M.NİHAT
MALKOÇ
Ben hiç büyümedim anne!...
Her zaman senin kollarında buldum tarifi imkânsız huzuru…
Hayat denizinin korkunç dalgaları arasında boğuşurken sen bana güvenli bir
liman oldun her zaman. Yağmur ve dolu aman vermediği zamanlarda sevgi
şemsiyesini açtın üzerime. Sen ıslandın beni yağmurdan korumak için. Zemheri
soğuklarında üstündeki yırtık pırtık paltoyu çıkarıp, üzerime giydirdin.
Üşüdüğünü belli etmemek için dişlerini kerpeten gibi sıktın. Çoğu zaman
sofradan yarı aç kalktın. Çocukların aç kalmasın diye tok insan rolü yaparken
ne kadar da zorlanırdın.
Ben hiç büyümedim anne!...
Kanından kan, canından can verdin bana anne… Bir kordondan
can taşıdın bana aylarca. Sütünü çeşme yapmıştın soğuk kış gecelerinde. Uykusuz
gecelerin sebebi ben olsam da bunu dert etmezdin. Sarıp sarmalamalarının
hazzını unutmak mümkün mü? O candan
sarılmaların, öpmelerin, koklamaların gitmiyor gözlerimin önünden. Fedakârlık ve cefakârlık abidesi olmuştun
yüreğimde. Uykularını böldüğümde tebessümünü eksik etmemiştin hiçbir zaman. Sımsıcak
nefesin değince yüzüme, güneşim olurdun; sıcaklığın içime işlerdi.
Ben hiç büyümedim anne!...
En tehlikeli durumlarda bile can parçanı korumak için bir
aslan kesilir, öne atılırdın. Kendi canını hiçe sayıp bizim canımızı pırlanta
kadar kıymetli tutardın. Yüzünün gülmesi, bebenin dudaklarındaki tebessüme
bağlıydı. Yolların uçurumlara dönüştüğü zamanlarda selamet sahiline geçmek için
bize yol ve köprü oldun annem. Gönül ağacının kurumaması için ab-ı hayat oldun
kökümüze. Kapkaranlık gecelerimize dolunay oldun. Yıldızların umuda aktığı
demlerde hasret oldun. Yolların ayrımında bir damla gözyaşı oldun.
Ben hiç büyümedim anne!...
Eyüp sabrından öteydi sabrın. Sabır acı olsa da meyvesinin
tatlı olduğunu senden iyi kim bilebilirdi ki? Engin hoşgörünü Mevlana’dan,
doyumsuz sevgini Yunus’tan almıştın besbelli. Kederleri bohçalayıp uzak
diyarlara attın. Saçlarımı okşayışın en etkili ilaçtı gönül sancılarıma. Bir
güneş gibi doğardın odamıza. Hanemizden ayrılışın, güneşin batması gibi,
aydınlıklarımızı alıp götürürdü uzaklara. Bir gülüşün bütün yorgunluklarımızı
siler süpürürdü. Sesin yanık bir nağme olup kalbimize zümrüt tahtını kurardı;
bülbülleri kıskandırırdı sözlerin.
Ben hiç büyümedim anne!...
Soframızdaki berekettin anne. Yuvanı aydınlatabilmek için
bir mum misali yanardın. Kınalı ellerin ekip biçmekten nasırlaşmıştı.
Çocuklarını doyurmak için gecelerden vakit çalar, günlere eklerdin. Hayatın
kurşundan ağır yükü belini bükmüştü. Fakat gönlün dipdiriydi. Yorgunluklar, uykusuzluklar
gözkapaklarına hükmedemezdi. Saçlarındaki kınalar, aklarını kapatmaya yetmezdi.
Bu aklar ömrün paklığına delildi aslında. Bizler eve gelmeden rahat etmezdi
gönlün. Gözlerin yollarda kalırdı hep... Muhkem bir kaleydin gönül
başkentlerinde.
Ben hiç büyümedim anne!...
Gözlerin engin denizler gibi masmaviydi. Gözlerinin
mavisinde görürdüm mutluluğun resmini. Sevgilerin en içtenini sende gördüm.
Şefkati de, merhameti de hep karşılıksız verdin hayat boyunca. Senin
dokunulmazlık zırhına büründükçe kötülüklerden emin oldum daima. Affetmeyi,
güzel bakıp güzel görmeyi senden öğrendim. Her umutsuz vakada bir umut ışığı
bulabilmeyi sen öğrettin bana. Sen su gibi aziz, ekmek kadar mübarektin
anne!...
Ben hiç büyümedim anne!...
Şimdi sensizliğin uçurumunda hayatla ölüm arasında,
pişmanlıkların ortasındayım. Saatin tiktakları yalnızlığımı daha da artırıyor.
Dualarına tutunuyorum belaların sağanağında. Hayatta bir kez üzdün ama tam
üzdün beni. Hatıraların mezarlığında seni arıyorum şimdi… Sesime ses ver,
hasretime vuslat ol. Zaman tezgâhında artık hasret dokunmasın. Geceler acılara
banmasın. Şimdi bütün düşlerim sana çıkıyor anne. Seni çok seviyorum…