M.
NİHAT MALKOÇ
İnternet
medyası basılı medyaya karşı
Zaman pek çok şeyi değiştiriyor
hayatımızda. Değişmeyen tek şey kaldı hayatımızda; o da değişim… Değişime
direnenler de zamanla değişmek zorunda kaldılar. Teknolojik gelişmeler sınır
tanımıyor. Dünyada ve Türkiye’de internet iletişim ağı kurulalı beri alışkanlıklarımızda
ve ilgi alanlarımızda çok köklü değişimler oldu. İnternet, hayatımızı
değiştirdi. Artık dünya bir tık ötemizde duruyor. Bir tuşla milyarlarca sayfaya
ulaşabiliyorsunuz. İster bilgi, ister belge, isterse haber olsun; aklınıza
gelen her şey yanı başınızda. Ciltler dolusu kitap bir portalda toplanabiliyor.
Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Öğrenmek ve araştırmak isteyen
meraklıların işi iyice kolaylaştı günümüzde.
Günümüzde internet medyası kısıtlı
imkânlarla çok büyük atılımlar gerçekleştiriyor. Sanal ortamda onlarca haber
sitesi var. Bu sitelerin bir kısmı sağlıklı bir altyapıya sahip değil. Bazıları
kopyala yapıştır yaparken, bazıları işlerini hakkıyla yapıyorlar. İnternette yayın yapan gazeteler ve haber
siteleri görsel ve yazılı basınla başa baş mücadele edecek güce eriştiler.
Türkiye internetle tanışalı çok seneler oldu. Bu süre içerisinde Türkçe
portallar akıl almaz miktarda arttı. Fakat içerik konusunda bu zenginliği ve
çeşitliliği çok da göremedik. İçerik açısından güven vermeyen, yanlış
yönlendirmelerde bulunan sitelerin sayısı hiç de az değil. Bunu önlemek için
internetin iyi denetlenmesi, acilen belli bir nizama kavuşturulması gerekir.
Batılı ülkeler bu meseleyi çoktan hallettiler; internetteki başıboşluğun önüne
geçtiler. Ülke olarak bizdeki internetin de bir etik kurulu oluşturulmalıdır.
Bu alana bir düzen verilmelidir. Canı isteyen kafasına göre site kurup
insanları yanlış yönlendirmemelidir.
Teknolojinin ışık hızıyla gelişimini
sürdürdüğü, hayatın iyice kolaylaştığı, bilgiye ulaşma imkânlarının görülmemiş
bir biçimde arttığı bu uzay çağında internetin gücünü hiç kimse inkâr edemez.
İnterneti kötü bir vasıta olarak göstermek haksızlıktır. Yerinde kullanılırsa
bu bir nimettir aslında. Fakat bu nimeti kötü emellerine alet edenlerin sayısı
da az değildir günümüzde. Bıçak misalidir internet... Nasıl ki bıçak usta bir
cerrahın elinde hayat kurtarıp, bir katilin elinde hayatları söndürüyorsa işte
internet de iyi niyetli kişilerin elinde faydalı bir araç olurken kötülerin elinde
ahlak kirliliğine dönüşebiliyor. Bu yüzden internetin kısa zamanda tam olarak
kontrol altına alınması gerekir. Başıboşluk her zaman felaket getirir.
İnternet konusunda vatandaşlar olarak
duyarlı olmalıyız. İnternetin zararlı etkilerine karşı milletçe topyekûn
mücadele etmeliyiz. Öncelikle otokontrol gerçekleştirilmelidir. Çünkü hepimiz
bu gemide yolcuyuz. Gemi batarsa hepimiz zarar görürüz. İnternette sansür
olmasın ama insanlar da bu milletin hassasiyetleriyle oynamasın. Bizi biz yapan
ahlakî değerlerimizi yok farz edenlere fırsat vermeyelim. Çocuklarımızın
çizgiyi aşmalarına göz yummayalım.
Günümüzde
yerel medya her geçen gün güç kaybetmektedir. Çünkü ulusal, hatta küresel medya
yerel medyaya yaşama şansı tanımamaktadır. Öte yandan sanal medya bu çağın
modern habercilik işlevini üstlenmiş bulunmaktadır. Gidişimiz gösteriyor ki
yakın zaman içerisinde medya bütün bileşenleriyle sanal dünyaya kayacaktır.
Yakın bir gelecekte kâğıdın pabucu
dama atılabilir. Artık her şey internetten gerçekleştiriliyor. Banka işlemleri,
çeşitli ödemeler, siparişler hep bu yolla yapılıyor. Ciltler dolusu eser bir programa
sığdırılabiliyor. Evlerdeki kitap yığınları internet sayesinde erimeye başladı
bile. Kimse eskisi kadar kitap almıyor. Ansiklopediler tercih edilmiyor.
İnternet evlerimizdeki ve hayatımızdaki yükü iyice hafifletti. İnternet yeni
bir hayat demek!...
Sınırları yerle bir eden sosyal medyanın gücü
Eskiden güce
dayalı bir sömürgecilik anlayışı vardı dünyada. Büyük devletler gözlerine
kestirdikleri zayıf ülkeleri kaba kuvvetle ve silahlarla korkutarak işgal
ederlerdi. Bu durum yüzyıllarca devam etti. Fakat günümüzde top ve tüfekten
daha etkili sömürgeleştirme araçları var. Onların başında bütün dünyayı tek bir
kuşakta toplayan internet geliyor. Günümüzde sınırlarınıza ne kadar güçlü
ordular ve askerler konuşlandırırsanız konuşlandırın internetin ülkenize
girmesini engelleyemediğiniz müddetçe koca bir mâziyi ve sizi siz yapan
değerleri içselleştiren beyinlerinizin işgal edilmesinin önüne geçilmesinde bu
askerî gücün çok fazla bir etkisi olmayacaktır.
Yirmi birinci yüzyılın yaşamakta
olduğumuz bu ilk çeyreğinde iletişim araçları ve sosyal medya hayatımıza
tamamen egemen olmuş durumdadır. Bireyleri esaret altına alan iletişim araçları
ve sosyal medya platformları iletişim kurmanın dışında kamuoyu oluşturma, bilgi
edinme, sosyalleşme ve eğlence gibi birçok alanda hayatımıza yön vermektedir. Günümüzde
Facebook, Twitter, Instagram, Messenger, WhatsApp, Snapchat, Skype, Tumblr,
YouTube, Wikipedia gibi sanal ortamlar hayatın olmazsa olmazları konumuna
getirilmiştir. Ellerimizden düşürmediğimiz cep telefonları ve tabletler bu
süreci hızlandırmıştır.
Sosyal medya deyip de geçmeyin. Bu
mecra her geçen gün güç kazanıyor. Günümüzde hemen bütün dünyada gerçek iktidar
sosyal medyanın elindedir. Zira sosyal medya, insanların belli konularda
örgütlenmesini de kolaylaştırıyor. Bu yolla bir araya gelen insanlar birçok
konuda tepkilerini ortaya koyabilmektedir. Hatta iktidarları değiştirmede ve
onlara gözdağı vermede sosyal medyanın etkisi inkâr edilemeyecek kadar ileri
boyuttadır.
Sosyal medya bugün bir tehdit
vasıtasına dönüştürülmüştür. Dünyanın jandarmalığına soyunan malum devletler,
istemedikleri ve söz geçiremedikleri yöneticileri değiştirmek veya hizaya
getirmek için sosyal medyayı etkin olarak kullanmaktadır. Öncelikle Tunus'ta
başlayan ve Ortadoğu'yu kasıp kavuran Arap Baharı buna örnektir. Zengin petrol
ve doğalgaz rezervleriyle tüm dünyanın ilgi odağı hâline gelen ve iştahları
kabartan Ortadoğu coğrafyası sanal medya marifetiyle ve sosyal medyanın gücüyle
hızla ve kolayca dönüştürülmüştür.
Mısır'da halkın seçtiği Muhammed
Mursî tarafından kurulan meşru hükümetin düşürülmesinde ve yerine Abdülfettah el Sisi öncülüğündeki askerî yönetimin getirilmesinde
ABD'nin kışkırttığı sosyal medya ve onun aktif kullanıcıları etkin roller
oynamışlardır. Daha doğrusu ABD'nin kurnaz yöneticileri ateşe elle dokunmak
yerine sosyal medya maşasını kullanmışlardır. Böylelikle ne elleri yanmış ne de
sıcak çatışma riski almışlardır.
Martin Heidegger'in
teşhisi: “Kamera, izleyiciye yöneltilmiş bir silahtır.”
İletişim araçlarının baş döndürücü
bir hızla geliştiği ve çoğaldığı, bilişimin hayatımızı çepeçevre kuşattığı
dijital bir dünyada yaşıyoruz. Hayatımız
cep telefonu ve bilgisayar merkezinde sürüp gidiyor. Onlar artık gözümüz
kulağımız, elimiz kolumuz oldu. Onların olmadığı bir dünyayı
düşünemiyoruz. Günümüzde aile
çevresinden çok, sosyal medya hayatımıza yön veriyor. Ailedeki o geleneksel
eğitim hayata yön veremiyor. Ebeveynlerin çocukları üzerindeki etkisi her geçen
gün azalıyor. Aile, okul ve arkadaş çevresi, yerini gerçek hayatta pek de
karşılığı olmayan sosyal medyaya, buradaki sanal ilişkilere bırakmaktadır.
Günümüzde
modernizmin meyvesi olan dijital hayat, yaşamın her alanına sirayet etmiş
bulunmaktadır. Bundan en çok da bilişim sektörü pay almıştır. Artık istesek de
istemesek de hayatımızın her safhası kayıt altına alınmaktadır. Varoluşçu
felsefenin ünlü isimlerinden Alman filozof Martin Heidegger'in “Kamera, izleyiciye
yöneltilmiş bir silahtır.” sözü görsel medyanın gücünü göstermesi bakımından
önemlidir. Geçen zaman görsel ve işitsel medyanın gücünü ve etkisini daha da artırmaktadır.
Bugün aslında
konuşulması gereken asıl şey medyanın gücünden çok, güçlülerin medyası
olmalıdır. Çünkü onlar emellerine kısa zamanda erişmek için medya alanında
inanılmaz derecede pahalı yatırımlara imza atmaktadırlar. Bu planlı bir
yatırımdır. Onlar bu yatırımların meyvelerini kısa zamanda alarak güçlerine güç
katmaktadırlar.
Sınırları
kaldıran internetin ortaya çıkışı hayat tarzlarımızı kökten değiştirmiştir.
İnternet kullanıcılarının çığ gibi artması sosyal medyanın gücünü de o ölçüde
artırmaktadır. Bugün tabir caizse en
güçlü iktidar sosyal medyadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi gizli saklı
kalmamaktadır. Bir yerde cereyan eden hadise anında bütün dünyaya
yayılabilmektedir. Bu durum bir domino etkisi yaparak birçok şeyi kısa zamanda
değiştirebilmektedir.
Fizikî sınırların aşılmasında
başarılı bir rol üstlenen sosyal medya, adeta patlamaya hazır bir bomba
gibidir. Bu bombanın kimin üzerine patlayacağının kararını yine dünyanın lider
ülkeleri vermektedir. Yani başta ekonomik alanda olmak üzere, bilişim alanında
ve silah sanayisinde güçlü olan aktörler sosyal medyanın da mutlak hakimi
durumundadır.
İletişim çağının en
büyük handikabı: İletişimsizlik
İletişim
araçlarının altın çağını yaşadığı bir zaman diliminde olmamıza rağmen bu çağın
en büyük meselelerinden biri de iletişimsizliktir. Bunun en önemli nedeni
iletişim araçlarının iletişim amacından çok, iktidar ve hakimiyet vasıtası
olarak kullanılmasıdır. Bu o meşhur bıçak meseline benzer. Cerrahın elinde
hayat kurtaran bıçak, katilin eline geçince hayat söndürmektedir. İletişim
araçları da amacının dışında güç
gösterisi için kullanıldığında iletişime değil, iletişimsizliğe ve gücün
zehirli meyvesi olan dayatmaya hizmet etmektedir. Bu durum iletişim çağında
iletişimsizliği beraberinde getirmektedir.
Toplumu
yönlendiren medya, özellikle günümüzde çok geniş bir etki alanına sahiptir. Medya
derken sadece gazeteler ve sosyal platformlar anlaşılmamalıdır. Sinema sektörü
de bu devasa çeşmeyi besleyen oluklardan biridir. Başta Hollywood olmak üzere,
dünyadaki sayılı sinema sektörleri güçlülerin dünyaya egemen kılmak istedikleri
düşünceleri yayma görevini üstlenmiş bulunmaktadırlar. ABD'nin bu kadar
büyümesinde ve sesini bu derece güçlü duyurmasında Hollywood'un tesiri yazılı
ve görsel medyadan az değildir. Aksine daha fazla olduğunu söylemek bir hakkın
teslimi demektir.
Günümüz
dünyasında sinema sektörüne büyük paralar harcanmaktadır. Egemen güçler pahalı
yapımlarla dünyayı kendi düşünce eksenlerinde döndürmektedir. Hiç kimse maddî
ve manevî karşılığını alamayacağı bir sektöre körü körüne yatırım yapmaz. Bu
pahalı yatırımlara imza atanlar, insanların bilinçaltlarını yeniden inşa
etmektedir.
Sinema ve
diziler demişken Türk sinema ve dizi sektörüne de birkaç satırla değinmekte
fayda vardır. Bugün televizyonlarımızda her gün onlarca dizi dönmektedir.
Bunların kahır ekseriyeti de bizi anlatmaktan, dinî ve millî değerlerimizden
uzaktır. Sanki birileri kendi dünyalarını ve hayat tarzlarını bizlere empoze
etmek için sinema ve dizi sektörünü aktif olarak kullanmaktadır. Dizilerimiz
Batı kültürünün Türkiye distribütörü gibi çalışmaktadır. Varsa yoksa Avrupaî
düşünceler ve yaşam biçimleri... Bizim dizi yapımcılarımız ve
yönetmenlerimiz adeta Batı'nın gönüllü
misyonerleri gibi çalışmaktadır. Bugün toplum bu kadar çok bozulmuşsa ve
değerlerinden bu kadar çok uzaklaşmışsa bunda sinema ve dizi sektörünün çok
önemli payı vardır.
Türk medyasının dünü, bugünü ve yarını
Tarih ve
edebiyat derslerinde öğrencilere "Osmanlı'da çıkan ilk resmî gazete 1831
yılında yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayî'dir." deriz. Sonra ilk
yarı resmî gazete olan Ceride-i Havadis'i ve ilk özel gazete olan Tercüman-ı
Ahvâl'i anlatırız öğrencilere. Daha birçok gazete yayımlanmış Osmanlı'nın
duraklama ve çöküş sürecine girdiği yıllarda. Onları Cumhuriyet döneminde
çıkanlar takip etmiş. Neticede bugüne gelinmiş.
Osmanlı ve
Türkiye dönemi gazeteciliğini ve gazetelerini etraflıca anlatmaya kalkarsak ele
aldığımız konu gereksiz yere uzar gider. Mevzumuz da bu değil zaten. Fakat
sözün bu noktasında geçmişten bugüne gelen medyamızın sorumluluğuna ve kimlere
hizmet ettiğine dair birkaç kelâm etme hakkımızı da kullanmak isteriz.
Bir kere
şunu söylemek gerekir ki tarihten bugüne kadar tam anlamıyla gücünü milletten
alan bir medyamız ne yazık ki olmamıştır. Her gelen medya organı birilerinin
sesini daha gür çıkarmanın ve birilerini cilalamanın peşinde olmuştur. Bunu yaparken de hakkaniyetli davrandıklarını
söylemek ne yazık ki pek de mümkün değildir.
Geçmişten
bugüne gelen tarihî süreç içerisinde medya organlarımıza baktığımızda belli
başlı egemen güçlerin yayın organı olduklarını görürüz. Geçen zaman içerisinde
isimler değişse de adresler değişmemiştir. Geçmişte birçok medya organı halkın
değerleri yerine bize ecnebî değerleri pazarlama yarışı içerisine girmişlerdir.
Çünkü onların üstlerindekiler ve onları finanse edenler böyle emir
buyurmuşlardır. Kökü dışarıda olan bu yayın organları bizlere, inancımızla ve
kültürümüzle uzaktan yakından alâkası olmayan yeni bir kimlik ve kültür
dayatmışlardır. Onlar mevcut kadim değerlerimizi çirkin ve iptidaî gösterirken
kendi dayatmalarını modernlik cilasıyla cilalamışlardır. Bunu yapanlar, her zaman olduğu gibi hep
perdenin arkasında olan biteni seyretmiş, neticeye göre taktiklerini güncellemişlerdir.
Bu sadece yazılı medya için geçerli bir şey değildir.
Günümüzde
Türk internet medyası da benzer güçlerin at oynattığı sanal bir alan olarak
karşımıza çıkmaktadır. Fakat bugünün dünden farkı, öz değerlerine bağlı
kesimlerin de kendilerine göre belli başlı medya organlarına sahip olmalarıdır.
Yani günümüzdeki sanal medyamızda yine tekellik ağır bassa da, genel itibariyle
çok sesli bir görünüm arz etmektedir. Bu, farklı seslerin ve farklı inançların
hayatını devam ettirmesini sağlamaktadır. Aslında demokrasi dediğimiz de bu
farklı seslere hayat hakkı tanımaktır.
Hız ve haz çağında
insanın sekülerleşmesi
Günümüzü
birkaç kelimeyle anlatmamız istense, ben "milenyum" da denilen bu
çağı "hız" ve "haz" sözcükleriyle anlatmak isterdim.
Gerçekten de hızın ve hazzın egemen olduğu, gerçeğin her geçen gün büyük bir
irtifa kaybederek sanalın gölgesinde kaldığı talihsiz bir zaman diliminde
yaşıyoruz. Sanal medya da bunun tuzu biberi oluyor.
Bugün milletçe ne yazık ki Orhan
Veli Kanık'ın "Böcekler"
şiirinde dile getirdiği "Düşünme,/Arzu et sade!/Bak, böcekler de öyle
yapıyor." durumunu yaşıyoruz. Bu durum insanlığın onu "yaratılanların
en şereflisi" yapan durumdan ne kadar da uzaklaştığını gösteriyor. Her
geçen gün insanlık denizinin suları çekiliyor, yüreklerimiz çölleşiyor.
Tarihe dönüp baktığımızda Batı'nın
çatışmadan, Doğu'nun ise müzakereden beslendiğini görürüz. Onun içindir ki
Batı'nın bize dayattıkları hep şiddet içermektedir. Mizacımızla örtüşmeyen bu
dayatmalar bizim fıtratımıza da; sevgi, hoşgörü ve merhameti gönüllere
yerleştirmeyi gaye edinen o güzel inancımıza da ters düşmektedir.
Günümüzde sosyal medya özel
hayatımızda her neyimiz varsa ortaya döküyor. Özel hayatın gizliliği kavramı
tarihin çöp sepetine atılıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan sözde
gazeteciler, klavyelerin başına geçerek değişik kisvelerle şahsiyet cellatlığı
yapılıyor.
Zamanımıza medya çağı da denebilir.
Çünkü günümüzde medyanın sanalı da, sanal olmayanı da hemen her konuda gündem
belirleyici oluyor. Özellikle sosyal medya kadim değerlerimizi
değersizleştiriyor. Onların yerine kendi değerlerini ikame etmeye çalışıyor.
Sanal misyonerlik de diyebileceğimiz bu iş, çağımızın en tehlikeli mesleğidir.
Tehlikesi her geçen gün saldırılara maruz kalan ve her saldırı da irtifa
kaybeden imanlı bir nesli tehdit etmesinden kaynaklanıyor. Bu nesli korunaksız
bırakırsak elimizden uçup gidebilir.
Bu çağda bütün insanlık medya
kuşatması altında öz benliğini koruma mücadelesi veriyor. Seslisinden
görüntülüsüne, sanalından gerçeğine kadar bütün medya özellikle Müslümanları
hedef seçiyor. Çünkü değer hükümlerini muhafaza eden bir onlar kaldı. Batı
dünyası Müslüman gençliği ayartmak için onun önüne afili ikonlar ve idoller
koyuyor. Zaman içerisinde nesiller
avuçlarımızdan kayıp gidiyor. Bunu önlemek bugün hiç de kolay değildir.
Öncelikle ve özellikle tehlikenin farkında olmak gerekir. Bunu hafife almak
baştan kaybetmek anlamına gelir. Çünkü artık medya, kırmızı görmüş boğa misali,
gözü dönmüş bir vaziyette saldırıyor. Bu
çirkin saldırılar karşısında ayakta kalmak her geçen gün zorlaşıyor.