sabır ve özveriyle çalışarak gelecek nesillere fevkalâde edebî
derinliği olan, keyifle okunabilecek bir "Üsküdar Kitabı" bıraktı. 1108
sayfadan meydana gelen ve Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan bu devasa kitap
bugüne kadar Üsküdar üzerine yazılmış kitapların en muhtevalısı olma özelliğini
taşıyor.
Altın Şehir Üsküdar Kitabı'nı uzun
uğraşlar sonucu kaleme alan Sinan Yılmaz genç bir yazar. 1976 yılında Samsun’da
doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1999 yılında
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Aynı
yıl başladığı öğretmenlik hayatını, Üsküdar ilçesinde sürdürmektedir. Çeşitli
dergilerde, özellikle şehir tarihi ve kültürü ile ilgili birbirinden güzel
yazıları yayımlanmıştır. Bu velût kalemden İstanbul'un başka semtlerini de
yazmasını bekliyoruz.
Sinan Yılmaz, kitabında Üsküdar'ı
semt semt gezdirerek anlatıyor.
Sinan Yılmaz, Üsküdar Kitabı'nda okurlarına
Üsküdar'ı semt semt gezdirerek anlatıyor. Bir anlamda şehrin ahvaline gönül
diliyle tercüman oluyor. Yani bu eser öyle kuru malumatlar veren ansiklopedik bir
tarih kitabı değil. Aksine saraylar, camiler, çeşmeler, kiliseler, gül kokulu
bahçeler, korular, yalılar, köşkler, konaklar, dergâhlar, tekkeler, zâviyeler,
medreseler, şifâhâneler, kışlalar, külliyeler ve kervansaraylar diyarının gönül
aynasından yansıyan sureti hükmünde bir eser. Sözün en üst perdeden terennümü...
Edebiyattan da fazlasıyla nasiplenen
araştırmacı-yazar Sinan Yılmaz, Altın
Şehir Üsküdar Kitabı'nda
Üsküdar'daki kadim mekânların sıra dışı hikâyelerine yer veriyor. Yazarın amacı
ansiklopedik bilgi vermekten öte, tarihî mekânı yaşatmak, sezdirmek, ve
içselleştirmektir. Onun içindir ki yazar edebiyattan da azamî derecede istifade
ediyor. Tabir caizse metinleri oluştururken onları edebiyatın ince süzgecinden
geçiriyor. Söz konusu kitapta Üsküdar sanki söz iğnesiyle nakış nakış
işleniyor. Bunlara mensur şiir de demek mümkündür.
"Altın
Şehir Üsküdar Kitabı" ömrünün önemli bir kısmını Üsküdar'da geçiren
tarihçi Sinan Yılmaz'ın uzun çalışmalar sonucunda iki kapak arasına aldığı
görkemli bir eser. Kitabın eşiğinden girince şehir sizi adeta gülen yüzüyle
karşılıyor. Bu kadim ilçenin tarihiyle, kültürüyle ve mimarisiyle anlatıldığı
bu müstesna kitap "İçindekiler" kısmıyla başlıyor. Bu muhteşem eserin
yazarı Sinan Yılmaz, kitabın hazırlanma süreciyle ve muhtevasıyla ilgili şu
bilgileri veriyor: "Bu kitabın hazırlanmasında İbnülemin Mahmud Kemal,
Haluk Şehsuvaroğlu, Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Niyazi Ahmet Banoğlu,
Ahmed Yüksel Özemre, Semavi Eyice, Uğur Derman, Dursun Gürlek gibi çok önemli
şahsiyetlerin muhtelif eserlerinden istifade edildi. Bazen de şiir dünyasının
kapıları çalındı ve Yahya Kemal, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Ziya Osman Saba,
Arif Nihat Asya ve Sezai Karakoç gibi şairlerin mısraları, pek çok sayfaya
misafir edildi. Üsküdar Meydanı anlatılırken Ahmet Hamdi Tanpınar, Özbekler
Tekkesi’nin havası teneffüs edilirken Nezih Uzel, Çamlıca Tepesi’nden şehre
bakarken Abdülhak Şinasi Hisar, Karacaahmet’in mezar taşları arasında başka
âlemlere dalarken Hasan İzzettin Dinamo, Beylerbeyi’nde iken Mehmed Rebii
Hatemi Baraz ve Ruşen Eşref Ünaydın, Kandilli’de ise Celalettin Atasoy gibi,
bazı mekânlarda, özellikle öne çıkan isimler de oldu. Bir zamanlar bu
toprakların ağırladığı, Julia Pardoe, Theophile Gauiter, Edmondo de Amicis ve
Gerard De Nerval gibi pek çok misafir, bu sefer de kitabımızın sayfaları
arasında ağırlandı ve bu ev sahipliğinden, doğrusu, ziyadesiyle istifade
edildi."
Bu kıymetli eserde
Üsküdar'ı adeta yeniden yaşıyorsunuz.
Büyük bir emeğin ürünü olan "Altın
Şehir Üsküdar Kitabı" ve onun kıymetli yazarı malumatfuruşluk yapmıyor. Ustaca
bir üslûpla kaleme alınan bu eserde Üsküdar'ı adeta yeniden yaşıyorsunuz. Yazar
Sinan Yılmaz, kitabını 32 ayrı bölümde kaleme almış. Bu bölümler şöyle
sıralanıyor: "Altın Şehrin Kalbi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri, Erken
Başlayan Ezanlar Üsküdar Meydanı, Buselerin En Masumu Şemsi Paşa, En Gizemli
Mezarlığa Yolculuk Selman-ı Pak Caddesi, Üsküdar'daki Ayasofya Hakimiyet-i
Milliye Caddesi, En Güzel Rota Doğancılar Caddesi, En Güzel Pencere Salacak,
Bitmeyen Rüya Kızkulesi, Saklı Çeşmeler Diyarı İhsaniye, Semtlerin Suzidilarası
Selimiye, Hüzünlü Ayrılıklar Haydarpaşa, Sonsuzluğun Eşiği Karacaahmet, Menzile
Giden Yokuş İnadiye, Kefçe Dedenin Kazanı Ahmediye, En Eski İniş Pisti
Doğancılar, Kebikeç'e Dokunmak Atlamataşı, Yokuşta Bir Gülistan Selâmsız, En
Koca Mühür Valide Atik, Bir Elmanın İki Yarısı Zeynep Kâmil, Gül Kokan
Hazireler Murat Reis, Mavi Bahar Bağlarbaşı, Mahzun Minberler Altunizade, En
Heybetli Bakış Çamlıca, En Güzel Çile Küçük Çamlıca, Kanatlanan Beste İcadiye,
En Güzel Bahar Paşalimanı, İyi Komşular Beldesi Kuzguncuk, Zariflerin Semti
Beylerbeyi, Çınar Gölgesi Çengelköy, Boğaz'daki Zümrüt Vaniköy, En Güzel Köy
Kandilli"
"Altın Şehir Üsküdar Kitabı" kuru ansiklopedik bir
şehir tarihi kitabı değil.
Sinan Yılmaz'ın kaleme aldığı bu
kıymetli kitabı o bilindik türden, kuru ansiklopedik bir şehir tarihi kitabı
olarak nitelendirmek kitaba ve yazarına haksızlık olur. Zira Sinan Yılmaz,
edebiyatla beslediği kendine has üslubuyla bu güzel şehri adeta okurun elinden
tutarak ona doyasıya gezdiriyor. Bazen tarihin derinliklerine dalıyor, bazen
Kızkulesi'nin sapağında mitolojiye uğruyor. Tasavvuf duraklarında soluklanıp
Aziz Mahmud Hüdayî'yle nefesleniyor. Okurun bu kadim şehirdeki güzelliklerin
hiçbirini ıskalamadan yaşamasını ve onları içselleştirmesini sağlıyor. Kitabın
arka kapağında kitaba dair şunlar söyleniyor:
"Tıpkı insanlar gibi, şehirleri
de zengin kılan, biriktirdikleri değil midir? Üsküdar altın şehir, Üsküdar
zengin şehir. Onda bütün bir tarihimiz birikti, edebiyatımız, sanatımız,
musikimiz… Öyle gayesiz adımlarla sokaklarında yürümek ve bunca birikmiş olana
yokmuş muamelesi yapmak olur mu hiç? İşte, ustalar ustası Koca Sinan, bir parça
Mihrimah ve bir parça da Şemsi Paşa olmuş, Boğaz'ı seyrediyor. Nedim, bir Lale
Devri çeşmesinin kitabesinden bizlere tebessüm ediyor. Aziz Dede'nin neyinden
yayılan ses, Doğancılar Caddesi'ne bir uhrevi neşe saçıyor. Serviler ülkesinin
birbirine yaslanarak ayakta kalabilmiş iki şahidesi, yine kardeşlik destanı
söylüyor. Teknelerinde ebrular var, çiçekleri hep Necmeddin. O Kuzguncuk'ta
gördüğün kağıt, çoktan Beylerbeyi'ne varmış olan Ruşen Eşref'in defterinden
düşmüştür. O Bağlarbaşı'ndaki kavisli çizgiler, Abdülhak Şinasi Hisar'ı
iskeleden Çamlıca'ya çıkaran arabadan kalmıştır. Çengelköy'de baharı kovalayan
şu ressam Ahmet Yakupoğlu değil mi? Atik Valide'den inen sokağa sor, Yahya
Kemal nerede?
Gülnuş Emetullah Sultan Türbesi
önünde sohbete dalmış şu çift, belki de Mümtaz ile Nuran'dır. Yeni kıyafetleri
ile Millet Bahçesi'nde gezinense Bihruz Bey... En sevdalı bakışlar şimdi
Salacak'tadır, en işveli süzülüş yine Kızkulesi'nde. Korular baharda
erguvanlaşmakta, Boğaz, Kandilli önlerinde yine nehirleşmektedir. Küçüksu,
biriktirdiği büyük sözleri, kalbinin derinliklerinde dinlendirenleri bugün de
ağırlamaktadır. Dünle aranda incecik bir perde var. Kaldır o perdeyi, neler
göreceksin. Üsküdar, hâlâ bir başka, günden de mahrum olma. İşte şu aheste
yürüyen Niyazi Sayın ve o sıcacık üslûbu ile Hattat Sami Efendi'yi anlatan Uğur
Derman'dır. Üsküdar'ın biriktirdikleri ve Üsküdar'da birikenler bir Üsküdar
âşığı olan Sinan Yılmaz’ın kaleme aldığı Altın Şehir Üsküdar Kitabı’nda
toplandı."
Sinan Yılmaz Altın Şehir Üsküdar Kitabı'nda üslûbunun
güzelliğiyle Üsküdar'daki dinî mekânlar olan Abdurrahman Ağa, Ahmediye, Ahmed
Çelebi, Altunizade, Ayazma, Aziz Mahmud Hüdayi Efendi, Baki Efendi, Beylerbeyi,
Bodrumi Ömer Efendi, Burhaniye, Cevri Usta, Çınarlı (Abdullah Paşa), Çiçekçi
(Küçük Selimiye), Çinili Cami, Davut Paşa, Debbağlar (Tabaklar Camii veya
Konyalı Biraderler Camii), Eski Valide, Fethi Ahmet Paşa, Fenayi Tekkesi,
Fevziye (Bülbülderesi), Gülfem Hatun, Hacı Ömer, Hacı Yakup, İstavroz, Kaptan
Paşa, Kerime Hatun, Kuruçeşme, Mihrimah Sultan, Namazgâh, Osman Efendi, Paşa
Limanı, Rumi Mehmed Paşa, Büyük ve Küçük Selimiye, Selman Ağa ve Şemsi Paşa
Camilerine ses ve nefes oluyor. Okudukça sanki bu mekânların müdavimi gibi
hissediyorsunuz kendinizi.
Altın Şehir Üsküdar Kitabı'nın yazarı Sinan Yılmaz,
kitabının her bölümünün sonunda o bölümde istifade ettiği kaynakları
"Kaynakça" adı altında
sıralamaktadır. Aslında bu gibi çalışmalarda "Kaynakça"
kitabın en sonunda verilir. Söz konusu eser çok geniş olduğu için yazar bu yola
başvurmuştur. Bu kaynakçalardaki kitaplara bakarak yeni okuma listeleri de
oluşturabiliriz.
Üsküdar'ın arz-ı endam ettiği bu kitapta kelimeler adeta raks
ediyor.
Altın Şehir Üsküdar Kitabı'nı
benzerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri de güncel görsellerin sayıca
fazla oluşudur. Sinan Yılmaz bu müstesna kitaptaki fotoğrafları da bizzat kendisi
çekmiştir. Fotoğraflar siyah beyaz olarak yansımış kitaba. Kitabın ustaca
tasarımı da hayli dikkat çekiyor. Fakat yazı biraz ince olduğu için okumayı
zorlaştırıyor. Üsküdar'ın arz-ı endam
ettiği bu kitapta kelimeler adeta raks ediyor. Sayfalar ilerledikçe kendinizi
Üsküdar'ın masmavi büyüsüne kaptırıyorsunuz. Bu kitabı hakkıyla ve lâyıkıyla
okuyanlar son sayfayı çevirmeden tam bir Üsküdar âşığı olup çıkıyorlar.
Sinan Yılmaz'ın enfes bir üslupla üç yılda
kaleme aldığı Altın
Şehir Üsküdar Kitabı, şehir tarihi ve kültürüyle ilgili kitaplar vadisinde yepyeni
bir çığır açmış, tabir caizse bu alanda
çıtayı bir hayli yükseltmiştir. Eser aslında bu alanda kalem oynatacaklara yol
gösteren bir kitap olma özelliği de taşımaktadır. Bahsi geçen kitap, tabir
caizse "Şehir kitabı işte böyle yazılır" demektedir. Öte yandan bundan
sonra yazılacak şehir kitaplarının bir çoğu bu kitabın gölgesinde kalmaya
mahkûmdur.
Altın Şehir Üsküdar Kitabı gibi prestij
eserlerini her babayiğit yayımlayamaz. Çünkü bu kitapların hedef kitleri ve
meraklıları sayıca sınırlıdır. Üstelik pahalı çalışmalardır bunlar. Fakat tüm
bu zorluklara rağmen köklü yayınevlerimizden biri olan Ötüken Neşriyat bunu
hakkıyla ve layıkıyla başarmış görülüyor. Kültür ve edebiyat hayatımıza böyle
bir eseri bahşeden Ötüken Neşriyatı yürekten kutluyor, kitabın okurunun bol
olmasını diliyorum.