Mansoor


Yaratılan en yüce nimet olan aşk, evrenin en kıymetli yeri olan, insanın kalbinde kendine bir yer buldu. Onu taşıyan insana layıkiyeti öğretti. Ve her lahza yanmayı, aynaya bakar gibi kendi özüne bakmayı, bir salisede su olup kendi tufanını hazırlamayı..


Keyifli okumalar dilerim.



                           


Ömrün cevahir yıllarından üç koca yıl Güney Denizlerinde,

Devasa gemilerde tahkim edilmiş, bir yaprağın gölgesine hasret, kavurucu güneş altında,

Sandal ağacının kokusuna meftun, yedi düveli arşınlayan bir nakkaşım ben.

Yasak ayda bir kurşunla yaralanan çulluk gibi, acıyı gurbet sancısıyla şereflendirdim.

Hayallerimin panjuru açılmıştı bir kere, dev dalgaların koynunda,

Kayıp bir ülkenin sevdasına yelken açmış, ilerliyordum..



Muhteviyatında tek damla merhamet olmayan bu ummanın,

İnsanın direncini aşan büyük sınavları oluyordu:

Ölümcül tropikal hastalıklar kaderimize kene gibi yapışmıştı,

Aylarca kendime gelemediğim, halüsinasyonların çevresinde,

Bir çemberi tavaf ediyor, her gün ölümü diliyordum.

Eti yenilemeyen fakat kemikleri ev yapımında karkas olarak kullanılan,

Dev balıkların saldırısına uğruyorduk.

Kafeslerinde küçük böceklerle beslenen tavus kuşlarımız,

Aniden bastıran bir fırtına gibi güverteye yağan,

Kanatları çelikten, istilacı çekirge ordusuna yem oluyordu.

İkmal için uğradığımız ülkelerin birinde,

Saniyeler içerisinde kayaya dönüşebilen,

Dev kumdan adamlardan canımızı güç bela kurtarmıştık.



Semavi İmparatorluğu'ndan başlayan bu zorlu yolculuk, bana çok şey katmıştı:

Dikkatsizce devralınan bir meşale gibi, üzerime bulaşmış geçmişimi ateşe vermiştim.

Ölüm sonrası yayımlanan romanlarda yapıldığı gibi,

Sadece anlam karmaşasındaki ruhumun imla yanlışlarını düzelttim.

Kudüs'teki tahtın merdivenlerinde dizili, altından yapılmış, on iki aslan kadar hamdım artık.

Bir fıçı dolusu barut tozu kadar, küçücük bir kıvılcıma yegâne mevcudiyetimi aydınlatabilirdim.


Yazgım beni tasavvur edemediğim bir kuvvetle, kayıp bir ülkeye doğru çekiyordu..

Rüyalarımda, tarçın ağaçlarının arasında arp çalan bir peri görüyordum,

Kendimi unutacak kadar, bu melodiye yazılıyordum,

Her zerreme yayılan ıtırnak tılsımıyla, organlarım bir kayanın ruhuna bürünüyordu,

Nihayet yaşamın membaından, ölümün çığırına doğru akıyordum..

Sonra bu peri kızı, gözlerimi kör edecek kadar parlak ışığın içinde kaybolup gidiyordu.


                          




( Mansoor başlıklı yazı mavi-yildirim tarafından 28.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu