Ailem ve Ben
Annemin Hayatı Ölümü ve Çıkardığım Dersler
Annem hayatıyla olduğu gibi ölümüyle de bize dersler verdi. Hayatında gösterdiği tavırların bu gün anlamlı olduğunu düşünüyorum bu gün. Hayatı boyunca büyük çileler çekmiş bir kadın. Bu konuyu ifade ettiği halde bize bir türlü inandıramamıştı. Ailesinin en büyük kızıydı. Kendisinden büyük bir abisi vardı yalnızca.
Genç yaşta evlendirildi. Ne bir eğitim alabildi, ne de gençliğini yaşayabildi. Annesi yemek yapmayı bile öğretmemişti ona. Onun tabiriyle tarla ve inek peşinde geçti ömrü. 18 yaşına gelince kısmeti çıktı. Hiç görmeden evlendi. Görücü usulü denilen evlilik şeklinin en yoz türüydü bu. Sevdiği adamı unutmak zorunda kaldı. Ona türküler söylüyordu aslında tarlada çalışırken.
Evlendiği adamı gerdek gecesi gördü. Babası gibi hocaydı o da. Kayınpederi de hocaydı. Bir köyden öbür köye at sırtında gelin götürüldü. Bu kez kaynanasının emrinde rençberlik yapmaya devam etti. Hemen çocuk sahibi oldu. Art arda doğumlar yaptı.
Kocası askere gitti. Yalnız kaldı. Bebeğinin mamasını katı yaptığı için ölümüne sebep oldu. O zaman yaptığı duanın kabul edildiği bu gün anlaşılmış oldu. O günkü duası : Allah'ın bir daha ona evlatlarından birinin ölümünü göstermemesi idi. İki çocuğunu küçük yaşlarda kaybetmiş oldu. 2.si ölü toplam 9 çocuk dünyaya getirdi.
İlk çocukları hep erkek oldu. Kız çocuk sahibi olmak isteği yüzünden doğurmaya devam etti. Çocukları arasında hep 1,5 ile 2 yaş fark vardı. Yalnız son oğlandan sonra umutlarını kesmiş olacaklar ki 5 yıl ara verdiler.
İlk kızdan sonra hızlarını alamadılar 2 şer yıl arayla 3 kız çocuğu sahibi oldular. Üçüncüyü aldırmayı bile düşündüler. Ama onun deyimiyle Allah'tan korkarak vaz geçtiler. Köyden kente göçtüler amma uzun yıllar köylü hayattan vaz geçemediler. Çünkü kocasının maaşı çok düşüktü.
Aile nüfusu kalabalıktı. Tarlaları köyle kentin ortasında bir yerdeydi, değişen bir şey yoktu. Yine yayan gidiyorlardı tarlaya. Fasulye ve mısır ekiyorlardı. Fasulyenin barbunya cinsini tercih ediyorlardı. Barbunyadan turşu yapıyorlar, bir kısmını da kurutarak adına fasulye çorbası dedikleri yemekte kullanıyorlardı.
Karalahana ekiyor, onun yemeğini yapıyorlardı. Meşhur mıhlama yemeği menünün değişmeziydi. Sonrada tarhana çorbası eklendi menüye. Kentte de ahır yaptılar kendilerine. İnek ve buzağıları vardı. Sütünü satıyorlar, yoğurdunu ayran yapıyorlardı. Tereyağını mıhlamada kullanıyorlardı.
Ayranı bulgur pilavı yanında tüketiyorlardı. Kentin köye benzer taşra kısmında yarı köylü, yarı kentli hayatı sürüyorlardı. Mısır ekmeği yapıyorlardı. Ekmek olarak tükettikleri oydu. Helva bayram yiyeceği idi. Diğer yiyecekleri tanımıyorlardı. Çocuklar okula yırtık lastik ayakkabılarla gidiyorlardı. Yılda bir kez o da Ramazan bayramında yeni elbise giyme şansları vardı.
ANNEM yine tarla, ahır ve çocuk arasında yoğrulup gidiyordu.
Kayıt Tarihi : 28.4.2015
A Biyoğrafileri Ailem ve Ben 2 Annem
ANNEM
ED
Çocuk yaşlarda Rize’den İzmit’e gelmiş. Babasının en büyük kızı. İki erkek
kardeşi var. Biz hep öyle deriz. Aslında üç. Biri bir trafik kazasında ölmüş.
Çocukluğumda bana en iyi bayram parası veren çok sevdiğim dayım o Adı Mehmet.
Elektrikçi. Bir elektrik şirketinde çalışıyormuş. Ben dört yaşındaydım
öldüğünde. Annem ağlaya ağlaya bir hal oldu. Her namaz sonunda ağlaması sürekli
bir anlık haline gelmişti.
Babam ona kızardı bu ağlamaları yüzünden. Namazlarını yalnız kıldığı için
kızgın mermer üstünde namaz kıldığını gördüğünü söylerdi rüyasında.
Dedem İzmit’e bağlı Döngel köyüne yerleşmişti. Oranın camisinde İmam -Hatiplik
yapmıştı. Annemin deyişine göre rençperdik yapmaktan, tarlaya gitmek, çapa
yapmak, mısır ekmek, ot biçmek, hayvan otlatmak, inek sağmak, ineğin altını
almaktan yemek yapmayı öğrenemediğini hep anlatır durur.
12 yaşında geldiği bu köyden Yuvacık’ın uzak bir bölgesi olan Arapoğlu
mahallesine at üstünde gelin gittiğini anlatır. Babamı evlenmeden önce hiç
görmemiş. Gençliğinde bir sevgilisi varmış. Uzaktan uzağa sevdalık edermiş.
Karşılıklı türkü çağırılarmış. Ama nasılsa onunla evlenememesi. Uzun süre onu
unutamamış. Babamı da sevememiş uzun süre. Belki de aynı süreyi kastediyor.
Tabii doğru iki sevgi bir gönülde olmaz.
Bu köyü fazla anmayacağız. Duyduğumuzu naklediyoruz burada. Annesi çok iyi
yemek yapan evcimen bir kadın. Gencerlikten dolayı dini eğitim de alamamış.
Baba hafız. Yakışıklı bir adam. Okumuş olduğu için zengin kızı ebesi tarafından
uykuda sırtına verilen,
Biri o. Güzel sevmek sevaptır der ama ninem onun söylediği kadar güzel biri hiç
değil. Ama ahlaklı ve dindar. Bir o kadar da zengin. Bir ağa kızı.
Bir sürü arsa ve arazi hep bu kadının. Her zaman parası var ve gördüğünde bana
verir. Ölünce benim ruhuma Kuran okuyacaksın değil mi der. Onu burnuna dek
başörtüsüne sarılmış bizim sokaktan geçip öteki caddedeki eltisine giderken
görürdüm hep.
Annem kaynanasına hizmet etmiş sürekli yine memnun edememiş onu. Ninemin ‘Harun
‘ diye bağırarak kocasını çağırdığını, onu ve dolayısıyla onları hiç rahat
bırakmadığını, kaynanasının tam bir yırtıcı canavar olduğunu nakleder.
Oldum olası hiç sevmemiştir kaynanasını ama hiç de kavga etmemiştir benim
bildiğim kadar onunla.
Çocuklukta bizim eve geldiğinde Annemin gizlice evden sıvıştığını, bizi onunla
yalnız bıraktığını, soluğu sokağa bağlı Başak caddesinde oturan babasının
evinde aldığını hissederdik.
Köyde babamın askere gidip annemi yalnız bırakmış, annem o halde hem
kaynanasının tarlasında çalışır hem kendine ayrılan tarlayı ekip biçer hem
çocuklara bakarmış.
Bu arada bir çocuğunu beslemeyi bilmediği için öldürmüştü. Kocası Ankara’da
asker yaramaz bir kayını var daha çocuk yaşlarında. O yaramazlık yaparak tarla
sürmede işini zorlaştırır. Tarla sürerken
Durup durup kuşları taşlar. Öküzü çekmeyi unutur. Köyden kaç kilometre
uzaklıktaki tarlaya gidilir ağustos sıcağında kuru ekmekle soğanı katık yaparak
çalışırlar. Hatta Ramazan ayında oruçlu güneşi hararetiyle kavrularak tırpan
kullanırlarmış.
Ahmet Kemal