M. NİHAT MALKOÇ

 

            Evlât, evlâtlarımız... Hayat bahçesinin rengârenk ve eşsiz kokulu gonca gülleri... Onlar bir çiçek olmanın ötesinde yüce Allah'ın bize sunduğu tatlı meyvelerdir. Hayat dediğimiz süreçte tohumdan fidana, fidandan ağaca doğru evrilirler. Yetişme süreçlerinde sayısız meşakkatlerle karşılaşsak da hayat onlarla güzeldir. Onların olmadığı bir dünya, güllerden yoksun bir bahçeden farklı değildir. Onların varlığı, anne babaların en büyük bahtiyarlığıdır.

 

            Çocuk, bir yönüyle de geleceğe yapılan manevî bir yatırımdır. Onun içindir ki çocuksuz bir aile düşünülemez. Çocuklar ailenin, eşleri birbirine bağlayan çimentosudur. Her anne baba haklı olarak zorlu aşamalardan geçirdikleri çocuklarının mürüvvetlerini görmek, onlarla gururlanmak isterler. Bu hayatın (haddizatında Allah'ın) onlara bir hediyesidir.      

 

            Trabzon'umuz bir büyük evlât acısına şahitlik ediyor bugünlerde. Doğu Karadeniz'in incisi olan Trabzon'da, sorumsuz ve vicdansız bir katil yüzünden bir babanın Can'ı gitti. O, bir Can'dı; çok gördüler. O bir melekti henüz. Bağrı yanık annesinin biricik Kerem'iydi.

 

            Kerem henüz dokuz yaşında bir çocuktu. Geleceğe dair hayalleri vardı. Onun için her gün kalkıp okuluna gidiyordu. Anne babası da onun yarınlarını düşünerek ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyordu. Ülkemize iyi bir evlât yetiştirme uğraşı içindeydiler.


            Çocukları 10 Haziran günü evinin önünde masumca oyun oynarken başına isabet eden bir yorgun mermi yüzünden bir aile kıyameti bu dünyada yaşadı, daha doğrusu bir aileye kıyamet yaşatıldı. Bir körpe ana kuzusu olan Kerem Can Özdemir, o ufacık bedeniyle günlerce yoğun bakımda hayat mücadelesi verdi. Başta anne babası olmak üzere herkes bu minik yavrunun kurtulması için dua etti. Fakat ne yazık ki bu hayat mücadelesini kazanamadı.  Anne ve babasının yüreğini hüzünlere gark ederek bir anda melek olup cennete uçtu.

 

            Kerem Can'ı canından eden, onun körpe hayallerinin yeşermesine müsaade etmeyen, onu bu hayattan koparan katil henüz tespit edilebilmiş değil. Elini kolunu sallayarak geziyordur. Belli ki bu cinayetten sıyırdığını zannediyor. Ama en büyük mahkeme ötelerde. O katil "Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur."(Maide 32) ilâhî gerçeğini bilmiyor mu?      

 

            Olur ya kişi, yaptığı zulüm ve haksızlıklardan bu dünyada belki kurtarabilir. Fakat mutlak olan Allah'ın mahkeme-i kübrasından kurtuluş mümkün değil. Bir de vicdan denen polis var. O polis, o zalim kişinin gününü gece edecektir. Yaktığı canların bedduasından nefes aldıkça asla kurtaramayacaktır. Ne bu dünyada ne de ötekinde huzur ve necat bulamayacaktır.  Ama bu iş, anne ve babanın yüreğine su serpilsin diye, mahşere bırakılmamalıdır. Devlet bu caninin yakasına güçlü elleriyle  derhal yapışmalıdır. Cezasını bu dünyada da görmelidir.

 

            Yeter artık, yeter! Bıktık, usandık aynı teraneden, gına geldi. Bu amansız ve anlamsız silah merakı, silahla havaya ateş etme saçmalığı bitsin artık. Bu ilk değil, belli ki son da olmayacaktır. Sizin saçma sapan silah merakınız yüzünden kaç tane daha Kerem Can ölmeli, kaç tane daha anne baba yüreği kor ateşlerle dağlanmalı? Söyleyin! Söyleyin!

 

            Düğünde, şenlikte, kutlamada, can sıkıntısında havaya ateş açmak da nedir yahu? Bu nasıl bir psikolojidir? Bu nasıl bir ruh hâlidir? Bu nasıl bir manyaklıktır?  Lânet olsun sizin silahla havaya ateş açma saçmalığınıza! Oysa silah atmanın yeri poligonlardır. Gidin orada egonuzu tatmin edin. Yeryüzünü atış poligonu mu sanıyorsunuz? Hiç mi sizde din, iman, insaf yoktur? Hiç mi sizde Allah korkusu yoktur? Hiç mi empati yapmazsınız siz?

 

            Devletimiz silah ruhsatı verirken artık Kerem Can'ları düşünsün. Her başvurana silâh ruhsatı vermesin. Silah ruhsatı almak iyice zorlaştırılsın. Bu hususta kılı kırk yarsın yetkililer. Bu konuda sert ve caydırıcı tedbirler alınsın. Silah taşıma ruhsatı olmayanların, silahlarını üzerlerinde bulundurması engellensin. Aksi hareket edenlere sert yaptırımlar uygulansın. Gerekirse bir süreliğine de olsa silah ruhsatı verme işi durdurulsun. Devlet gerekeni yapsın.

 

            Hayat bu kadar ucuz olmamalı bu ülkede. İnsanlar canlarının çektiğini yapma lüksüne sahip olmamalıdır. Kişinin kendi hakkının, birilerinin hakkının çiğnendiği noktada  bittiği gerçeği unutulmamalıdır. Suç işleyenler hak ettikleri cezayı mutlaka görmelidir.

 

            Evlât deyip de geçmeyin. Evlât hayatın öznesidir. Evlât, anne babanın nefesidir; o giderse nefesin gider. Evlât, anne babanın sesidir; o giderse sesin gider. Evlât, anne babanın adresidir; o giderse adresin gider. Siz "Evlât acısı nedir?"  bilir misiniz? Evlât acısı, ifadesi kelimelerle dile getirilemeyen; acıların en derini, en koyusu ve en büyüğüdür. Evlât acısı, siz yaşamaya çalıştıkça boğazınızı sıkan hoyrat bir eldir. Evlât acısı kanınıza karışan zehirdir. Evlât acısı, tesiri ne kadar büyükse mükâfatı da o kadar büyük olan ilâhî bir imtihandır.

 

            Evlât candır, evlât geri getirilemeyen yegâne şeydir. Allah böyle büyük bir acıyı hiç kimseye göstermesin. Rabbim; Kerem Can'ın, başta yürekleri yaralı  annesi ve babası olmak üzere, bütün yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Allah, onlara dayanma gücü versin. Dahilimizde ve haricimizde bir daha böyle büyük acılar yaşanmasın.

 

            Küçük Kerem'in mekânı zaten cennettir. Ruhu şâd olsun.

 

 

( Bir Annenin Can'ı Gitti başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 20.06.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.