Bugün psikoloğa, ikinci randevuma gittim. Niye gittin dersen
valla ne yalan söyleyeyim seni anlatmak çok iyi geliyor. Zaten seni anlatmadığım
ne kaldı ki. Mesela seni rüzgarlara anlattım, her hissettiğin esinti sana
sevgimi fısıldıyor. Seni kuşlara anlattım, serçeler her ötüşünde benim selamımı
söylüyor. Seni denizlere anlattım, dalganın her kıyıya vuruşunda sana olan
sevgimi anlatıyor.
İşte bugün de seni psikoloğa anlattım. Ona her şeyi anlatabilirim
sanıyordum ama anlattıkça çoğalıyorsun. Seni sevdiğimi anlattıkça sevgim de
artıyor. Sevgi paylaştıkça arttığını biliyordum ama daha önce tecrübe
etmemiştim. Bak bu da demek oluyor ki daha önce senin gibi kimseyi sevmemişim. Sevgi
nedir öğrenmemişim. Psikologla önceki görüşmemizde ona, senin sevgine dair anlattıklarım
sanki denizden sadece bir damlaymış anlıyor musun? Sadece bir damla. Bugün
anlattıklarımı da sayarsak iki damla olur değil mi? Hayır bilemedin. Bir damla
bir damla daha iki damla olmaz. Daha büyük bir damla olur. Aşkın matematiği yoktur
çünkü. Ya az seversin ya da çok seversin. Kimse sana olan sevgimi hesaplayamaz.
Ne diyordum? Sevgine dair anlattıklarım sadece sevgi denizimden
birer damlaymış. Sevgi damlaların çöl gibi olan içime yağmur damlası gibi
düşüyor biliyor musun? Ben anlattım doktor dinledi. Dinledi, dinledi, dinledi…
Sonun da baktı ki ben susmayacağım.
“Boğazın kurumuştur bir bardak su iç” dedi.
Hakikaten boğazım kurumuş. Ben suyu içerken doktor sözü
aldı. “Tutku” dedi. “Tutulmuşsun” dedi. Anlamadım sayın doktor! Ben seviyorum,
çok seviyorum diyorum siz tutkudan bahsediyorsunuz?
“Tutku, bir şeye karşı duyulan aşırı düşkün olma hali,
şiddetli arzu duymak, müptela olmaktır. Biraz daha açık konuşmak gerekirse; bir
şeye kendini kaptırmış olana, bir derde bir hastalığa tutulmuş olana ve düşkün olana
denir” dedi.
“İçkiye, kumara müptela olmak tutkudur mesela. Bu tutku
insanın aklını, muhakemesini, bilincini kör eder. İnsanı kör kuyulara atar
Allah korusun. Ha bi de tutku sevginin hastalıklı halidir. O yüzden sevgiyi tutkuyla
karıştırmamak gerekir. Tutku duyan insan, aç kurtlar gibi elde etmek ister.
Tutku duyduğuna eşya gibi sahip olmak ister. Onu kendi mülküne katıp esir almaya
benzer. Oysa sevgi öyle değildir.”
“Ne diyorsun doktor, benim sevmediğimi mi söylüyorsun?” diyerek
çıkıştım.
Doktor, “Seviyorsun elbette. Ama bu sevgi hastalıklı bir hal
almış sende” dedi ve anlattı. Bu sefer de o anlattı ben dinledim. Dinledim,
dinledim, dinledim…
Sustum ve derin düşüncelere daldım. Zaten benim doktorda ne
işim vardı? Galiba adam doğru söylüyor diye düşündüm. Çünkü adam güzelce,
mantıklı bir şekilde anlattı.
Sevgi karşılık beklemeden yakın ilgi duymakmış. Şefkatle
bağlılık göstermekmiş. Sevgi beklentisiz olabilmekmiş. Sevgi sahip olunsun
olunmasın yine de sevebilmekmiş. Sevgi her türlü fedakârlığı göze aldıracak
kuvvetli bir duyguymuş. Sevgi arzu ve isteklerine hâkim olabilmek, incitmemek,
kırmamakmış. Sevgi gökyüzünde uçan bir kuş gibi özgür bırakmakmış. Onu tutku kafesine
esir almamakmış… Sevgi onu elde etmek değil, sevdiğiniz insanın mutluluğu için
bir şey yapmakmış…
Psikolog beni şaşırttı doğrusu. Hiç beklemiyordum bunları. “Biraz
düşünmem lazım” dedim. Çünkü kafam karıştı. Seni gerçekten seviyor muydum?
Yoksa sana müptela mı olmuştum.
Ha az kalsın unutuyordum, doktor kitap okumayı sevip
sevmediğimi sordu bir de. “Kitap okumayı seviyorum” dedim. Tabi seni sevdiğim
kadar olmasa da. O zaman dedi “bir sonraki görüşmemize kadar Erich From’un
Sevme Sanatı adlı kitabını okur musun?”
“Valla doktor sevmek bir sanatsa, diğer sanatların canına
bile okurum” dedim. Doktor gülümsedi.
Psikolog iki hafta sonra tekrar gel dedi. Gelirim tabi
doktor, yine gelirim. Ben sevdiğim için canımı veririm. Hem varsa sevgimde bir hastalık
onu da düzeltirim…
Kitabı alıp hemen okumaya başladım. Çünkü seni sevmek bir
sanatsa, hemen bu sanatı öğrenmeliydim. Okuduğumu göstermek için sana kitaptan
bir alıntı yapıyorum:
“Eğer kişi, sadece bir tek insanı sever ve onun dışındaki tüm çevresine kayıtsız kalırsa, onun sevgisi sevgi değildir. Eğer ben birini seviyorsam, herkesi seviyorumdur, dünyayı, yaşamayı seviyorumdur. Eğer bir kişiye “seni seviyorum” diyebiliyorsan, “sende herkesi seviyorum, seninle tüm dünyayı seviyorum, sende aynı zamanda kendimi de seviyorum” da diyebilmeliyim.”