Yas tutar sessizlik... yitirilen sözcüklerin ardından... hava kurşuni renkte. Kendi içerisinde tersleşir kendilikler. Zaman aşımına uğrar anlam kayıpları. Tıpkı yas tutan sessizlik gibi karalar giyinir tenhalıklar. Yolu aşılmaz bir yerdedir, doğrulduğu yer de öyle. Tenhalık bir süre aşkınlaşır. Sessizliğin takındığı tavra benzer bir tavır takınır. Bir an yürek tutulması görülür. Tutturur yürek tutulduğunu anın devamını. İster... çünkü eksiltilmiş olanın yanında yer almak gerekir. Ve bilinir ki hava kurşuni renktedir.

 Bu bir biçem sorunuydu. Ağırlığın hafifsenmesi bir başlangıca değdi. Yürek burada tutuldu. Ve garipsendi yas tutan sessizlik. Bölük pörçük anlayışın irili ufaklı parçaları vardı. Gözeneklerde... bir şekilde isimlendirilmeliydi bu eksiklik. İçte tutulacağı anda içe dağılacağı bilinmeliydi. Yerinde durmayan yayılımın devasa bir boyut kazanacağı. Ve geçişler anlam karmaşasından ötürü tıkandı. Bir an geldi... yalnızca bir an. İri bir bulut göğün rengini değiştirdi. Kurşuni olana yaslandı karalık. Derinlerde titreşen mavilikler peyda oldu. Gözünü budaktan sakınmayan öfkeydi, göğü sık sık yaran. Tanrı kimsesizleri kırbaçlıyordu. Kırbacın değdiği yer ise korkuydu.

 Suskunluk sözcüklere değer değmez irkildi sessizlik. Yağmur damlacıklarının ıslattığı dudaklar kımıldamıştı. Belki hiç kimsenin duymadığı bir söylemdi herkesi kendinden geçiren. Veya kıstırılmış olanın kaçışıydı. Ancak anbean... hissedilen... görünenin ötesindeydi... ve alışılmadık düzeydeydi. Su götürmez bir gerçekliği olan yayvanlık. Anlam parçacıklarının yayılımını taklit etti. Bu, hiçliğin boğumlandığı yerdi. Hiçbir gücün çözemeyeceği bir sıkılık işlenmişti her kertesine. Mavilikler yumuşadı, korku cesaretlendi, bıyık altından gülen Tanrı düşünceli bir halde bıyıklarını burmaya koyuldu. Çünkü sözcüklerde boğumlanan şey yücelikti.

 Nasıl da esnek! Bütün görünüler. Bir şey bir başka şeyi andırıyor. Başkalık kendinde olanın yitiminde miydi? Bu öngörü burada yanlışlandı. Ve kayba uğrayan anlamlardan biri yolunu buldu. Bir yengiydi bu. Bir şölen ile kutlanmalıydı. Karalıkların deseni rengarenk çiçekler olmalıydı. Çünkü tenhalıklardan biri kalabalıklaştı yolunu kaybedenlerle. Yüzlerde bir aydınlanma. Göğün korkunç ulumalarının geride bırakılmışlığıydı sevecen neşenin sürekliliği. İnsan böylesi bir yerde kendinden geçer. Bu kendine tutunanlara tanınan bir önceliktir.

 Fakat... gözeneklerdeki tıkanıklık. Ete saplanan bir kıymık adeta. Dönenip duran... bir topacın hareketlenimine benzer bir hareketlenimle saplı kaldığı yerde bir avuç acı yuvalayan. Kadim olan merhametin kendisiydi. Ezeli ve ebedi gücün iştirakı. Lakin Tanrı... huysuz denecek kadar yaşlı. Ve bilinir ki zorbalık huysuzluktan doğar.

 Bir bir kayboldu birliktelikler. Göğün yumuşaklığı sertleşti. Akıl tutulmasına yol açacak denli şiddetli rüzgarlar yolunu kaybedenleri uçuruma sürükledi. Gerginleşen esneklik bütün görünülerdeki başkalığı çakılla kazıdı. Çiçekler soldu. Uçurumun eteğindeki sivri kayalıklardaydı... dağılan döküntüler... kanlı çakılların arasında... bu kez zaman aşımına uğrayan anlam kayıpları değildi, zamanın ta kendisiydi. Ete saplanan kıymığın verdiği acının yerini yokoluş isteği doldurdu. Ve dudaklar... ölü dudaklar... ıslaklığı kurumuş... herkes işitti... fakat hiç kimse anlamadı bu felaketin örüntüsünü... döküntülerin neye benzediğini..

 “yalvarılar kan renginde... yakarılarda ise hiçlik özlemi...”

( Döküntüler... başlıklı yazı abuzer uzun tarafından 13.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu