Türk edebiyatında ilk seyahat kitabı Evliya Çelebi'nin seyahat namesidir.
İnsanlarda gezme çevreyi öğrenme merakı ulaşım yollarının kolaylaşması, haritacılıkta ilerleme olunca daha kolay bir uzak gezilere ilham olmuştur
Bizde ilk gezginler mahkumlardır. Farklı şehirlerde sürgün hayatı yaşarlar.
Bir de sürgün yazarlarımız var. Örneğin, Namık Kemal Magosa'ya sürgün edilir. Çevreyi araştıramaz ama gurbet özlemini derinden hisseder.
Bir diğer sürgün yazarımız da Halikarnas Balıkçısı olarak bildiğimiz Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır. Asker kaçakları hakkında yazdığı bir yazıdan dolayı Bodrum'a sürgün edilir Kabaağaçlı. Cezasının yarısını burada geçirir. Cezası bitince tekrar Bodrum'a yerleşir. Yirmi beş yıl kaldığı Bodrum'da çok sayıda eserler verir. Çevreye olan duyarlılığı ile bilinen yazarımız Anadoluculuk akımının başlatıcılarındandır. Irk esasına dayanmayan Anadolu'da yaşayan insanlara çevirir merceğini. Daha sonra bu akım genişleyerek devam eder.
Mavi Anadoluculuk fikrine katılan ünlü yazarlarımızdan bazıları şöyle; Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol.
Yine sürgün yazarlarımızdan Sabahattin Ali, Sinop cezaevinin dışında dalgaların sesi ile oyalanırken Aldırma Gönül şiirini yazar.
Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları şiiri de meşhurdur. Yolculuğu esnasında kaldığı önemli yerlerden biri Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Han'ın da konakladığı zamanda hanın duvarında okuduğu bir şiirden etkilenir. Böyle yazarların yolculuk esnasında yazdıkları ilerde tarihe not düşer.
Ama şehirler değişir zamanla. Her gezgin farklı bir gözle bakar şehirlere, ırmaklara. Değişim her yerdedir.
Tanpınar'ın Beş Şehri, işte bu değişimleri tarihe kayıt düşer.
Gezdiğimiz yerlerde mutlaka farklı insanlara rastlarız. Onlara zaman ayırmak insani ilişkilerimizi geliştirir.
Gittiğimiz iki şehir arasında köylere, ilçelere ziyaret farklı insanları görmemize neden olur. Onların öykülerini dinlemek insani yönlerimizi geliştirir.
Böyle bir gezide bir dört yol ayrımında Karakaya Köyü yazıyordu (Bünyan, Kayseri).
Şöyle bir ziyaret edelim dedik Karakaya Köyü'nü. Tepeye çıktıkça güzel bir köy olduğu ağaçlarından belli oluyordu. Yolun kenarında bir yaşlı adam ağaç dikiyordu canla başla. Biz ise selam vermeden geçmiştik. Yukarda pınar ve pınardan akan soğuk ihtişamlıydı.
Dönüş yolunda aynı adamın ağaç dikmeye devam ettiğini görünce yanında durduk.
Kolay gelsin dedik ama kulağı az duyuyordu.
Anlatmaya başladı. "Şu tepedeki ağaçları ben diktim." diye sevinçle gösterdi. Ama yolun kenarındakileri yakmışlar. O da yeniden dikiyordu. Ona hayran bakarken Hayrettin Karaca aklımıza geldi. Nice isimsiz kahramanlar vardı ve yeşili koruyorlardı.
Başka bir yol kenarında Çoban Süleyman gibi, yalnız yaşayanlar ile tanışabilirsiniz. O size vaktiniz olursa odun ateşinde çay demleyebilir.
Seyahat böyle güzel tanışmalarla dolu. Yapacağınız bir iş selam verip hal hatır sormak... Yaşanmış ama anlatılmamış öykülere tanık olmak...
Velhasıl yoldan ayrı düşmeyin, iyi yolculuklar...