Onları Konuşmayalım, Sanatını Konuşalım Haydi Konuşalım
-Efendim sanattan pek konuşan yok mirim, herkes kendi fikrini
söylerken sanatı içine katmadan konuşuyor, buda çok bayat ve tatsız oluyor. Mesela
Orhan Babanın bir teselli ver eseri bence gerçek bir sanattır.
Bir teselli ver bir teselli ver
Yarattığın mecnuna bir teselli ver
-Ya Rabbim beni aşkla yarattın, aşkla gezen bir güzeli
karşıma çıkarttın, o beni görmüyor ne olur beni görmesi için bana yardım et. Sanatta
ki sancıyı dışa vurumu, ıkınmanın sıkılmayla alakası olduğunu elbette ki Orhan
Babanın, bizleri anlattığı eserinde sanatsal bakış açısıyla görebiliyoruz. Hayatta
herkes âşık olur ve bu aşkına bir cevap alamaz ve Rabbine koşar, burada
koşmanın rüzgâra etkisini, o anlatıyışının bakış açısıyla bakarken aşkla yanan
insanın sanatla müzikle anlatılmasının sancılarını, tuale atılan her bir fırça
darbesi gibi darbeli vuruşun acılarını, hissede biliyoruz. Sanat budur
hissetmek ve yansıtmak, hissettiğini resim ederek sözle sazla duygu ve hislerle
anlatmaktır.
-Haklısın Mirim, sanat hayatımızın içinde olmayınca olmuyor, yaşadığımız
anları fırçalarla fırça vurarak, renklendirmeden olmuyor. Örerek hissetmenin
bağımsızlığıyla tüm kalıpları yıkarak ortaya bir eser çıkarmak, sanatın özünde
vardır. Sanatçının çabasını emeğini ancak resim ettiği veya söylediği sözlerle,
sazıyla has ifadeleriyle ifade ederken gönüllere etki eden akımıyla sanattır.
-Çok doğru söyledin Mirim hayatı sanatla yoğurmadan, ortaya
güzel bir eser çıkmıyor Mesela Mona Liza’yı çizen Ressam Leonard da vinç,
asırlar sonra anlaşılmış öldükten sonra değeri anlaşılmıştır, sanatın bu açısı da
var ki buna bunu etiketleyen yapıştıran yine biziz. Bizler sanatla ilişki
kurmasını bilmediğimiz gibi, algılarımızda ki frekanslara sanata uymayınca,
ortaya cızırtılı sesler çıkarak bu uyumu bozmaktadır mirim.
-Bizlerin ruhsal durumunu irdeleyerek, resim, müzik, seramik,
topraktan değişik figürle sanatsal çalışmalarda bulunan insanlar, bizlerin
elbette ruhsal durumunu gözetleyerek bakarak süzerek, yapmaktadır. Bizde
sürrealist akım olan gerçek akılda üstünlüğü yani her türlü yıkımla, sanat
yapanı göremezsin, bizdeki sanat onarmaya bir merhem sürmeye derdi olanın
yanında olmaya, yöneliktir mirim.
-Yani mantığın dışlamayla, sanatın olmayacağını söylüyorsunuz
değil mi mirim?
-Aynen öyle mirim. Üstat Cemal Safi, nurlar içinde yatsın ne
güzel ifade etmiş bu işin zorluğunu sancılarını ve ıkınmalarını, ıkınarak ne
kadar zor olduğunu mısralarıyla sanata dönüştürerek anlatmış:
“Ona her gün güzel, her hava hoştu,
Sevgisiz hayatın manası boştu,
Gördüğü kısrağın peşinden koştu,
Uslanmak bilmeyen bir deli taydı;
Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...”
Cemal Safi
-Ona göre hava hoştu, yani sevdiğine göre, kimseyi görmez
kendisiyle takılan havasıyla gezerdi, oysa sevgisiz hayat sanatsız aşk boştu, her
gördüğü kısrağın atın, arzu ve hevesinin peşinden koşarken aşkı ve beni hiç
görmedi, Paris’te moda haftası falan filan, ah uslanmayan deli bir taydı ben
yaklaştıkça kaçardı, beni üzgün halimle baş başa bırakır dans moda, tatil
peşinde koşan biriydi, oysa onu delilerce seven birisi vardı, bunu hiç görmezdi.
Ah bunları görerek hissederek sancılarımızın sancısını yazan bu şairliğim o
kadar zor ki, olmaz olaydı. Burada ki sancının deformasyona uğramış parçalanarak
uzay boşluğuna düşmüş şairin sancılarını hissedebiliyorum. Zaten şairlik
olmazsa nasıl bunları öğrenerek anlayabiliriz ki? İçimizdeki bizden olan
şairin, ressamın fırça vuruşlarıyla damga vuran sözlerin ve fırçanın darbeleri
olmazsa, kendimize gelemeyiz.
-Mirim benim ilaç saatim geldi, eve gitmeliyim sonra devam
edelim.
-Bende fena sıkıştım, prostat sancılarım sarsıntılarım var
hemen eve koşmalıyım.
Mehmet Aluç