M.NİHAT MALKOÇ
Hayatımızın en güzide zaman dilimleridir bayramlar… Hem
dinî, hem de millî bayramlar diğer günlerden çok farklıdır şüphesiz. Fakat
özellikle dinî bayramlarda bambaşka bir hava eser gönül coğrafyamızda.
Kanatlanır hissiyatımız.
Dinî bayramların vakti "kameri takvim" e göre
hesaplandığı için, bayramlar her yıl aynı tarihe rastlamaz. Her yıl onar günlük
gerilemeyle gelen ramazan ve kurban bayramları böylece değişik mevsimlerde
kutlanabilmektedir. Bu da hayatımıza ayrı bir renk ve heyecan verir. Bir
bakarsınız yazın ortasında, bir bakarsınız güz başında karşılar sizi bayramlar…
Bu yıl kurban bayramını kış mevsiminde kutluyoruz. Kışın da
bayram olur mu demeyin. Pekâlâ, oluyor işte… Üstelik kışın soğuk ve monoton
havasını yumuşatıyor o mübarek bayramların getirdiği coşku ve heyecan… Gerçi
günümüzde bayram coşkusu yok denecek kadar az… İnsanlar hayatın acımasız
çarklarında ezilip büzüldükleri için bayramların hazzını tadamıyorlar. Çünkü
değerler ve ihtiyaçlar çok değişti. İnsanların gelir düzeyleri arasında
uçurumlar var. Dar gelirliler bayrama buruk giriyor her zamanki gibi… Çünkü
yine elde avuçta yok bir şey… Anne babalar çocuklarına karşı mahcup ve
boyunları bükük… Bu durumu vaktiyle kıymetli şair Abdurrahim Karakoç “Bayramlar
Bayram Ola” adlı şiirinde ne kadar güzel dile getirmişti:
“Güneş
yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı " bayram" dedi,
yalınayaklı
Adam " Bayram" dedi tam
ağlamaklı
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi dili tutuldu
Güç bela ağzından bir " of"
kurtuldu
Oğlu " Bayram dedi sırtı yamalı
Adam " he ya" dedi gözü
kapalı
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış: tuz yok, sabun yok
Avrat " Bayram" dedi eğdi başını
Adam " evet" dedi, sıktı dişini”
Bugün de yukardakinin benzeri
manzaralar yaşanmıyor mu sanıyorsunuz? Tok olan, aç insanın hâlinden ne anlar
ki!... Bencillik almış başını gidiyor. “Komşusu açken tok yatan bizden
değildir” diyen bir Nebi’nin ümmeti olmamıza rağmen bu anlayışın zerresi
kalmamış bizde… Oysa bayramlar paylaşmanın ve dostluğun açığa çıkarıldığı
müstesna günlerdir. Fakat bu anlayış mâzide kaldı anlaşılan. Oysa acılar
paylaşıldıkça azalır, neşeler paylaşıldıkça artardı anlayışımıza göre.
Yüreklere sevgi ve barış tohumları
ekmek için vesileydi yaşadığımız bayramlar. Kavga, kin ve nefrete set çekmek
için bayramlar iyi bir fırsattı. İçimizi kıpır kıpır oynatan, dostluk, barış ve
huzur eken bahçıvandı bayramlar… Çocuklar sınırsızca eğlenirlerdi bu özel
günlerde. En çok da onlar yaşardı bayramları doyasıya. İçimizdeki heyecan ve
şevk, hayatın her zerresine yansırdı bu günlerde. Sanki gökyüzü de gülümserdi
bizimle. Güneş daha bir arzuyla ısıtırdı maddenin soğuk ikliminde buzlanan
düşlerimizi.
Yoksullar, kimsesizler ve yaşlılar
gözetilirdi geçmişteki bayramlarda. Fakat bugün bayramlar da ferdileşti her şey
gibi. Bayramları da içimizde yaşıyor ve yaşatıyoruz. Paylaşmanın olmadığı yerde
bayramlar ne kadar bayram olabilir ki!... Hangimiz bu mübarek günlerde, gözü
kan yaş dolan bir garibin gözyaşını sildik? Onun dertlerine derman olduk;
yalnızlığını paylaştık. Bu gibi dinî, ahlâkî ve sosyal hassasiyetler çoktan
unutuldu. Neden ama neden? İnsanlıktan mı uzaklaştık ne?
Nerede o eski bayramlar diye söze
başlarız hep… Bu nostalji fırtınası dinecek gibi değil. Resulullah Efendimiz:
“İki günü aynı olan zarardadır” demişti. Bizim iki günümüz aynı değil ama bu
neye yarar? Çelişkiler yumağı içerisinde bir önceki günümüz, bir sonrakiyle
bağdaşmıyor. İflasa sürükleniyoruz farkında olmadan. Bu maddî iflastan daha
beter. Her geçen gün çamura saplanıyoruz. Geçen her dakika bizi bizden
koparıyor. Aynadaki suretimize yabancılaşıyoruz farkında olmadan.
Oysa ne güzeldir bizim bayramlarımız…
Eş dost, akraba ve mezar ziyaretleri bayramların ayrılmaz biz parçasıdır. Fakat
günümüzde bayramlar tatil için fırsat olarak görülüyor. Tatilciler kazanıyor
neticede. Kurban bayramlarında kurban kesmek bazılarınca angarya görülüyor.
Onun için de vakıf ve derneklere para verilerek kurbanlar vekâlet yoluyla
kesiliyor. Eskiden kurban sahibi keseceği hayvanı görür, onu yedirir, başını
okşar, hayvanla duygusal bir bağ kurardı. Şimdi her şey uzaktan kumandalı oldu.
Bu uygulamalar her ne kadar dinen caizse de etik ve hissî açıdan uygun
bulmuyorum. Gerçi kurbanın fakirlere dağıtılması esastır. Bazıları bu işi
külfet olarak gördüğü için hiçbir şeye dokunmadan işin içinden çıkıyorlar.
Eskiden bayramlara günler öncesinden hazırlanılırdı. Nur yüzlü nineler tatlılar için hamur açarlardı. Dedelerimiz torunlarına bayramlıklar alırlardı. Oysa günümüzde dedeler huzurevlerine, nineler Darülacezeye yollandı. Ne dede kaldı, ne nine… Geniş aileden çekirdek aileye dönüş gerçekleşti. Artık elini öpüp hayır duasını alacağımız yaşlı ninelerimiz ve kalbindeki nur, sakalına yansımış dedelerimiz yok hanelerimizde. Onları bayramlarda ya hatırlamıyoruz, ya da huzurevlerinde adet yerini bulsun diye göstermelik ziyaret ediyoruz.
Bayramlarda gidip
gelmeler sıkça yaşanırdı eskiden. Artık telefonla kutluyoruz eş dost
bayramlarını. Hatta kısa bir mesajla geçiştiriyoruz işi. Oysa bir dostunuzun
boğazına sarılıp koklamak, onu görmek ve dertleşmek neye değmez ki!....
İdrak etmekte olduğumuz kurban bayramı çok mühim mesajları
temsil eden büyük bir ibadetin gerçekleştiği apayrı bir zaman dilimidir. Kurban
Allah’a yaklaştırır insanları. Sevgili Peygamberimiz: “Âdemoğlu kurban bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha
sevimli bir iş yapmış olmaz” diyor. Demek ki gücü yeten herkes kurban
keserek Allah’a manevî açıdan bir adım daha yaklaşmalıdır. Bunu bir külfet
olarak değil, bir fırsat olarak değerlendirmelidir. Fakat her işte olduğu gibi
kurbanda da ölçüyü kaçırıp işi gösterişe dökmemeliyiz. Zira ibadette esas olan
Allah’ın rızasını umarak yapmaktır. Nitekim Yüce Allah, kurbanları kastederek “Onların etleri ve kanları asla Allah’a
ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız ulaşır...” buyurarak işin maddî
yönüne değil, gaye olarak görülen manevî yönüne dikkat çekmiştir.
Gelin bayramlarımıza eski heyecanını ve manasını iade
edelim. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bayramlara bayram neşesi katalım.
Komşularımızı, eş, dost ve akrabalarımızı ziyaret edelim. Büyüklerin ellerinden
öpüp hayır dualarını alalım. Aramızdan ayrılan yakınlarımızı da unutmayalım.
Kabirlerine gidip Kur’an okuyalım. Hepimizin gideceği nihai durak değil midir
toprak?...Kesilen kurbanları buzdolaplarına doldurup bir yıl bekletmeyelim.
Paylaşalım ki bayramlar muhtaçlar için de bayram olsun. Lâfta kalmasın
bayramlar… Bayramlara kaybolan ruhunu kazandıralım. Sözlerimi tamamlarken kurban
bayramınızı en içten dileklerimle kutluyor, tüm dünya Müslümanlarına hayırlar
getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.